12 Şubat 2004 23:00

Amerikan rüyası güzellemesi

1920'li yılların sonunda başlayan ve 30'ların sonuna kadar devam eden ekonomik kriz bütün dünyada önemli etkiler bıraktı. Bu etkinin en ağır yaşandığı ülkelerden birisi de Amerika. 1929 krizi diye adlandırılan ve milyonlarca insanın işsiz kalmasına, ekmek umuduyla yollara düşmesine neden olan bu kriz, Amerika tarihinde önemli bir yer kaplıyor. Bu dönem, Amerikan edebiyatını da derinden etkiledi. Başta Jack London ve Steinbeck olmak üzere birçok yazar bu dönemi anlatan romanlar kaleme aldılar. Daha sonraki yıllarda ise Hollywood için bulunmaz bir malzeme oldu 'Buhran' yılları.

Üç adam ve bir at Bugün gösterime giren "Zafer Yolu" (Seabiscuit) da 20'lı yıllardan 30'ların sonuna kadar geçen dönemi; irade, risk, gözüpeklik ve inaç gibi Amerikan Rüyası kavramlarıyla anlatıyor. Film Laura Hillenbrand'ın buhran yıllarının efsane yarış atı "Seabiscuit" üzerine yazdığı aynı kitabını referans alıyor ve farklı hayat hikâyeleri olan, üç adamın asi ruhlu bir yarış atı etrafında Amerikan Rüyası'nı gerçekleştirme maceralarını getiriyor beyaz perdeye. Kriz yıllarının Amerikası'nın fona yerleştirildiği film, Ford fabrikasının otomobil üretimini anlatan belgesel görüntülerle açılıyor. Bu fabrikada çalışan Charles Howard, işten atıldıktan sonra bir süre bisiklet satıcılığı yapmış ancak tutunamamıştır. Daha sonra kendi otomobillerini üreten Howard kısa sürede Batı'nın en zengin insanlarından birisi haline gelir. Ancak arabalar çok sevdiği oğlunu elinden alınca ailesi parçalanır, üstüne bir de kriz gelince Howard için zor günler başlamıştır. John Pollard (Red), oldukça zengin bir ailenin oğlu olarak geçirdiği çocukluk yıllarından sonra gerçek hayatla tanışır. Ailesi ekonomik krizde herşeyini kaybedince John da at yarışlarında jokeylik yapmaya başlar. İnsanlardan uzak durmayı ve yalnızlığı seçen Tom Smith adlı bir kovboy, bütün hayatını atlara adamıştır. Ancak, ıssız araziler boyunca uzayıp giden demiryolları, hızla gelişen teknoloji artık 'kovboy'luk dönemlerinin sonunun geldiğini haber vermektedir. Bu üç farklı insanın öyküsü Charles Howard'ın huysuzluğu ile nam salan Seabiscuit'i satın almasıyla kesişiyor. Seabiscuit'le ilgilenecek birisini arayan Howard, bir köşede sessizce duran Tom'un bu iş için en iyisi olduğuna karar verir. Tom da bu işi yapabilecek tek jokeyin John olduğuna. Bu üçlünün ilk zamanlar zorluklarla başlayan serüveni, Seabiscuit'in her geçen gün artan performansı ve önce küçük yarışlar daha sonra da daha büyük yarışlardaki başarısıyla bir anda tüm ülkenin gündemine oturur. Seabiscuit, bir anda Doğu'lu bankerlerin atlarının karşısında halkın umudu olur. Yarışlarını izlemek isteyenler hipodromlara akın ederler. Ve Seabiscuit en sonunda büyük bankerlerin üzerine bahis oynadığı War Admiral isimli atı da yenmeyi başarır. O artık krizin etkisiyle uzun süredir umutlu olmayı unutmuş olan Amerikan toplumunun alt sınıflarının biricik umudu haline gelmiştir.

Amerikan Rüyası için gereken "Zafer Yolu" bir Amerikan Rüyası güzellemesi. Çökmüş bir sistemin içinden çıkan yeni bileşenlerin, eskiye karşı zaferini ve ülkenin bu rüya üzerinden yeniden inşasını anlatıyor. Howard, yeni olanın sermaye kanadını temsil ediyor. Bu yeni sermayedar eskileri gibi parasını bankalara yatırmak yerine sürekli yatırımda bulunuyor ve risk almaktan korkmuyor. John ise yeni işgücü demek. Sadık, işine bağlı, patronuyla bütünleşen, yaptığı işi kendi işiymiş gibi kabullenen asla vazgeçmeyen yeni Amerika'nın yeni insanlarından birisi. Sıradan olan.... Tom ise Amerika kıtasının çorak topraklarını bir ülke haline getirenleri temsil ediyor. O Amerikan Rüyası'nın geleneğini temsil ediyor. Gary Ross, kitabı senaryo haline getirirken Amerika'yı krizden çıkartan ve süpergüç haline getiren ruhu anlatmayı denemiş. Filmin asi, kontrol edilemez ama içinde büyük bir potansiyel taşıyan atı Seabiscuit ise yukarıda aktarılan üç bileşenin ortak çabasıyla disiplin altına alındığında ve bir hedefe yönlendirildiğinde, herkesi ardında bırakan Amerikan Rüyası'nın ta kendisi belki de... Bu bakımdan "Zafer Yolu" dönemin filmlerinin kimi özelliklerini taşısa da, anlattığı dönemi ayrıntılı olarak anlatamıyor. Belli ki yönetmenin böyle bir derdi de yok. Kriz yıllarının sosyal sonuçlarını ve bu sonuçların insanlar üzerindeki etkilerini göremiyoruz. Gary Ross, daha çok bugüne dair bir film yapmak istemiş aslında. Bugünün Amerikan toplumunu ve ekomomisini ayakta tutan ve 'zor gününde imdadına yetişen' 'girişimci', 'Amerikan Rüyası'na sonuna kadar inanmış insanların filmini.. Bütün bunların yanında; hikâye anlatımının, at yarışı sahnelerinin başarılı; kurgunun seyirciyi yormayan, kolay takip edilebilir olduğunu belirtmekte yarar var. "Zafer Yolu" tam yedi dalda Oscar adayı. Hollywood kriterlerinin üst sıralarında gezinen, 20'li ve 30'lu yıllara dair harika kadrajlardan hoşlanan ve her şeye rağmen John ve Seabiscuit'in hikâyesinden insanoğlunun pes etmeyen, direnen yanlarına dair farklı sonuçlar çıkartabileceklerini düşünen sinemaseverler için haftanın kayda değer yapımlarından birisi "Zafer Yolu."

Evrensel'i Takip Et