24 Mayıs 2015 04:13

Metalden yükselen sınıf kardeşliğinin sesi

Öyle bir dünya ki yüksek teknolojinin alçakça ezdiği bir ağırlık var fabrikaların her yerinde... İşte o dünyanın insan tarafıdır bu haykıran ses. Küt-küt-küt diye “makine” baskısında kendi insan ritmiyle atan kalbinin sesidir bu duyduğumuz.

Paylaş

İskender BAYHAN

Otomotiv tekellerinin marka ve model yarışlarıyla günlük hayatımızı kuşattığı, ışıltılı reklam ve kıyasıya rekabetin cirit attığı bir dünyanın içinden, alışılmadık bir ses yükseliyor günlerdir memlekette.
Bursa Renault fabrikasından çıktı ilk önce. Ardından TOFAŞ, Coşkunöz, Mako, Valeo, Ototrim, Ford Otosan, Türk Traktör derken dalga dalga yayıldı, gürleşti ve sarmaladı bütün metal fabrikalarını. Kiminde birkaç saatlik zaman farkıyla kiminde ardı sıra gelen günlerin ağırlığıyla göğüsledi mücadele ve direniş ipini. Cam, tekstil, gıda vb. sektörlerdeki fabrikalarda, hastanelerde, okullarda ve dahası girdiği, duyulduğu her yerde, kulaklardan yüreklere, oradan beyinlere heyecan kattı.
İşte o sesin yarattığı heyecanın içinden sınıf kardeşliğinin ifadesi olan birkaç olay paylaşalım sizlerle.

‘DİREN RENAULT’

Bursa’yı bilenlere anlatmaya gerek yok belki, ama bilmeyenler için kısaca canlandırmaya çalışalım bu sesin doğduğu ilk merkezi.
Adı: Renault
Yeri: Bursa Organize Sanayi Bölgesi (BOSB)
Mevkii: Bursa Kent Meydanı - Mudanya yolunun neredeyse tam ortası
Kent Meydanı’ndan Mudanya’ya doğru çıktığınız yolun çeyreğini gittiğinizde sol tarafta başlar BOSB’nin sınırları. Mudanya istikametine doğru devam edip neredeyse yarıladığınızda yolu, sağ tarafta kocaman bir KORUPARK tabelası karşılar sizi. Hemen dibindeki kavşaktan dönüp sola, dümdüz gideceksiniz karşıya. Yaklaşık yüz metre sonra döndüğünüzde sağa, hemen göreceksiniz OYAK RENAULT isimli fabrikayı.
Sınıf kardeşliğinin yükselen sesinin ilk somut göstergelerini orada görüp, dokunabilirsiniz ellerinizle. Birisi metal işçilerinin direnişine anlamını veren 3 talebin yazılı olduğu bez, kâğıt, mukavva vb. döviz ve pankartlardır. Diğeri ise derme çatma malzemelerden kurulmuş sohbet etmeye, bekleme ve geceleri uyumaya yarayan irili ufaklı obalardır.
Ama birisi var ki çok çarpıcıdır. Reklâmın, rekabetin, yarışın sembolü olan çeşitli markalardan, büyük çoğunluğu alt sınıf otomobillerin üzerine yapıştırılmış olan ve üzerinde “Diren Renault” yazan A4 kâğıt çıktılarıdır o. Buradan yola çıkmıştır o kâğıt çıktılar ve Ford, Fiat, Opel vb. bütün markalardan alt sınıf otomobillerin camlarını ve kaportalarını süsleyerek sembolü olmuştur sınıf kardeşliğinin. Başka hiçbir koşulda, kolay kolay yazdıramaz ve yapıştıramazsınız birbirlerinin isimlerini, birbirlerinin üstüne bu markaların. Ve şimdi o A4 kâğıt çıktılar, “Diren TOFAŞ”, “Diren Valeo”, “Diren Ototrim”, “Diren Ford”u da alarak kentin dört bir yanında ve giderek başka kentlerde dolaşıyor sınıf kardeşliğinin sembolleri olarak.

