28 Mayıs 2002 21:00
Üç yılda emekçilerin onyılları çalındı
Kemal Derviş takviyeli Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti, ülkeyi talana açan IMF yasaları, var olan demokratik hakları kullanılamaz hale getiren "demokrasi paketleri"yle halkın onyıllar boyunca canıyla kanıyla kazandığı hak ve birikimlere el koydu.
Ülkeyi "Liderler Zirvesi"yle yönetip bakanları bile sıradan bürokrata dönüştüren ortaklar, dış politika alanında izledikleri Amerikan-İsrail ittifakını destekleyen politikayla da emekçilerin öfkesini üzerine çekti. Hükümetin iç politikadaki belli başlı icraatları ise şöyle.
Ülke kaynakları talana açıldı Türkiye, tarihinin en büyük krizini bu hükümet döneminde yaşadı. Bir önceki IMF programı uygulanırken yaşanan krizle birlikte, adına "yapısal reformlar" adı verilen ve ülkeyi talana açan, yabancı sermaye egemenliğini sağlayacak düzenlemelere de hız verildi. Kriz döneminde ABD'den 'ithal edilen' Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in adıyla da anılan bu yasaların bazıları şöyle: Uluslararası Tahkim Yasası: "Yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların" ulusal mahkemeler yerine 'hakemler' yoluyla çözülmesine ilişkin düzenlemeleri içeriyor. Türkiye'nin ulusal direnç noktalarından biri olan yargı yetkisinin kısıtlanması, hatta bazı durumlarda tamamen ortadan kaldırılması, böylece gerçekleşti. Bu yasa ve yasanın altyapısını sağlamak için yapılan Anayasa değişikliği ile, Danıştay da "görüş alma" organına indirgendi. Şeker Yasası: Şeker rejimini yeniden düzenleyen yasayla, şeker pancarında taban fiyatı kaldırılırken, fiyatın fabrikalar tarafından serbestçe belirlenmesi hükmü getirildi. Şeker piyasasını düzenlemek ve denetlemek üzere "Şeker Kurumu" ve bu kurumun yönetim organı olarak "Şeker Kurulu" oluşturulacak. Tütün Yasası: Yasa ile TEKEL'in "yeniden yapılandırma" adı altında parçalanarak tasfiye edilmesi ve özelleştirilmesi hedefleniyor. Philip Morris, West, R.J Reynolds gibi tütün tekellerininin tütünde tek söz sahibi olması için çıkartılan yasa, onbinlerce tütün üreticisinin de perişan olmasını sağlıyor. Yasa, tütün ve alkollü içkiler piyasasına yabancı tekeller lehine yeni düzenlemeler getiriliyor Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası: Yasa ile hükümetin emekçi kesimler aleyhine uygulamalarına sendikaların onay vermesi amaçlanıyor. Konsey aracılığıyla, uzlaşma ve işbirliği söylemi eşliğinde emekçilerin yedeklenmesi amaçlanıyor Doğalgaz Piyasası Yasası: Doğalgaz piyasasında devlet tekelinin kaldırılmasını öngören yasa ile bu alanın da tekellerin kâr alanı haline getirilmesi amaçlanıyor. "Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu"nun oluşturulması, doğalgaz piyasasında temin, iletim ve dağıtım faaliyetlerinin düzenlenmesi yasanın hedefleri arasında. Elektrik Piyasası Yasası: Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu'nun oluşturulmasını öngören yasa, elektrik üretim ve dağıtımının özelleştirilmesi için altyapı işlevi görüyor. Kamulaştırma Yasası: Yasa ile kamulaştırma işleminin yeni esaslara bağlanması ve ödeneksiz kamulaştırma yapılamayacağı hükmü getirildi. Merkez Bankası Yasası: Yasaya göre Merkez Bankası, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremeyecek ve kredi açmayacak. Merkez Bankası'nı hükümet denetiminden çıkartan yasa, uluslararası finans kurumlarını, devletin para politikalarında tek söz sahibi haline getirmeye hizmet ediyor. Bankacılık Yasası: Yeni yasaya göre, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankaların alacakları hakkında, Amme Alacaklarının Tahsiline ilişkin kanun hükümleri uygulanacak. Fona devredilen bankalarla ilgili alacak-verecek için mahkemeye gidilemeyecek. Bu konudaki karar "Takdir Komisyonu" tarafından verilecek. Telekom Yasası: Yasa Türk Telekom'un özelleştirilmesine olanak sağlıyor. Ayrıca Türk Telekom'un IMF'nin belirleyeceği profesyonel bir ekip tarafından yönetilmesi ilkesi de benimseniyor. Görev Zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa: 15 bütçe ve 2 bütçe dışı fonun kapatılmasıyla ilgili yasa, Görev Zararlarını Kaldıran Kararname ile Banka birleşmelerine getirilen vergi kolaylığı yasaları birleştirildi. Yasa ile sosyal açıdan desteklenmesi gereken kesimler desteksiz bırakılırken, ülke için stratejik öneme sahip, tarım gibi sektörler çökertilmekle yüz yüze bırakıldı. Yasa, banka birleşmelerine vergi kolaylığı getirirken, üreticilerin ve esnafın kredilerinin kesilmesini sağladı. Kamu İhale Yasası: Yasaya göre, kamu ihalelerine ilişkin yeni düzenlemeler 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren uygulanacak. Tasarı, ''Kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan bütün kurum ve kuruluşların yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri'' düzenliyor. Bu alanda da yabancı tekellerin kamu ihalelerine girmesi kolaylaştırıldı ve milyarlarca dolarlık pazar yabancı tekellere terk edildi.
Emek düşmanı hükümet İşbaşında üçüncü yılını dolduran koalisyon hükümeti, işçi ve emekçilerin en temel haklarına yönelik kısıtlamalarıyla da tarihe geçti.
Mezarı reva gördüler Hükümet 3 yıl önce göreve gelir gelmez IMF'ye verdiği taahhütleri yerine getirmeye başladı. Bunun en önemli adımı ise, tüm yurtta protesto edilen ve en son olarak Ankara'da 500 bin emekçinin "Mezarda emekliliğe hayır" diyerek karşı çıktığı Sosyal Güvenlik Yasası'nın çıkarılmasıydı. Yükselen tepkiler nedeniyle zor duruma düşen hükümet bu yasayı, tüm ülke 17 Ağustos depreminin acılarıyla yanarken, 24 Ağustos günü alelacele Meclis'ten geçirdi. Yasayla birlikte, emeklilik yaşı erkekler için 60, kadınlar için ise 58'e yükseltildi. Ayrıca SSK'nın tasfiyesinin yolu açıldı.
Grevler yasaklandı Bu hükümetin başa geçmesinin ardından, işçi grevleri adeta sıkıyönetim dönemlerindeki gibi engellendi. Özellikle lastik işçileri, hükümetin bu emek düşmanı tavrıyla; biri 2000 diğeri 2002 yılında olmak üzere iki kez karşılaştılar. Lastik işçileri haklarını almak için çıktıkları grevler, "milli güvenlik" gerekçesi ileri sürülerek 5 Mayıs 2000'de yasaklandı. Türkiye'de bir ilke imza atan hükümet, 22 mayıs 2002 tarihinde ise yine lastik işçilerinin grevini daha başlamadan yasakladı. Şişecam fabrikalarında 24 Mayıs 2001 tarihinde başlayan ve 6 bin işçinin katıldığı grev de, 16 gün sonra yine "milli güvenlik" gerekçesiyle yasaklandı. İşçiler, patronların isteklerini kabul etmek zorunda kaldılar. Bir başka grev yasaklama kararı da belediyelerde yaşandı.
Toplusözleşme oyunu Binlerce kamu işçisinin 2001'de yenilenen toplu iş sözleşmeleri de IMF programına çarptı. "Ekonomik kriz" bahane edilerek yaklaşık 480 bin kamu işçisine ilk iki altı aylar için yüzde 15'er, üçüncü ve dördüncü altı aylar için yüzde 10'ar artış yapılırken, ilk altı ayın farkları bir yıl sonrasına ertelendi. Türk-İş'le imzaladığı protokolle, resen emekliliğe başvurulmayacağı, diğer kazanılmış haklara dokunulmayacağı ve İş Güvencesi Yasası'nın çıkarılacağı sözünü veren hükümetin, daha altı ay geçmeden ilk uygulaması 50 yaşın üzerindeki işçilerin resen emekli edilmesi, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve Karayolları gibi kurumların bölge müdürlüklerinin kapatılması, işçilerin bir ikramiyelerinin 2003 yılına ertelenmesi oldu.
Ücretler eridi Krizin faturasının işçi, çiftçi, esnaf, köylü, emekli ve kamu emekçisine çıkarıldığı rakamlarla ortaya çıkıyor. Ocak 2001'de dört kişilik bir ailenin mutfak gideri 177 milyon 358 bin lira, yoksulluk sınırı da 540 milyon lira iken; bugün mutfak harcaması 324 milyon lira, yoksulluk sınırı ise 985 milyon lira olarak hesaplanıyor. Hükümet, 1997 yılında 210 dolar düzeyindeki asgari ücreti de, net 163 milyon liraya, yani 112 dolara düşürmüş durumda. Ayrıca, işsiz sayısı yaklaşık 2,5 milyona, işsizlik oranı ise yüzde 11,8'e yükseldi.
