10 Mayıs 2015 00:59

Ne oluyor da bu kadınlar intihar ediyor?

Eylül ayından bu yana Van’da çalışmalar yapan Sosyolog Selda Tuncer, kadın intiharlarının arka planındaki ekonomik, toplumsal ve psikolojik etkenleri anlattı: “Kadınların yaşadığı koşullara baktığımızda çok ciddi bir çıkışsızlık ve çaresizlik olduğunu görmemek mümkün değil. Bu ölümler maalesef intihar denemeyecek kadar şaibeli.”

Paylaş

Selda TUNCER
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Öğretim Üyesi, Sosyolog

Van’da bugünlerde dikkati çeken kadın intiharlarını, ülkenin genelinde yaşanan ve toplumsal hayatın her alanında ezici biçimde etkili olan cinsiyetçilik ve erkek şiddetinden bağımsız düşünemeyiz. Son on on-beş yılda erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet ve kadınları öldürmesi inkar edilemeyecek düzeyde artmış durumda. Aynı zamanda bunun toplumsal olarak neredeyse olağan görülmesi ve çoğu zaman yargı başta olmak üzere devlet kurumları tarafından teşvik edilmesi de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Toplumun geneli böyle bir resim verirken kendine özgü dinamikleri olan ve bunlardan kaynaklı olarak zaten erkek şiddetinin yaygın olduğu bölgelerde durum çok daha feci bir hal alıyor maalesef. Van da bu yerlerden biri... Son bir haftadır haberlere de taşınmasıyla, burada görülen kadın intiharları hemen akla Batman’ı getirdi, orada yaşananlarla benzerlikler kurulmaya çalışıldı, anlamak için haliyle.
Buradaki asıl soru tabii ne oluyor da bu kadınlar genç yaşlarında arka arkaya intihar ediyor? Bu konuda ciddi araştırmaya ihtiyaç var ve şu an elimizde de bir veri yok. Ama Van’a ilişkin bazı çıkarımlarda bulunabiliriz; en azından eylül ayından beri burada görev yaparken edindiğim izlenimler, bu konuda biraz fikir verebilir diye düşünüyorum.

SINIR EKONOMİSİNİN YASALARI

Öncelikle erkek şiddetinin olağanüstü koşullarda ve dönemlerde arttığını hatırlamak gerekiyor bu noktada. Van nasıl bir şehir ve nasıl bir ekonomik, toplumsal ve siyasi hayatı var soruları bu konuda bize çok şey söylüyor aslında. Her şeyden önce Van’ın bir sınır şehri olduğunu ve şehrin ekonomisinin büyük kısmının sınır ekonomisine dayalı olduğunu hesaba katmamız lazım. Bu ne demek oluyor, biraz açarsak, üretime dayalı bir ekonomi değil; ya hizmet sektörü ya da daha ağırlıklı olarak kayıt dışı ekonomi hakim. Bu da zaten bu bölgede din ve geleneklerle ağır şekilde yaşanan ataerkilliği çok daha sert ve şiddetli hale getiriyor. Sınır ekonomisi kendine ait ekonomik ve toplumsal yasalar oluşturuyor ve bunu koyanlar da uygulayanlar de erkek. Daha da önemlisi, buradaki kurulan erkeklik çok daha sert ve güçlü olmanın,  güç göstermenin erkekliğin en önemli parçası olarak işliyor olması. Ve şüphesiz sadece erkeklerle kadınlar arasında değil erkeklerin kendi aralarındaki ilişkilerde de bu böyle, şiddet toplumsal hayatın ayrılmaz parçası. Sınır ekonomisinin bir diğer sonucu da; zaten bugün ülkemizde kadınların ekonomik hayata katılması bu kadar az ve zorken böyle bir yerde neredeyse imkansızlaşıyor ve bu da kadını iyice güçsüzleştirip erkeklere bağımlı hale getiriyor.

DEPREM ETKİSİ

Bu arada bunun sadece Van’a özgü olduğunu da düşünmüyorum, sınır bölgesi olan başka yerlerde de benzer şeyleri görmek mümkün. Örneğin Pınar Şenoğuz, Kilis’te yaptığı doktora çalışmasında sınır ekonomisinin ataerkilliği çok güçlendirdiği saptamasını yapıyor. Bu konuda Van’da benzer araştırmalar yapılmasına ciddi ihtiyaç var. Bu sınır şehri olmasına ek olarak, Van’da yaşanan depremin üzerinde daha iki üç yıl geçmiş olmasını da akılda tutmak gerek. Hatırlarsınız o dönemde şehirdeki kadın örgütlerinden VAKAD, kadına yönelik şiddetin ve tecavüzlerin çok arttığını belirtmişti. Ve bu olayın üzerinden daha çok zaman geçmedi; şehir görünüşte kendini çok hızlı olarak toparlamış izlenimi verse de toplumsal hayatta bunun o kadar kolay olmayacağı bir gerçek.

