31 Ocak 2004 04:00

Bir katliamdan süzülen ezgiler

1938'de Dersim topraklarının insanları bir daha hiç unutmayacakları günleri yaşamaktaydılar. Resmi tarih satırlarına "bir sofunun etrafında dönen isyan" olarak geçecek günlerdi. Ancak olanlar hiç de öyle demiyordu. 90 bin Dersimli katledilmişti. İçlerinde mağaralara sığındığı halde üzerlerine bombalar yağan kadınlar ve çocuklar da vardı. Daha sonra kitaplara girmeyen sözlü tarih, derelerin kan aktığını türküleriyle, masallarıyla insanlara duyuracaktı. Aynı sözlü tarih, katliama karşı direnen ve hemen hemen bütün liderleri öldürülen bir aşiretten de bahsetmekteydi. Demanan aşireti denilen bu aşiretin liderlerinden geriye kalanların hepsi sürgüne gönderilmişti. Ve yenilgi bu aşiretin liderlerinden birinin ağzından şöyle ifade edilmişti :"Ben dağların anahtarını kaybettim"...

Dağların anahtarı Trajik bir yenilginin bu derin ifadesi üzerinden kurgulanmış bir albüm var elimizde."Agerayis" adlı albümüyle ses getiren Mikail Aslan şimdi de Demanan liderinin çağrışımları ile yapmış albümünü. İsmi de o yüzden "Dağların anahtarı" (Kilite Kou) olmuş çalışmanın. Albümün teması üzerinden oluşan müzikal formlar da bu duygu karmaşasından beslenmiş. Kimi zaman lirik, kimi zaman ise destansı ezgilere, kimi zaman da serbest enstrüman yürüyüşlerine rastlamak mümkün albümde. Kalan Müzik'ten çıkan albümün bütünsel ifadesi ise çalışmanın belgesel niteliği. Albüm baştan sona katliama maruz kalmış Dersim halkının yaşyadıklarına götürüyor dinleyiciyi. Bir röportajında şöyle anlatıyor Mikail Aslan bu albümün serüveni "Dağların anahtarını kaybettim' ifadesini ilk kez okuduğumda büyülenmiştim. Sözleri bana ait değil. 1938 yılında Dersim direnişinin liderlerinden birisine ait. Dağlarda aldıkları ve anlamakta güçlük çektikleri bir yenilgiyi açıklamak için sarf etmiş. Yenilgi esnasında bu sözleri haykırmış. Bu yüzden yüzyıllardır yaşadıkları o dağlar, artık onları koruyamamış. İlk olarak 2000 yılında okudum ve bir titreme içimi sardı. O alınan yenilgi, daha doğrusu kaybedilen anahtar, bana göre çok daha fazla anlam taşıyordu. İşte ikinci albümün ilk şeklini o zaman düşünmeye başladım" Albümün bütünü bir hikâye içerse de bazı şarkıların özel anlamlarının da dikkat çektiğini belirtmek gerekir. Bunlardan ilki albümün giriş parçası Tewt. Zikr, trans gibi anlamlara gelen bu sözcüğün parçaya ismini vermesini de eski bir Dersim geleneğine bağlıyor Mikail Aslan; "Tıpkı eski Dersim'de yapıldığı gibi başlıyoruz. Tıpkı onlar gibi, Hakikat'ı saz ve müzik eşliğinde yapılan ve adına 'Teut' denilen trans esnasında arıyoruz. Birden farkediyorum: Atalarımın Hakikat ile ilişki kurmanın sırrını bildiklerini. Kabul etmek zor geliyor: ne oldu da bundan kısa bir zaman öncesine kadar bildiklerimizi bu kadar çabuk unuttuk! Tüm inatla o ilk tonu yeniden arıyorum. Temburuma elimi eskiler gibi vuruyorum: çocukluğumuzdan kalan tonları yeniden haykırıyoruz. Teut yapıyoruz, teut. Kaybettiklerimizi mutlaka bulacağız" Bir diğer şarkıda; Saya Sure (Kızıl Elma) isimli çalışmada ise sanatçı Seyit Rıza ve arkadaşlarına atıfta bulunuyor; "Birden anlıyorum. Her şeyin orada, Munzur'un kenarında, bir kızıl elmayla başladığını. 1936 yılında Seyit Rıza ve diğer aşiret liderleri Munzur'un kenarında toplanıyorlar. Kendilerini, kültürlerini, inançlarını savunmak için kızıl elma üzerinde yemin içiyorlar. Bir yıl sonra büyük bölümü yeminlerine sadık kalmıyor. Tarihlerinde ilk defa inançlarına böylesi bir ihanet ediyorlar. Sonucu herkes biliyor: Sonuçlarını hepsi büyük acılarla yaşıyor. "Seyit Rıza'nın mezarı olsaydı, hepimizin buluşacağı bir noktamız olurdu" diyorum"...

'Artık dağlarda yaşamıyoruz' Albümün bitiş parçası da bu özellikleri ile öne çıkanlardan Dê bê Wayiro (Yetiş ya Sahib) diyor sanatçı ve şöyle anlatıyor umuda bezenmiş özlemini; "Artık dağlarımızda yaşamıyoruz. Şehirler, iş hanları ve televizyon ekranları bizim yaşam mekânımızı oluşturuyorlar. Tüm bilgi yükselişine rağmen, insanın kendisine ve dünyaya çektirdiği acı son bulmak bilmiyor. Bize gösterilen gelimişlik kaleleri bir bir yıkılıyor. Zerdüşt'ten bu yana atalarımızın kendilerine sordukları soruları yeniden düşünüyoruz: iyilik ve kötülük, karanlık ve aydınlık, haklı ile haksız arasında seçim yapmamız gerekiyor…Ne kadar güçsüz olduğumuzu farkediyorum… Çaresizlikten mi dersiniz(?), tıpkı onların yaptığı gibi bir kurtarıcıyı bekliyoruz, ona sesleniyoruz: hadi gel, gel, gel artık!"...

Evrensel'i Takip Et