Sahte sendika yasası Hükümetin kamu emekçilerine yönelik tavrı da farkı değildi. 12 yıldır toplusözleşmeli, grevli sendika hakkı için mücadele veren KESK'in mücadelesini görmezden gelen hükümet, 2001 yılı Haziran ayında "sahte sendika yasasını" Meclis'ten geçirdi. Kamu-Sen'in örgütlenmesi için akıl almaz olanaklar sağlayan bakanlık bürokratları, KESK'li emekçileri ise dava, sürgün ve tehditlerle sindirmeye çalışıyorlar.
Ülkücü katillere af Hükümetin üç yıllık icraatı arasında yer alan Şartla Salıverilme ve Erteleme Yasası, tam çorbaya döndü. Birkaç kez Meclis'ten geçirilen, veto edilen, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen af yasasından katliam sanığı ülkücü katiller de yararlandırıldı. 5 gencin öldürüldüğü Balgat katliamı hükümlüsü idam mahkumu İsa Armağan af yasasıyla tahliye olurken, uluslararası ülkücü tetikçi Mehmet Ali Ağca ve katliam hükümlüsü, 7 kez idama mahkum edilen Haluk Kırcı'nın cezalarında önemli indirimler yapıldı. Bu simge isimler de Ecevit hükümeti sayesinde birkaç yıl sonra özgürlüğüne kavuşup aramızda dolaşacak. Ancak affın siyasi tutukluları kapsamaması için olmadık dolambaçlı yolları kullandı. Sonuç olarak "devlete karşı suç işlediği" için cezaevlerine tıkılan 10 bine yakın siyasi tutuklu ve hükümlü hâlâ demir parmaklıklar arkasında, F tipi tabutluklarda tutuluyor. 25 Nisan 2002 itibariyle, adli suçlar sebebiyle cezaya çarptırılan 382 bin 977 kişi Şartla Salıverilme ve Erteleme Yasası'dan yararlandı ve cezaevlerinden 40 bin 518 kişi tahliye edildi.
Bir adım ileri iki adım geri! Üç ortaklı koalisyon hükümeti, ne zaman 'demokratikleşme adımları' atacağını duyursa, kendi içindeki anlaşmazlıklar ortaya serildi. Özellikle MHP kanadının 'itiraz ve müdahaleleri'yle, demokratikleşme adımları ya güdükleştirildi ya da belirsiz bir zamana ertelendi. Ulusal Program: Avrupa Birliği (AB)'ne verilen taahhütleri içeren "Ulusal Program"da, esas önemli konular, programın 'uzun vadede yapılacaklar' bölümüne kaydırıldı. Tartışmalar özellikle, kısa vadeli taahhütler arasında yer alan "anadilde yayın ve öğrenim hakkı" ile orta vadedeki "idam cezasının kaldırılması" konularında yoğunlaşırken, hükümet ortaklarının bu konuda bir uzlaşmaya varması kolay gözükmüyor. Anayasa değişikliği: Meclis'teki tüm partilerin temsilcileriyle kurulan Uzlaşma Komisyonu, Ulusal Program doğrultusunda yapılacak Anayasa değişikliklerini tespit etmek için sayısız toplantı yaptı. Bu sırada, toplumdaki "Anayasa'nın tamamen değiştirilmesi" talepleri de, kaldırılması istenen Anayasa maddeleri hakkındaki tartışmalar da Komisyon tarafından duymazdan gelindi. 2001 sonunda, Anayasa'nın 34 maddesi değiştirildi. Bu arada, teklifin içine "milletvekillerinin özlük haklarını artıran" bir madde eklendiği ortaya çıktı. Kamuoyu tepkisi üzerine, düzenlemeden geri dönüldü. Anayasa değişikliklerinin, gerekli uyum yasaları çıkarılmadığı sürece "uygulamayla ilgili bir değişiklik yaratmayacağı" hem hükümet üyeleri, hem de hukuk çevreleri tarafından dile getirildi. Uyum yasaları: Anayasa değişiklikleri doğrultusunda Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun 159. ve 312. maddeleri, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. ve 8. maddelerinin, Ceza Muhakemeleri Usûl Kanunu (CMUK) ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) Kanunu'nun yeniden düzenlenmesi sırasında da bir rezalet yaşandı. Tasarı Meclis'e geldiğinde, MHP'li milletvekillerinin isteği doğrultusunda, özellikle 159. maddenin, kaldırılmak veya demokratikleştirilmek bir yana, daha da baskıcı hale getirildiği görüldü. Yine kamuoyu tepkisi üzerine, DSP ve ANAP bu fıkranın, eski halinden farklı olmayan bir biçimde kalması için muhalefetle el ele verdiler. Diğer değişikliklerde, bazı kelime oyunları ve cezalarda kısmi indirimler dışında kayda değer bir yan bulunmazken, gözaltı üst sınırının 7 günden 4 güne indirilmesi ve gözaltındakilerin yakınlarına haber verilmesi zorunluluğu, bu pakette yer alan "demokratik adımlar" oldu. RTÜK Kanunu: Önce AB'ye üyelik süreci doğrultusunda hazırlandığı duyurulan; ancak Meclis'te onaylanırken "iç düzenleme" olduğu ortaya çıkan RTÜK Kanunu'yla medya patronlarına büyük fayda sağlandı. Kamu ihalelerine girmeleri önündeki tüm engeller kaldırılan medya tekelleri, artık borsayı da istedikleri gibi yönlendirebilecek. Yasada öngörülen para cezalarıyla, muhalif ve yerel basın için büyük bir tehlike oluşturuyor.