DÜN ‘KANLI BIÇAKLI DÜŞMAN’, BUGÜN KARDEŞ

Renault’tan başlayıp bütün metal fabrikalarına ve diğer sektörlere yayılan mücadeleyi ateşleyen nedenlerden birisi Bursa Bosch Fabrikası’nda imzalanan toplu sözleşmeydi. Bosch işçilerinin çok mütevazı kazanımlarla imzaladığı toplu sözleşme, önce Renault sonra da MESS grup sözleşmeleri kapsamındaki fabrikalarda işçilerin mücadele ve direnişinin esin kaynağı oldu.
Ancak her iki fabrikadan da işçilerin anlattıklarına göre Bosch ve TOFAŞ işçileri arasındaki bağlar özellikle yakın tarihte yaşanan sendika değiştirme girişimi sürecinde yaşanan olaylar nedeniyle neredeyse “kanlı bıçaklı düşman” diye nitelenebilecek durumdaymış. Bosch işçileri sendika bürokratlığına, ağalığına duydukları tepki nedeniyle sendika değiştirmek istiyor ve önemli bir bölümü Türk Metal’den istifa ediyorlar. Türk Metal Sendikası’nın yöneticileri ise Bosch işçilerini ezmek, sindirmek için TOFAŞ’ta çalışan bir grup işçiyi kullanıyor. İşçiyi işçiye saldırtıyor, dövdürüyor ve düşmanlaştırıyor. Bosch işçilerinin sendika değiştirme girişimi bu ve başka nedenlerle başarısız oluyor. Direnişteki TOFAŞ işçilerinin sözcülerinden birisi bunu Hayat Televizyonu ekranlarında anlatıyor. Onun söylediklerinden herkes anlıyor ki Türk Metal yöneticileri bunu fabrikalar arasında sık sık yapıyor.
Renault ve TOFAŞ işçileri direnişe geçince, geçmişte yaşanan saldırıları hatırlatan Bosch işçileri onlara içten içe gülüyorlar, aralarında laf atıp, dalga geçiyorlar.
Ancak taleplerin haklılığı ve direnen işçilerin kararlılığı karşısında “kanlı, bıçaklı düşmanlık” yerini hızla sınıf kardeşliğine bırakıyor. Bunun ilk somut adımı ise şöyle atılıyor: TOFAŞ patronu, direnişteki işçilere yemek ve kumanya verilmeyeceğini açıklıyor. Fabrika içerisindeki yemekhane, kantin, çay ocağı vb. ilgili bütün birimlere yasak getiriyor. Bunu duyan Bosch işçileri kendi yemeklerini TOFAŞ işçisine getiriyorlar. O günden sonra da erzak desteği ve dayanışma ziyaretleri devam ediyor. Anlayacağınız, dün birbirine günahını vermeyenler şimdi bırakın paylaşmayı, güle-isteye ekmeğinin tamamını veriyor.

‘BURSA OVASI, HARRANLILARIN YUVASI’

Yeşilçam’ın Kibar Feyzo isimli çok bilinen bir filmi vardır. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı; Kemal Sunal, Müjde Ar, Adile Naşit, Şener Şen, İhsan Yüce, İlyas Salman ve Erdal Özyağcılar’ın rol aldığı, 1978 yapımı bir filmdir bu.
Filmde Kibar Feyzo (Kemal Sunal) başlık parasını ödemek için köyden kasabaya çalışmaya gider. Çalıştığı işyerinde ücretler dağıtılırken girdiği kuyrukta sıra kendisine gelir. Aldığı ücret diğer işçilere göre azdır. Kibar Feyzo bunun nedenini sorar. Parayı veren mutemet “Onlar sendikalı” diye yanıt verir. Feyzo bunun üzerine “E ne olmuş, ben de Harranlıyam” der.
Bursa’da direnen metal işçileri de filmdeki bu diyalogdan “Hepimiz Harranlıyız” diye slogan çıkarmışlar. Ve bu sloganı bir başka sloganla birleştirip, değiştirip yeni bir slogana çevirmişler. Onun da hikâyesi kısaca şöyle; Türk Metal yöneticileri çeşitli vesilelerle yapılan etkinliklerde işçilere “Bursa Ovası Türk Metal’in yuvası” şeklinde slogan attırıyor. İşçiler arasında ve kimi zaman Bursaspor maçlarında tribünde atılan ve bilinen bir slogan bu. İşte işçiler bu sloganı değiştirmişler. Yeni hali şöyle; “Bursa Ovası Harranlıların yuvası.”
Sendika bürokrasisine ve ağalığına tepkinin ve gerçek kardeşliğin ifadesi olduğunu söylüyorlar. Buna benzer başka anlamlar yükleyenler de var; “Türk Metal’den istifa etmenin ve sınıf kardeşliği temelinde örgütlenmenin başlangıcı” gibi.
***
Evet. Yabancılaşmanın, bencilliğin, yalnızlığın ve bireyciliğin egemen olduğu bir dünyanın içinden fırlayıp çıktı yılların biriktirdiği öfkeyle metal işçilerinin sesi.
Öyle bir dünya ki yüksek teknolojinin alçakça ezdiği bir ağırlık var fabrikaların her yerinde. Önünüzden, sağınızdan, solunuzdan yürüyüp giden, üstünüzden geçen bantlar kuşatmış her yanınızı. O bantların başında, robotların bir parçası olarak uzanıyor eller, kollar, gözler otomobil parçalarına doğru...
İşte o dünyanın insan tarafıdır bu haykıran ses. Küt-küt-küt diye “makine” baskısında kendi insan ritmiyle atan kalbinin sesidir bu duyduğumuz.
Tutalım bir tarafından, uğraşalım yayılsın her yere.
Hep birlikte, hepimizin kazanması için...

ÖNCEKİ HABER

Varlıktan yokluğa mıhlanan öyküler

SONRAKİ HABER

57 saniye!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...