ATAERKİ BELİRLEYİCİ

Fakat Van’a dair bu özgül koşulların yanında, toplumun genelinde hakim olan ataerkilliğin, erkek egemenliğinin çok eskiden beri burada yoğun ve ezici biçimde varlık göstermesi, genelde kadına yönelik şiddet ve özelde kadın intiharlarında çok belirleyici olduğunu düşünüyorum. Kadın intiharlarının yaşandığı yerlere bakıyoruz; Çaldıran, Özalp, Gürpınar gibi ilçeler. Bu yerler aşiret kültürünün hâlâ hakim olduğu ve kız çocuklarının eğitime katılması, kadınların evlenme yaşı gibi konularda gelişmişlik düzeyinde en alt seviyedeler. Kızların 15 yaş altında evlendirilmesi çok yaygın, bunun son yıllarda çok daha arttığı ve 13’lere indiği söyleniyor. Okula gönderilmiyor, çoğu zaman kendinden yaşça büyük bir erkekle erkenden evlendiriliyor, daha kendi büyümeden hemen çocuk yaptırılıyor. Ailede ya da evlendiği adamdan şiddet görme ihtimali yüksek ve en önemlisi başkalarıyla ilişki kurma imkanı çok az. Kadınların en çok söylediği şeyler, dışarı çıkmasına eşinin izin vermemesi. Zaten ilçelere giderseniz sokakta tek tük kadın görürsünüz. Şimdi bütün bunları bir araya getirdiğinizde kadının soluk alacak bir yeri yok neredeyse. Yani ne yapsın bu kadın, şiddet görse kime ses etsin, nereye gitsin? Bir de bunu öyle kolayca söylemek mümkün mü, hele de ilçe ve köylerde; herkes akraba, herkes aşiretin üyesi ve ailenin namusu, her şey ondan soruluyor ve bir şey olsa ailenin varlığının karşısında onun hayatının kıymeti yok.

ÇIKIŞSIZLIK, ÇARESİZLİK...

Bu koşullar altında hakikaten bu ölümlere basitçe intihar diyebilir miyiz? Görüşülen ailelerin hepsi aynı şeyi söylüyor; hiç bir sorunu yoktu, gayet iyiydi! Bu nasıl mümkün olabilir, diye düşünmeden edemiyor insan. 16’sında bir genç kız niye kendini tavana assın durup dururken? Veyahut daha yeni anne olmuş bir kadın niye hayatına son versin ve eğer hiçbir şeyi yoktuysa niye bir gün önce ailesini arayıp “Kurtarın beni” desin? Kadınların yaşadığı koşullara baktığımızda çok ciddi bir çıkışsızlık ve çaresizlik olduğunu görmemek mümkün değil. Sonuç olarak bu ölümler maalesef intihar denemeyecek kadar şaibeli ve bunların önüne geçmek için arkasında yatan nedenleri iyi saptayıp buna göre acil çözüm üretmek gerekiyor.

HEPİMİZE İŞ DÜŞÜYOR AMA ASIL SORUMLU DEVLET

Bu konuda bütün kurumlara büyük sorumluluk düşüyor, burada yaşanan kadın ölümlerini görmezden gelmek ya da intihar deyip geçiştirmek bu saatten sonra suça ortaklıktan başka bir şey değil. Van’daki VAKAD, Yaka-Koop gibi kadın örgütleri kısıtlı imkanlarla mücadele ediyorlar ve kadınların durumunu iyileştirmeye çalışıyorlar. Ama tek başlarına yapabilecekleri çok sınırlı olduğu gerçek ve ciddi desteklenmeye ihtiyaçları var. Bu konuda herkese iş düşüyor ama en çok da devletin sorumluluk alarak yereldeki örgütlerle iş birliği yapması ve yapısal çözüm olanakları sunması gerek. Son bir haftadır kadın intiharlarının haberlerde yer almasıyla birlikte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, bu konuda harekete geçeceklerine ilişkin açıklama yapmak durumunda kaldı. Özellikle de kapsamlı araştırma yapılacağı ve yerel örgütlerle iş birliği içinde olacağını söylemesi sevindirici ama bunun sözde kalıp kalmayacağını bilemiyoruz. Bu yüzden konunun takibini yapmak, verilen bu sözleri hatırlatmak ve kadın ölümlerine engel olmak için acil önlemlerin alınması için ısrarcı olmak bu aşamada büyük önem taşıyor ve bana kalırsa hepimize çok iş düşüyor. Çünkü kadınların şiddet görmesi, intiharla ya da kasti olarak öldürülmesi sadece kadın örgütlerinin ya da feministlerin sorunu değil. Maalesef böyle bir yanılsama var, bundan acilen çıkmak gerekiyor; bu sorumluluk hepimizin.

ÖNCEKİ HABER

Metal işçisi gerçek sınıf örgütü istiyor

SONRAKİ HABER

İntihar değil cinayet

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa