26 Nisan 2015 04:06

‘Güney Afrika’nın ilk trajedisi’ devam ediyor

Apartheid rejiminin yıkılışının 21. yılında Güney Afrika, göçmenlere yönelik ırkçı saldırılarla boğuşuyor. ‘90’ların umut dolu günlerinde birisi ‘Mandela’nın gökkuşağı ulusu 20 yıl sonra yabancı düşmanlığıyla anılacak’ dese kimse inanmazdı. Ama canına yandığım kapitalizmi işte, köprüleri atmadıkça gökkuşağında bile kapkara barbarlığı hortlatıyor. (FOTOĞRAF: Mozambikli Emmanuel Sithole, Johannesburg’da sokak ortasında maruz kaldığı bu saldırı sonrası yaşamını yitirdi.)

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

“Namibiya  ve Malavi’den, Zambiya ve Zimbabwe’den, Angola ve Mozambik’ten,
Lesotho’dan, Botswana’dan, Swaziland’dan,
Trenler gelir.
Güney ve Orta Afrika’nın her yerinden kalkan bu trenler,
Johannesburg ve çevresindeki madenlerde çalışmak üzere genç ve yaşlı Afrikalı erkekleri taşır.
Günde 16 saatten fazla iş 
ve karşılığında neredeyse bir hiç!
Toprağın derinliklerinde,
O parlak, nazlı ve güçlü taşa ulaşmaya çabalarken
Ya da demir kepçeleriyle demir tabaklarını ıvır zıvır yemeklerle doldururken…
Otururken pire dolu odacıklarında,
Belki de bir daha göremeyecekleri sevdiklerini,
Kendilerinden zorla alınan topraklarını ve sürülerini düşünürler.
Ve o ‘çuf çuf’un sesini her duyduklarında
Küfrederler, lanet okurlar kendilerini Johannesburg’a getiren kömür trenine…”

Güney Afrika’nın özgürlük şarkıcılarından Hugh Masekela’nın ‘Stimela’ şarkısı, Apartheid döneminde ülkenin ekonomisini ayakta tutan ucuz emeğin simgesi olarak ‘kömür treni’ni anlatır.

Apartheid rejimi, siyahları evlerinden, topraklarından atmıştır. Kentlerin dışında kurulan toplama kampı benzeri barakalar yığınında yaşamak zorunda kalan Siyahlar, yine de karınlarını doyurmak için kent merkezlerine ya da maden sahalarına erişmek durumundadır. Aynı şey Masekela’nın saydığı tüm o Afrika ülkelerinin yurttaşları için de geçerlidir. Ve ekmeğe ulaşımın aracı ‘kömür treni’dir. 
Bu yüzden ‘çuf çuf’ hem korkunç koşullarda, karın tokluğuna çalışmaya gidenler için hem de geride kalanlar için onları sevdiklerinden ayıran bir simgedir.

Hugh Masekela, ‘Stimela’yı yani kömür trenini “Güney Afrika’nın ilk trajedisi” olarak tanımlar.

***
Güney Afrikalılar onlarca yıl boyunca ‘Amandla’ sloganı ve sağ yumruklarıyla direniş tarihi yazdı, halkların umudu oldu. Ancak Mandela’nın ‘gökkuşağı ulusu’ Apartheid rejiminin yıkılışını simgeleyen, 1994’te siyahların katıldığı ilk seçimin yapıldığı 27 Nisan’ın yıl dönümüne, bu tarihe yakışmayacak bir gündemle giriyor: Yabancı(göçmen) düşmanlığı, ırkçılık…

1994’ten bu yana ülkeyi yöneten ANC’nin sınıfsal ihaneti artık onu herhangi bir burjuva hükümetine indirgemiş durumda. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan ANC seçmeni siyah halk(ANC 20 yıldır yüzde 60’ın altına hiç düşmedi), korkunç gelir eşitsizliği ve yoksulluk baskısı altında mücadele tarihinin kazanımlarını unutmuş görünüyor.
Geçmişte olduğu gibi halkın öfkesini ilerici bir amaca kanalize edecek bir örgütün yokluğunda ANC’nin işbirlikçi bürokratları ya da Zulu kralı gibi feodal figürler kitleleri yönlendiriyor. Ve halk farkında olmadan kendisini onlarca yıl uğruna mücadele ettiği değerlerin karşısına dikilmiş buluyor.

BARBARLIK HORTLUYOR 

30 Mart’ta Durban kentinde göçmenlere yönelik başlayan ve geçen haftaya kadar devam eden saldırılarda 8 kişi yaşamını yitirdi. Çoğunlukla Malawi, Mozambik ve Zimbabweli göçmenleri hedef alan saldırılar, 2008’te 62 kişinin ölümü ve yüz bin kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlanmıştı. ‘90’larda söylense kimse ırkçılığın tarihsel olarak en müzmin kurbanlarının, ‘Ekmeğimize göçmenler mani oluyor’ motivasyonlu şiddetin uygulayıcısı olacağına inanmazdı. Ama kapitalizmin karakteristiğine ve toplumlar üzerinde yarattığı tahribata aşina olanlar maalesef şaşıramıyor.

Zuluların gayriresmi kralı Goodwill Zwelithini, “Yurtdışından gelenlerin ülkelerine geri dönmelerini istiyoruz” derken Devlet Başkanı Zuma’nın en büyük oğlu patron Edward Zuma da “Yabancılar ülkelerine gitmeli” ifadesini açıkça kullanıyor ve saldırılara kapı aralıyor. Zulu kralının etkin olduğu sağcı Inkatha Özgürlük Partisi’nden, ANC’nin üst düzey isimlerine, burjuva sınıf, siyasi partileri aracılığıyla göçmen düşmanlığını, ırkçılığı körüklüyor.

Bu aşamada ANC’nin işler ciddiye binince geri adım atarak Perşembe günü olduğu gibi büyük ırkçılık karşıtı mitinglerin organize edilmesine önayak olması da façayı kurtarmıyor. Zulu kralının sistematik, kışkırtıcı açıklamalarına uzun süre sessiz kalınması ve bizzat parti yönetimi içerisinden sızan ifadeler ANC’nin gerçek yüzünü ortaya koyar nitelikte.

ANC’NİN ‘İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KİTLEYİZ’ YALANI

ANC, her büyük grev döneminde tipik burjuva ulusal karakteriyle, işçilerin eylemini “Beyaz Adamın ülkedeki istikrarı bozmak için organize ettiği”* propagandasını yayıyor. ‘İmtiyazsız, sınıfsız kitleyiz’ yalanının Güney Afrika uyarlamasıyla herkesin aynı gemide olduğunu iddia eden ANC, milliyetçilik afyonuyla sınıfsal adaletsizliği unutturmaya çalışıyor. 5 milyon göçmenin yaşadığı ülkede alttan alta yabancı düşmanlığını güçlendirerek emekçilerin birliğini engellemek istiyor.  

54 milyonluk ülkede her gün 12 milyon kişi yatağa aç karınla giriyor, resmi işsizlik rakamı yüzde 24 ve yalnızca Oppenheimer ve Rupert gibi büyük beyaz kapitalistlerin serveti toplumun yarısının malvarlığına eşit. 

Çanların büyük burjuva ulusal yalanı ‘İmtiyazsız, sınıfsız kitleyiz’ için çaldığına şüphe yok.

‘ÖZGÜRLÜK İÇİN SAVAŞTIK DEMOKRASİYLE YETİNDİK’

ANC, kendi mücadele tarihine ihanet ederek iktidarını ayakta tutarken geçmişi unutmayanlar, işlerin kötü gittiğini açıkça söyleyenler de var.

Bu yazının başlangıcına ilham veren Hugh Masekela onlardan biri. Geçtiğimiz günlerde ABD’de PBS televizyonunda konuşan Masekela, “Geçmişte Apartheid, bizi bir arada tutuyordu. Apartheid rejimi yıkıldıktan sonra herkes dağıldı. Ulusal kurtuluş hareketleriyle ilgili tuhaf olan şey kimsenin bir sonraki aşamada ne yapılacağı hakkında konuşmaması. Bu hareketler içerisinde iktidara gelip vaat ettikleri dönüşümü gerçekleştirebilen çok azdır. Bizde yaşanan üzücü şey de budur... Demokrasi çok belirsiz bir kavram. Hep şunun şakasını yaparım, ‘Özgürlük için savaştık ama demokrasiyle yetindik’...”

Masekela gibi bir figürün bunları söylemesi önemli Açık ki eleştirilerinin kaynağı yazı boyunca bahsettiklerimizden besleniyor. ‘Güney Afrika’nın ilk trajedisi’,  halen devam ediyor ve ‘Amandla’ diyerek ölümle dalga geçen yiğit halka bir kez daha meydan okuyor. 

*2014’te 5 ay süren platin madeni grevi döneminde ANC Genel Sekreteri Gwede Mantashe, eylemi ülkeyi karıştırmak isteyen beyaz yabancıların kışkırttığını öne sürmüştü.

ÖNCEKİ HABER

Rojava cepheleri

SONRAKİ HABER

Sokağa sansür kaç yazar?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa