01 Nisan 2015 00:52

Evrensel Kültür 'Yüz yıllık ayrılık'a bakıyor

Evrensel Kültür, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında özel sayı ile geliyor. Derginin nisan sayısında tüm sayfalar bu konuya ayrıldı.

Paylaş

Evrensel Kültür, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında özel bir sayı ile Ermenilerin bu topraklarda bıraktığı izlerin ve yokluklarının yarattığı trajedilerin izini sürüyor. Dergi, sosyalist hareketin “görmezden gelme” tutumunu da eleştirerek, yeniden tartışmaya ve öz eleştiriye çağırıyor. 

Evrensel Kültür, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında özel sayı ile geliyor. Derginin nisan sayısında tüm sayfalar bu konuya ayrılarak, 100 yıllık yalnızlığın izi sürülüyor, 1915’ten bu yana yoksun bırakıldıklarımızın peşine düşüyor. 100 yıllık acının ve utancın yüzüne, tarih, kültür ve sanat aynasından bakıyor. Ermeni’siz Türk’ün neler kaybettiğini anlayabilmek için, yalnızca vicdanın ve aklın değil, tarihin, dilin, sanatın, zanaatların, edebiyatın, kısacası insanı insan yapan her zenginliğin de kapısından geçmeye çabalıyor. 

SOLUN PAYINA DÜŞEN

Evrensel Kültür, dosyasındaki çarpıcı yazılarla yeni bir tartışmanın ve öz eleştirinin kapısını aralıyor. 
Dosya sunu yazısında; “Türkiye solu, kendisini ‘Türk solu’ olarak kavradığı bütün geçmişi boyunca kendi önünü tıkayan engelleri kendi eliyle yaratmış, bu yüzden de egemen ideoloji ile arasında oluşturması gereken kalın çizgiyi acemice ve titrek bir elle çizmiştir. 
Bizim, burada, kendi payımıza da önemli bir özür dileme düştüğünü görmemiz gerekiyor” diyen Evrensel Kültür, özür dilemesi gerekenlerin yalnızca bu ülkenin egemen sınıfları ve katliamcı politikacıları olmadığını vurguluyor. Dosyada Yüksel Akkaya, Ayşe Hür ve Kadir Akın’ın kapsamlı yazıları da işçi hareketi ve sosyalist hareketin tarihinde Ermenilerin nasıl bir yer tuttuğunu ayrıntılı biçimde anlatıyor.

‘NASIL KAYBETTİĞİMİZİ İDRAK EDERSEK...’

Dosyanın yanı sıra, derginin tüm sayfaları da Ermenilerin yokluğunun bu topraklarda bıraktığı “eksik”liğin izini sürüyor. Hakkı Özdal, “Türkler, Kürtler, Ermeniler: Yüz Yıllık Yalnızlık” başlıklı yazısıyla tam da bu halimize eğiliyor, Ahmet Tulgar “Anneannem” ile başka türlü bir kişisel tarih okuması yapıyor. Aydın Engin’in yazısı şimdilerde gündem bile olamayan “Tabuların Tabusu”na dair; yani “Ermeni Metrukesi”ne... Nevzat Onaran ise “İttihat ve Terakki’den AKP’ye...” süregelen siyaseti sorguluyor. 

Agos Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan’ın röportajında söylediği “Neyi, nasıl kaybettiğimizi idrak edersek, sonrası da gelir” cümlesi aynı zamanda bir yol haritası sunuyor önümüze. Evrensel Kültür’ün özel sayısı ile giriştiği çabanın da özeti bu cümle.

Dil Bilimci Necmiye Alpay’ın yazısı tam da buna dair; Türk Dil Kurumunun İlk Genel Sekreteri Agop Dilaçar’dan Sevan Nişanyan’a uzanan yıllarda Ermeni dil bilimcileri anlatıyor, “Tragedyanın Alanında Dilciler” başlıklı yazısıyla. Janet Barış “Yüz Yıllık Yalnızlık” ile sinema alanındaki Ermenilere, Feryal Öney “Kadınların Müziği; ‘Kanto’lar Peruz Hanımlar” başlıklı yazısıyla müziğin Ermeni kadınlarına yöneliyor. Stepan İlhan ise “Mezopotamya Ermeni müziği”ni anlatıyor.

Sennur Sezer’in dizelerle Jak İhmalyan’ın resimlerine baktığı dergide, Özcan Yaman “Yüzleşmenin Görsel Dili” yazısıyla soykırım fotoğraflarını inceliyor.

TİYATRODAN BALIKÇILIĞA...

“Manug’dan Gorky’ye Uzanan Yüz Yıllık Yürüyüş” başlıklı yazı Burhan Kum’a ait. Kum, bir Ermeni ressamın izini sürüyor.

Ahmet Yıkık’ın yazısının gündemi ise Usta Yazar Mıgırdiç Margosyan.

Zebel Yeseyan portresinin başlığı “Bir Kadının Trajedisinin Ağır Bilinci”, kaleme alan ise Benan Tüfekçi.

Tahir Şilkan, “Türkiye Romanında Ermeniler” başlıklı yazısıyla usta romancılarımızın Ermenilere ve soykırıma nasıl baktığını irdeliyor.

Fatih Polat, özgün bir konuyu mercek altına alıyor ve Türkiye balıkçılığında özel bir yere sahip olan Karekin Deveciyan’ı gündeme getiriyor.

Fırat Güllü, “Üç Ayrı Bakış Açısı”nı tartışarak Güllü Agop’u anlatıyor.

Türkiye’nin futbol tarihinde Ermenilerin yeri ise Erdem Aksakal’ın yazısına konu oluyor.

C. Hakkı Zariç, “Toz Yüzyılı” adlı şiirini Paramaz ve yoldaşlarına ithaf ederken; dergide ayrıca pek çok Ermeni şaire ve ayrıca Ermenilere de temas eden Louis Aragon’un ünlü “Kızıl Afiş”ine yer veriliyor.

PARAMAZ’LARIN SON GECESİ

Evrensel Kültür’ün özel sayısında Türkçeye ilk kez çevrilen tarihi önemde bir anı-anlatı da yer alıyor. 15 Haziran 1915’te idam edilen Hınçak Partisi üyesi sosyalistlerle ile görüşen ve idam anına tanıklık eden Rahip Kalust H. Boğosyan, kendi kaleminden gördüklerini anlatıyor. 1921 yılında Ermenice yayımlanan “20 Darağacı” adlı kitapta yer alan makale, Evrensel Basım Yayın’ın kitabı Türkçede yayımlama hazırlığı çerçevesinde Aris Nalcı tarafından Türkçeye çevrildi. İstanbul’da “Bab-ı Ali No: 78” adresinde kurulu bir Ermenistan Yayınevi’nin yayımladığı kitap, Haziran ayında “20 Darağacı” adıyla Türkçede yayımlanacak. Yetvart Çopuryan’ın derlediği kitapta; 20’lerin idamı bütün yönleriyle işleniyor, faaliyetleri, suçlamalar, yargı süreci anlatılıyor. Paramaz’ın kendi kaleminden “Ermenilerin talepleri” başlıklı makalenin yanı sıra, idam edilenlerin biyografileri, haklarında yazılan makale ve şiirler de kitapta yer alıyor. Kitaba yazı ve şiirleriyle katkıda bulunanların çoğu idam edilenlerin yakın arkadaşları...

GÜNAHSIZ KUŞLARIN ÇAĞRISI

“20 Darağacı” kitabında dönemin ünlü Ermeni rahiplerinden Kalust Boğosyan, “İdamların ve idamların öncesindeki gecenin tek tanığı” olarak tanıtılıyor. “Papaz Efendi, onlarla yüz yüze görüştüğünde söyle onlara, bu dünyada rahat durmazsan ölümün bu şekilde olur. Ha olmadı, öteki dünyada da devrim yapmayı denemesinler, orada cezası çok daha ağırdır” sözleriyle çağrılan Rahip Boğosyan, Divan-ı Harb’e ilk girişini şu sözlerle anlatıyor:
“Divan-ı Harb’in önüne gelmiştik ki şehitlerimizin asılacağı üç ayaklıları gördüğümde aniden durdum. Kan beynime hücum etti soğuk bir ter kapladı bedenimi ve bitkin düşecekken yanımdakiler tuttular.
(...) Girişin sütunlarında ve tavanında yuva yapmış güvercinler de uyanmıştı ve hüzünlü zuu zuu seslerini çıkarıyorlardı, sanki ağlıyor ve ağıt yakıyorlardı kendilerini Ermenistan için kurban eden o babayiğitlere. Günahsız kuşların çağrısı beni daha da hüzünlendirdi, gözüm yaşlı bir şekilde olacakları bekliyordum”.

RÜŞVET İSTEMİŞLER

Rahip Boğosyan’ın idam öncesi anlara dair aktarımları da oldukça çarpıcı: 
“Zihnen ve bedenen o kadar güçten düşmüştüm ki dediklerini zar zor duyabiliyordum. Tüm ayinler tamamlandıktan sonra her birine bir kağıt ve kalem verdiler. Vasiyetlerini yazmaları için. Sonra da ölüm gömleklerini getirdiler ve herkese birer tane dağıttılar. O anda ölüme mahkum edilenlerden biri subaya dönerek Türkçe bağırdı:
- Madem ki beni ölüme mahkum ettin, o zaman benim gömleğimi de gel sen giydir ve kollarımı bağla!..
Subay dehşet içerisinde gerilerken, o devam etti:
- Neden korkuyorsun?”
Bu sözden sonra subay memnuniyetsiz bir şekilde yaklaştı, gömleği giydirdi ve ellerini bağladı.
O ana kadar sessizliğini koruyan Şebinkarahisarlı Karnik bir anda Türkçe bağırdı:
- Ey katiller! Eğer istediğiniz 30 altın rüşveti vereydim beni serbest bırakırdınız değil mi?”

İŞÇİ YERVART’IN ŞARKISI

İdam edilen 20’lerin idamın hemen öncesinde haykırdığı “Bizi, 20 kişiyi asıyorsunuz, ama 20 binler gelecek ardımızdan.” sözlerine de yer veren Rahip Boğosyan, bayılmamak için insanüstü bir güç sarf ederek idamları sarayın camından izlediğini anlatıyor. İdamlar sürerken aniden duyulan bir şarkıdan da söz ediyor Boğosyan, “Aniden bir şarkı duyulmaya başlandı. Yervant’tan geliyordu. İşçi. Şarkı ile karşılıyordu küçümseyerek ölümü...” Ve şarkının sözlerini de aktarıyor Boğosyan: “ Her yerde ölüm birdir / İnsan bir kere ölecek / Ne mutlu ona ki, milletinin / özgürlüğü için kurban oluyor...”
Şarkı boğaza düğümlenen ip ile son buluyor. Bütün süreçleri ayrıntısıyla ve gözlemlerini de katarak anlatan Boğosyan, 20’lerin gömüldüğü yeri anlatarak yazısını bitiriyor: “Açıkbaşyan’ın vasiyetine istinaden, Edirnekapı Ermeni Mezarlığının duvarının dış tarafında ortak bir çukurda kardeşçe yatıyorlar. Mezar taşı yok, çiçekler yok, çünkü onlar çiçeklerin üzerinde yürümediler, onlar dikenli yoldan yürüdüler ve çiçeklere ihtiyaçları yok. Her türlü baskıdan özgürleşene ve vatan topraklarına taşınana kadar bu kutsal naaşların yattığı yer, onların arkadaşları için hac yeridir.” (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Kayıp İngilizler!

SONRAKİ HABER

Mexicoleaks ve basın özgürlüğü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa