15 Şubat 2015 03:50

Julien Sorel’ler için Robespierre yoksa... Aşk!

Napoleon’un veciz “para para para” sözüyle de kışkırttığı sınıf atlama hırsı, zamane gençliğini istikbalini raslantıya bırakamayacak kadar hesapçı ve planlı bir hale getirmişti. Aristokrasi ile burjuvazinin yenişemediği koşulların ucube çocuğu Julien Sorel restorasyonun ideal ürünlerinden biriydi bu bakımdan.

Paylaş

Nuray SANCAR

Eski düzenin yıkılmasına ramak kaldığı ama yeninin de bir türlü doğamadığı bir dönemdir 19. yüzyıl başları. Meydanların bir ısınıp bir soğuduğu, huzursuzlukların savaşlarla aşılmaya çalışıldığı Fransa’da taşra ve başkent ahalisi şaşılacak bir biçimde can sıkıntısına vakit bulur yine de. Çünkü katı olan her şeyin buharlaştığı günlerdir. Stendhal böyle yazar.
1789 Devriminde sokaklar özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sloganlarıyla çınlamışken bundan birkaç on yıl sonra eski düzen bütün azametiyle yeniden restore edilmeye başlamış, devrimle doğan yeni fikirler kısmen yer altına çekilmiştir. Ama ok da yaydan fırlamıştır bir kere. 1830’larda, bu iki çağın arasında kalma hali insanın canını sıkmasın da ne yapsın!
Kırmızı ve Siyah’ın unutulmaz kahramanı, keresteci bir köylünün yakışıklı ve hırslı oğlu Julien Sorel’in çocukluğu, yoksullar için yükselme imkanının iyi talihten, eğitimden ve nüfuzlu dostlardan geçtiği Napoleon Bonaparte zamanına denk gelmişti. Bonaparte’ın hayatı da zaten düşük rütbeli bir subayın başkomutanlığa yükselerek sınıf atlamasının öyküsü değil miydi?
Julien, krallığın restorasyonu döneminde de, eşitlik talebinin yerini alan burjuva yükselme mitinin peşinde koşturmaya devam edecektir. Bütün İncil’i ezberleyerek başladığı Latince kariyerine şiiri de ekleyerek kendini yetiştirmiş ve Napoleon sonrasında yeniden güç kazanan aristokrasinin himmetini edinerek zenginleşebilmek gibi son derece acıklı bir yol seçmiştir. Kalbinin bir yanı Protestan bir yanı Jansenist, fikrinin bir tarafı liberal bir tarafı aristokrattır. Kulağında çınlayan ise Robespierre’in sesidir.
Napoleon’un taşrada bol keseden dağıttığı soyluluk unvanları ve topraklar sayesinde serpilen sonradan görme, hödük aristokrasinin arasında yükselebilmek o kadar kolay değildir elbette. Bu tuhaf dönemin, Napoleon’un veciz “para para para” sözüyle de kışkırttığı sınıf atlama hırsı, zamane gençliğini istikbalini raslantıya bırakamayacak kadar hesapçı ve planlı bir hale getirmişti. Aristokrasi ile burjuvazinin yenişemediği koşulların ucube çocuğu Julien Sorel restorasyonun ideal ürünlerinden biriydi bu bakımdan. Bir anti kahraman, her biri başka düzenin bekasından yana sınıfların yasak aşkının gayrı meşru çocuğuydu ve işi zordu.
 Çocuklarına Latince ve İncil öğretmek için onu işe alan Mösyö Renal’ın evinde velinimetinin iffetli karısını ayartmayı kafasına koyan Julien için aşk kabaca bir ikbal makamıdır. Ama bu kadar değil; nefret ettiği sınıftan gelen ve “beni seven Napoleon’u sevemez” diyen bir kadının kolay kazanmadığı aşkı, itibar kaybeden eşitlik düşünün ödüllendiği bir iluzyondur da. Ama aşk, onun gibi tutkusunu soğukkanlılıkla kontrol eden biri için de, eşitlik hukukunun daha doğar doğmaz ayrıcalıklar lehine iptal edildiği o koşullarda kendi hükmünü yazacaktır. Bu aşk o koşullarda ne kadar imkânsız olursa olsun. Aşığının, kendi üzerindeki sınıfsal hakimiyetine aşkla meydan okumaya çalışan Julien Sorel, kendisinden on yaş büyük, üç çocuk anası kadına kapıldığını kendisine bile itiraf edemezken tutkusunun hükmüne ister istemez girer. İlişkileri bir imzasız mektupla Mösyö Renal’a bildirildiğinde Sorel’in kasabadan kaçmaktan başka çaresi yoktur.