OHAL hiç değişmedi Üç yıldır görev yapan 57. Hükümet de kendisinden öncekiler gibi OHAL'in kaldırılması konusunda ikiyüzlü tutumunu sürdürdü. "Huzur ve güvenliğin" sağlandığını sık sık yineleyen hükümet ortakları, buna rağmen OHAL'in uzatılması için onay verdiler. Diyarbakır, Tunceli, Şırnak ve Hakkari'de süren OHAL; sürekli insan hakları ihlalleri, baskılar, kayıplar, gözaltılar, sansür, sürgün ve engellemeyle gündeme geldi. OHAL Valiliği tek yetkili olarak varlığını sürdürürken, aldığı yasak kararlarıyla halkın günlük yaşamını etkilemeye devam etti. En son Diyarbakır'da yapılmak istenen 1 Mayıs kutlamaları OHAL Valiliği tarafından yasaklanırken, Tunceli'de yasağa rağmen sokağa çıkanlara polis saldırdı. Diyarbakır'da basın açıklaması yapan 1041 öğretmen hakkında dava açıldı. Kürtçe eğitim ve yayının gündeme gelmesinin ardından bölgede özellikle de OHAL'de baskılar daha fazla tırmandırıldı. Kürtçe eğitim için dilekçe veren öğrenciler ve kadınlar gözaltına alındılar, bazıları tutuklanarak cezaevine konuldu. Çocuklarına Kürtçe isimler koydukları için aileler dava edildi. Hükümet, yıllardır yatırım yapılmayan bölgeye ekonomik olarak da hiçbir şey vermedi. Aksine, üç yıllık iktidarı boyunca çıkarmış olduğu talan yasalarından bölge halkı fazlasıyla etkilendi.
Hükümetin kanlı icraatı: F tipi Hükümetin üç yılı sayısız insan hakları ihlaline sahne oldu. Bunların en önemlisi 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine birden düzenlenen kanlı operasyondu. Hükümet 32 kişinin hayatını kaybettiği kanlı icraatı ile F tipi cezaevlerini hayata geçirdi. Adli Tıp raporlarında tutuklu ve hükümlülerin pek çoğunun ateşli silah mermi çekirdeği sonucu hayatının kaybettiği, atışların yönetim bölümünden tutukluların bulunduğu bölüme yapıldığı ve dışardan içeri ateş açıldığı kaydedildi. Raporlarda, koğuşlarda üzerinde "Kapalı yerlerde kullanmayın", "Canlıların bulunduğu bölüme atmayın" uyarılarının yazıldığı çok sayıda bombanın atıldığınının tespit edildiği belirtildi. Operasyon sonrasında katliamı gerçekleştirenler değil, katliam mağdurlarına "adam öldürmek", "Cezaevi idaresine karşı silahlı ayaklanma", "patlayıcı madde bulundurmak" iddialarından çeşitli davalar açıldı. F tipi cezaevlerine karşı başlatılan ve hâlâ devam eden ölüm oruçlarında ise bugüne kadar 73 kişi hayatını kaybetti. 57. Hükümet döneminde yaşanan Ulucanlar katliamı da 19 Aralık operasyonunun provası niteliğindeydi. 26 Eylül 1999 günü gerçekleştirilen katliamda 10 siyasi tutuklu yaşamını yitirdi.
1.5 yılda 203 işkence davası Üç yıllık süre zarfında insan hakları alanında ihlaller tüm hızıyla devam etti. İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, 1 Ocak 2000 ile 30 Haziran 2001 tarihleri arasında TCK'nın işkence ve kötü muammele ile ilgili suçlarını kapsayan 243'üncü maddesinin ihlal edildiği gerekçesi ile 203 polis hakkındaki açılan davaların sonuçlandığını bunların 26'sının yargılamasına ise devam edildiğini açıkladı. Bunlardan sadece 30'u hüküm giydi.
Ülke kaynakları talana açıldı Türkiye, tarihinin en büyük krizini bu hükümet döneminde yaşadı. Bir önceki IMF programı uygulanırken yaşanan krizle birlikte, adına "yapısal reformlar" adı verilen ve ülkeyi talana açan, yabancı sermaye egemenliğini sağlayacak düzenlemelere de hız verildi. Kriz döneminde ABD'den 'ithal edilen' Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in adıyla da anılan bu yasaların bazıları şöyle: Uluslararası Tahkim Yasası: "Yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların" ulusal mahkemeler yerine 'hakemler' yoluyla çözülmesine ilişkin düzenlemeleri içeriyor. Türkiye'nin ulusal direnç noktalarından biri olan yargı yetkisinin kısıtlanması, hatta bazı durumlarda tamamen ortadan kaldırılması, böylece gerçekleşti. Bu yasa ve yasanın altyapısını sağlamak için yapılan Anayasa değişikliği ile, Danıştay da "görüş alma" organına indirgendi. Şeker Yasası: Şeker rejimini yeniden düzenleyen yasayla, şeker pancarında taban fiyatı kaldırılırken, fiyatın fabrikalar tarafından serbestçe belirlenmesi hükmü getirildi. Şeker piyasasını düzenlemek ve denetlemek üzere "Şeker Kurumu" ve bu kurumun yönetim organı olarak "Şeker Kurulu" oluşturulacak. Tütün Yasası: Yasa ile TEKEL'in "yeniden yapılandırma" adı altında parçalanarak tasfiye edilmesi ve özelleştirilmesi hedefleniyor. Philip Morris, West, R.J Reynolds gibi tütün tekellerininin tütünde tek söz sahibi olması için çıkartılan yasa, onbinlerce tütün üreticisinin de perişan olmasını sağlıyor. Yasa, tütün ve alkollü içkiler piyasasına yabancı tekeller lehine yeni düzenlemeler getiriliyor Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası: Yasa ile hükümetin emekçi kesimler aleyhine uygulamalarına sendikaların onay vermesi amaçlanıyor. Konsey aracılığıyla, uzlaşma ve işbirliği söylemi eşliğinde emekçilerin yedeklenmesi amaçlanıyor Doğalgaz Piyasası Yasası: Doğalgaz piyasasında devlet tekelinin kaldırılmasını öngören yasa ile bu alanın da tekellerin kâr alanı haline getirilmesi amaçlanıyor. "Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu"nun oluşturulması, doğalgaz piyasasında temin, iletim ve dağıtım faaliyetlerinin düzenlenmesi yasanın hedefleri arasında. Elektrik Piyasası Yasası: Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu'nun oluşturulmasını öngören yasa, elektrik üretim ve dağıtımının özelleştirilmesi için altyapı işlevi görüyor. Kamulaştırma Yasası: Yasa ile kamulaştırma işleminin yeni esaslara bağlanması ve ödeneksiz kamulaştırma yapılamayacağı hükmü getirildi. Merkez Bankası Yasası: Yasaya göre Merkez Bankası, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremeyecek ve kredi açmayacak. Merkez Bankası'nı hükümet denetiminden çıkartan yasa, uluslararası finans kurumlarını, devletin para politikalarında tek söz sahibi haline getirmeye hizmet ediyor. Bankacılık Yasası: Yeni yasaya göre, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankaların alacakları hakkında, Amme Alacaklarının Tahsiline ilişkin kanun hükümleri uygulanacak. Fona devredilen bankalarla ilgili alacak-verecek için mahkemeye gidilemeyecek. Bu konudaki karar "Takdir Komisyonu" tarafından verilecek. Telekom Yasası: Yasa Türk Telekom'un özelleştirilmesine olanak sağlıyor. Ayrıca Türk Telekom'un IMF'nin belirleyeceği profesyonel bir ekip tarafından yönetilmesi ilkesi de benimseniyor. Görev Zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa: 15 bütçe ve 2 bütçe dışı fonun kapatılmasıyla ilgili yasa, Görev Zararlarını Kaldıran Kararname ile Banka birleşmelerine getirilen vergi kolaylığı yasaları birleştirildi. Yasa ile sosyal açıdan desteklenmesi gereken kesimler desteksiz bırakılırken, ülke için stratejik öneme sahip, tarım gibi sektörler çökertilmekle yüz yüze bırakıldı. Yasa, banka birleşmelerine vergi kolaylığı getirirken, üreticilerin ve esnafın kredilerinin kesilmesini sağladı. Kamu İhale Yasası: Yasaya göre, kamu ihalelerine ilişkin yeni düzenlemeler 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren uygulanacak. Tasarı, ''Kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan bütün kurum ve kuruluşların yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri'' düzenliyor. Bu alanda da yabancı tekellerin kamu ihalelerine girmesi kolaylaştırıldı ve milyarlarca dolarlık pazar yabancı tekellere terk edildi.
Emek düşmanı hükümet İşbaşında üçüncü yılını dolduran koalisyon hükümeti, işçi ve emekçilerin en temel haklarına yönelik kısıtlamalarıyla da tarihe geçti.
Mezarı reva gördüler Hükümet 3 yıl önce göreve gelir gelmez IMF'ye verdiği taahhütleri yerine getirmeye başladı. Bunun en önemli adımı ise, tüm yurtta protesto edilen ve en son olarak Ankara'da 500 bin emekçinin "Mezarda emekliliğe hayır" diyerek karşı çıktığı Sosyal Güvenlik Yasası'nın çıkarılmasıydı. Yükselen tepkiler nedeniyle zor duruma düşen hükümet bu yasayı, tüm ülke 17 Ağustos depreminin acılarıyla yanarken, 24 Ağustos günü alelacele Meclis'ten geçirdi. Yasayla birlikte, emeklilik yaşı erkekler için 60, kadınlar için ise 58'e yükseltildi. Ayrıca SSK'nın tasfiyesinin yolu açıldı.
Grevler yasaklandı Bu hükümetin başa geçmesinin ardından, işçi grevleri adeta sıkıyönetim dönemlerindeki gibi engellendi. Özellikle lastik işçileri, hükümetin bu emek düşmanı tavrıyla; biri 2000 diğeri 2002 yılında olmak üzere iki kez karşılaştılar. Lastik işçileri haklarını almak için çıktıkları grevler, "milli güvenlik" gerekçesi ileri sürülerek 5 Mayıs 2000'de yasaklandı. Türkiye'de bir ilke imza atan hükümet, 22 mayıs 2002 tarihinde ise yine lastik işçilerinin grevini daha başlamadan yasakladı. Şişecam fabrikalarında 24 Mayıs 2001 tarihinde başlayan ve 6 bin işçinin katıldığı grev de, 16 gün sonra yine "milli güvenlik" gerekçesiyle yasaklandı. İşçiler, patronların isteklerini kabul etmek zorunda kaldılar. Bir başka grev yasaklama kararı da belediyelerde yaşandı.
Toplusözleşme oyunu Binlerce kamu işçisinin 2001'de yenilenen toplu iş sözleşmeleri de IMF programına çarptı. "Ekonomik kriz" bahane edilerek yaklaşık 480 bin kamu işçisine ilk iki altı aylar için yüzde 15'er, üçüncü ve dördüncü altı aylar için yüzde 10'ar artış yapılırken, ilk altı ayın farkları bir yıl sonrasına ertelendi. Türk-İş'le imzaladığı protokolle, resen emekliliğe başvurulmayacağı, diğer kazanılmış haklara dokunulmayacağı ve İş Güvencesi Yasası'nın çıkarılacağı sözünü veren hükümetin, daha altı ay geçmeden ilk uygulaması 50 yaşın üzerindeki işçilerin resen emekli edilmesi, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve Karayolları gibi kurumların bölge müdürlüklerinin kapatılması, işçilerin bir ikramiyelerinin 2003 yılına ertelenmesi oldu.
Ücretler eridi Krizin faturasının işçi, çiftçi, esnaf, köylü, emekli ve kamu emekçisine çıkarıldığı rakamlarla ortaya çıkıyor. Ocak 2001'de dört kişilik bir ailenin mutfak gideri 177 milyon 358 bin lira, yoksulluk sınırı da 540 milyon lira iken; bugün mutfak harcaması 324 milyon lira, yoksulluk sınırı ise 985 milyon lira olarak hesaplanıyor. Hükümet, 1997 yılında 210 dolar düzeyindeki asgari ücreti de, net 163 milyon liraya, yani 112 dolara düşürmüş durumda. Ayrıca, işsiz sayısı yaklaşık 2,5 milyona, işsizlik oranı ise yüzde 11,8'e yükseldi.
Sahte sendika yasası Hükümetin kamu emekçilerine yönelik tavrı da farkı değildi. 12 yıldır toplusözleşmeli, grevli sendika hakkı için mücadele veren KESK'in mücadelesini görmezden gelen hükümet, 2001 yılı Haziran ayında "sahte sendika yasasını" Meclis'ten geçirdi. Kamu-Sen'in örgütlenmesi için akıl almaz olanaklar sağlayan bakanlık bürokratları, KESK'li emekçileri ise dava, sürgün ve tehditlerle sindirmeye çalışıyorlar.
Ülkücü katillere af Hükümetin üç yıllık icraatı arasında yer alan Şartla Salıverilme ve Erteleme Yasası, tam çorbaya döndü. Birkaç kez Meclis'ten geçirilen, veto edilen, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen af yasasından katliam sanığı ülkücü katiller de yararlandırıldı. 5 gencin öldürüldüğü Balgat katliamı hükümlüsü idam mahkumu İsa Armağan af yasasıyla tahliye olurken, uluslararası ülkücü tetikçi Mehmet Ali Ağca ve katliam hükümlüsü, 7 kez idama mahkum edilen Haluk Kırcı'nın cezalarında önemli indirimler yapıldı. Bu simge isimler de Ecevit hükümeti sayesinde birkaç yıl sonra özgürlüğüne kavuşup aramızda dolaşacak. Ancak affın siyasi tutukluları kapsamaması için olmadık dolambaçlı yolları kullandı. Sonuç olarak "devlete karşı suç işlediği" için cezaevlerine tıkılan 10 bine yakın siyasi tutuklu ve hükümlü hâlâ demir parmaklıklar arkasında, F tipi tabutluklarda tutuluyor. 25 Nisan 2002 itibariyle, adli suçlar sebebiyle cezaya çarptırılan 382 bin 977 kişi Şartla Salıverilme ve Erteleme Yasası'dan yararlandı ve cezaevlerinden 40 bin 518 kişi tahliye edildi.
Bir adım ileri iki adım geri! Üç ortaklı koalisyon hükümeti, ne zaman 'demokratikleşme adımları' atacağını duyursa, kendi içindeki anlaşmazlıklar ortaya serildi. Özellikle MHP kanadının 'itiraz ve müdahaleleri'yle, demokratikleşme adımları ya güdükleştirildi ya da belirsiz bir zamana ertelendi. Ulusal Program: Avrupa Birliği (AB)'ne verilen taahhütleri içeren "Ulusal Program"da, esas önemli konular, programın 'uzun vadede yapılacaklar' bölümüne kaydırıldı. Tartışmalar özellikle, kısa vadeli taahhütler arasında yer alan "anadilde yayın ve öğrenim hakkı" ile orta vadedeki "idam cezasının kaldırılması" konularında yoğunlaşırken, hükümet ortaklarının bu konuda bir uzlaşmaya varması kolay gözükmüyor. Anayasa değişikliği: Meclis'teki tüm partilerin temsilcileriyle kurulan Uzlaşma Komisyonu, Ulusal Program doğrultusunda yapılacak Anayasa değişikliklerini tespit etmek için sayısız toplantı yaptı. Bu sırada, toplumdaki "Anayasa'nın tamamen değiştirilmesi" talepleri de, kaldırılması istenen Anayasa maddeleri hakkındaki tartışmalar da Komisyon tarafından duymazdan gelindi. 2001 sonunda, Anayasa'nın 34 maddesi değiştirildi. Bu arada, teklifin içine "milletvekillerinin özlük haklarını artıran" bir madde eklendiği ortaya çıktı. Kamuoyu tepkisi üzerine, düzenlemeden geri dönüldü. Anayasa değişikliklerinin, gerekli uyum yasaları çıkarılmadığı sürece "uygulamayla ilgili bir değişiklik yaratmayacağı" hem hükümet üyeleri, hem de hukuk çevreleri tarafından dile getirildi. Uyum yasaları: Anayasa değişiklikleri doğrultusunda Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun 159. ve 312. maddeleri, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. ve 8. maddelerinin, Ceza Muhakemeleri Usûl Kanunu (CMUK) ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) Kanunu'nun yeniden düzenlenmesi sırasında da bir rezalet yaşandı. Tasarı Meclis'e geldiğinde, MHP'li milletvekillerinin isteği doğrultusunda, özellikle 159. maddenin, kaldırılmak veya demokratikleştirilmek bir yana, daha da baskıcı hale getirildiği görüldü. Yine kamuoyu tepkisi üzerine, DSP ve ANAP bu fıkranın, eski halinden farklı olmayan bir biçimde kalması için muhalefetle el ele verdiler. Diğer değişikliklerde, bazı kelime oyunları ve cezalarda kısmi indirimler dışında kayda değer bir yan bulunmazken, gözaltı üst sınırının 7 günden 4 güne indirilmesi ve gözaltındakilerin yakınlarına haber verilmesi zorunluluğu, bu pakette yer alan "demokratik adımlar" oldu. RTÜK Kanunu: Önce AB'ye üyelik süreci doğrultusunda hazırlandığı duyurulan; ancak Meclis'te onaylanırken "iç düzenleme" olduğu ortaya çıkan RTÜK Kanunu'yla medya patronlarına büyük fayda sağlandı. Kamu ihalelerine girmeleri önündeki tüm engeller kaldırılan medya tekelleri, artık borsayı da istedikleri gibi yönlendirebilecek. Yasada öngörülen para cezalarıyla, muhalif ve yerel basın için büyük bir tehlike oluşturuyor.
OHAL hiç değişmedi Üç yıldır görev yapan 57. Hükümet de kendisinden öncekiler gibi OHAL'in kaldırılması konusunda ikiyüzlü tutumunu sürdürdü. "Huzur ve güvenliğin" sağlandığını sık sık yineleyen hükümet ortakları, buna rağmen OHAL'in uzatılması için onay verdiler. Diyarbakır, Tunceli, Şırnak ve Hakkari'de süren OHAL; sürekli insan hakları ihlalleri, baskılar, kayıplar, gözaltılar, sansür, sürgün ve engellemeyle gündeme geldi. OHAL Valiliği tek yetkili olarak varlığını sürdürürken, aldığı yasak kararlarıyla halkın günlük yaşamını etkilemeye devam etti. En son Diyarbakır'da yapılmak istenen 1 Mayıs kutlamaları OHAL Valiliği tarafından yasaklanırken, Tunceli'de yasağa rağmen sokağa çıkanlara polis saldırdı. Diyarbakır'da basın açıklaması yapan 1041 öğretmen hakkında dava açıldı. Kürtçe eğitim ve yayının gündeme gelmesinin ardından bölgede özellikle de OHAL'de baskılar daha fazla tırmandırıldı. Kürtçe eğitim için dilekçe veren öğrenciler ve kadınlar gözaltına alındılar, bazıları tutuklanarak cezaevine konuldu. Çocuklarına Kürtçe isimler koydukları için aileler dava edildi. Hükümet, yıllardır yatırım yapılmayan bölgeye ekonomik olarak da hiçbir şey vermedi. Aksine, üç yıllık iktidarı boyunca çıkarmış olduğu talan yasalarından bölge halkı fazlasıyla etkilendi.
Hükümetin kanlı icraatı: F tipi Hükümetin üç yılı sayısız insan hakları ihlaline sahne oldu. Bunların en önemlisi 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine birden düzenlenen kanlı operasyondu. Hükümet 32 kişinin hayatını kaybettiği kanlı icraatı ile F tipi cezaevlerini hayata geçirdi. Adli Tıp raporlarında tutuklu ve hükümlülerin pek çoğunun ateşli silah mermi çekirdeği sonucu hayatının kaybettiği, atışların yönetim bölümünden tutukluların bulunduğu bölüme yapıldığı ve dışardan içeri ateş açıldığı kaydedildi. Raporlarda, koğuşlarda üzerinde "Kapalı yerlerde kullanmayın", "Canlıların bulunduğu bölüme atmayın" uyarılarının yazıldığı çok sayıda bombanın atıldığınının tespit edildiği belirtildi. Operasyon sonrasında katliamı gerçekleştirenler değil, katliam mağdurlarına "adam öldürmek", "Cezaevi idaresine karşı silahlı ayaklanma", "patlayıcı madde bulundurmak" iddialarından çeşitli davalar açıldı. F tipi cezaevlerine karşı başlatılan ve hâlâ devam eden ölüm oruçlarında ise bugüne kadar 73 kişi hayatını kaybetti. 57. Hükümet döneminde yaşanan Ulucanlar katliamı da 19 Aralık operasyonunun provası niteliğindeydi. 26 Eylül 1999 günü gerçekleştirilen katliamda 10 siyasi tutuklu yaşamını yitirdi.
1.5 yılda 203 işkence davası Üç yıllık süre zarfında insan hakları alanında ihlaller tüm hızıyla devam etti. İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, 1 Ocak 2000 ile 30 Haziran 2001 tarihleri arasında TCK'nın işkence ve kötü muammele ile ilgili suçlarını kapsayan 243'üncü maddesinin ihlal edildiği gerekçesi ile 203 polis hakkındaki açılan davaların sonuçlandığını bunların 26'sının yargılamasına ise devam edildiğini açıkladı. Bunlardan sadece 30'u hüküm giydi.
Evrensel'i Takip Et