Uzaklaşır ve eğitimini tamamlamak üzere bir ruhban okuluna yazılır. Yükselme kanallarından biri de ruhban sınıfına açılır çünkü. Ancak bu zeki, eğitimli ve kafası burjuva fikirlerle dolu, gizli gizli “dinsiz Voltaire” okuyan genç, kendisi gibi sınıf atlamak üzere orada bulunan yaşıtı köylü öğrencilerle pek anlaşamaz. Orası rekabetin insanları iki yüzlülüğe zorladığı bir gayya kuyusudur aslında.
Ne var ki, Julien zekasıyla şansını yaratan biridir ve bu şans onu bu kez Paris’te bir başka soylunun evine götürür.
Madam Renal’den ayrılalı çok uzun olmamıştır ama kapılandığı evin genç kızı  Mathilde de Mole ile şansını denemekte hiç tereddüt etmez. Aristokrat sınıfın toplumsal ilişkilerinin en kristalize biçimde belirdiği, jakobenler yeniden uyanır da soyluları keserler diye herkesin ödünün koptuğu Molle konağındaki çalkantılar ekseninde Julien Sorel’in genç kızın aşkını kazanıncaya kadar yaşadığı duygusal iniş çıkışlar Stendhal’in kaleminin gerçekten coştuğu bölümlerdir. Aşk, Matmazel de Mole ile Julien Sorel’in; bu iki ayrı kökenden gelen kibirli insanın gerçek bir sınıf mücadelesi yürüttüğü yapay bir arenadır şimdi. Julien bu savaşı kazanır.
Karnında çocuğunu taşıdığı halde babasından Mathilde ile evlenme izni alamayan Julien pazarlık şansını o kadar zorlar ki Mösyö Molle’a referans olarak ilk aşkının adını verir. Yasak aşkından pişman, ihanetini dua ile temize çekmeye çalışan Madam Renal’in yanıtı Julien’in beklediği gibi olmaz. Aralarındaki sınıf farkını aşkla eritme ustası Julien, şimdi yükselmesinin önüne nefreti ve pişmanlığıyla dikilen ilk  ve en sevdiğine, kilisede dua ederken gözünü kırpmadan ateş eder. Kadını öldürememiştir ama mahkemedeki savunması Julien’i giyotine götürür. “Aşağı sınıftan doğup yoksullukla az çok ezilmiş olmalarına rağmen iyi bir terbiye görmek saadetine ererek yüksek cemiyete girebilmiş gençleri benim şahsımda cezalandırmak, cüretlerini kırmak isterler... Jüri üyeleri arasında bu cürete öfkelenmiş burjuvalar görüyorum...” der Julien savunmasında.
Aristokrasiyi ve ahlaksızlığın bayraktarlığını yaparken ahlak pazarlayan ruhban sınıfını en irkilten şey “bırakalım yapsınlar” sözünün yeniden işitilir olmasıydı o koşullarda. Bu sözün uluorta söylenebildiği devrim zamanında Fransa yoksulları, bir dilim ekmek için sokaklara dökülmüş, bildiği gibi yapmıştı. Eşitlik umudu askıya alınmış yoksul bir gencin, can çekişme sürecini uzatan aristokrasi ile ahlaksızlıkta ondan hiç de geri kalmayan yeni sınıfın, yani burjuvazinin hem birbirini yediği hem birlikte dans ettiği o günlerde, yükseliş beklentisini aristokrasinin evine ve koynuna girerek tatmin etme cüretinin bedeli ağır olacaktır nitekim.
Julien Sorel Robespierre’in giyotinde kaybettiğini aşkta kazanmayı hayal etmiştir ama kazanamamıştır.
Hiçbir Julien Sorel Kazanamayacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Altıotuzbeş

SONRAKİ HABER

Parçalanıp yeniden toplanma vaktidir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...