18 Ocak 2015 05:04

Sepyalı imaj devri

İktidar, yıldönümleriyle, rakamlarla oynamayı sever. Bonza Buttler Day’i bulanlara parmak ısırtır. AKWashing ekibinin önemli yıldönümlerine, hamleleri hep çantalarında mevcuttur. Aksaray’ın aşırı yıpranan imajı için hazırlanan sofralar, törenler de AKWashing ekibinin başarısı.

Paylaş

Melda ONUR*

Benim gazetecilik yaptığım yıllarda “sayfayı devirmek” “sayfayı yıkmak” diye bir deyim kullanırdı sayfa sekreterleri. O zaman öyle denirdi: Sayfa Sekreteri. 
Sabah 11:00 itibarıyla gazetenin sayfaları çizilmeye başlanır, size –çalıştığınız gazetenin tasarımına bağlı olarak– satır sayısı verilirdi. Günaydın Gazetesi’nde çalışmamın dezavantajı, izlediğim baba baba haberleri “17 satırda özetleyip anlatmak” zorunda kalmaktı. Doğrusu Cumhuriyet’te çalışanlara gıpta ederdim. En az 50 satırdan başlıyorlar diye... Günaydın pratiği bana duyduğumu kısa anlatmayı, kısa cümleler kurmayı ve kısa konuşmayı öğretti. 
Ama 140 karaktere sığışıp orada yaşayacağımızı hiç hayal etmemiştik. Zaten gündem de daha uzun yazı yazmaya imkan vermiyor. O yıllarda öğleye doğru gazeteye gelip, çift kaşarlı bir tostla çay söyleyip, günün büyük bölümünü gazete ve ajans haberlerini okuyarak geçiren abilerim, ablalarımın bugünkü ardılları, günde bir kaç kez sayfa yıkıp, yeniden yapıyor olmalılar. Ajansların yanı sıra twitter, instagram izlemek durumundalar. Öyle ya “falanca bakan twitter hesabından yaptığı açıklamada” diye bir habercilik kalıbı gelişti. Bir de o yıllarda ajans  haberleri çok heyecanlı olmazdı. Kırk yılda bir flaş bir gelişme olduğunda, teleks çın çın diye öterdi. Son duyduğumda Turgut Özal ölmüştü mesela... Bugün twitter’a “flaş gelişme olduğunda öt” komutu veren bir yazılım yükleseniz, ortalık “cik cik”ten geçilmez.

GÜNDEM FIRTINASI
Giriş sözlerimle çelişen bu uzun girizgahtan sonra diyeceğim o ki; flaş haber zehirlenmesi yaşamaktayız. Bana gazeteci dostlardan “şu konu ile ilgili yazar mısın” talebi geldiğinde, gündem fırtınası nedeniyle son 2 saate sıkıştırmadan yazamıyorum. Çünkü siz yazıya başladığınızda, yazı eskimeye başlıyor.
Ben bu satırları yazmaya başladığımda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı uzattı kafayı aradan gündeme: Bakan Avcı, 2010’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavları’nda (KPSS) kopyaya ilişkin yürütülen soruşturmaya dair ÖSYM Başkanı Ali Demir’in “Soruşturma, 2010 yılı KPSS ile sınırlı kalmayacak” yönündeki açıklamalarına ilişkin, “Daha önce başlamış ve galiba üzeri kapatılmış bir yargı ve adli soruşturma söz konusu idi. Onunla ilgili adli soruşturma ve incelemeler zannediyorum belli aşamaya gelmiş olmalı ki, şimdi bununla ilgili bu çalışma başlatılıyor. Hayırlı olsun” dedi. Geldiği günden beri hatasız, yanlışsız, soruları, cevapları çaldırmadan sınav yapmayı becerememiş Ali Demir’in soruşturmasının, kendi paralellerini hedeflediği konusunda bahse varım. Kaygı sınavda adalet olsaydı keşke...

TAHRİKE HAZIR VE NAZIR
Derken bir başka gelişme düştü gündeme.“Basın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” ve “dini değerleri aşağılama” nedenleriyle soruşturma başlatılmış olan Cumhuriyet Gazetesi’nin 2 yazarı Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya savcılığa çağrılmıştı. Halkımız kin ve düşmanlığa tahrik olmaya son derece açık, onu anladık.. Sadece bu değil, bundan önceki yıllardaki pek çok vakada “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” gerekçesiyle pek çok kişiye dava açıldı. Ancak ben bu tahrik olan kişilerin, halkı bahane ettiğinden yüzde yüz eminim. Sürekli tahrik halde dolaşan bir kısım iktidar erkanı, halkı davalara çerez ediyor. Bunu yalnızca AKP iktidarı dönemi için söylemediğimi de vurgulamak isterim. Bu arada sözü edilen gazeteyi alıp okusaydı, herhangi bir din aşağılaması bulamayacaktı halkımız. Ama neyleriz ki okumadan yorum, 140 karakter zamanlarına haiz...

İYİ SAVCI, KÖTÜ SAVCI...
Derken bir Sedef Kabaş haberi düştü gündeme. Attığı bir twitten ötürü geçtiğimiz yılın son iş günü ifadeye çağrılmıştı. Kabaş hakkında bir savcı ile ilgili yazdıklarından ötürü 5 yıl isteniyordu. İyi de şimdi beğenmediğiniz paralel savcılarınızın yaptıklarıyla insanlar yıllarca boşu boşuna yattı, cezaevlerinde geri dönülmez hastalıklara yakalandı, öldü. Elleri size uzanmasın diye gösterdiğiniz çabanın binde birini mağdur insanlara gösterdiniz mi? Bir özür dilediniz mi? “İçindeymişiz, Yeşilmişiz Safmışız” türküsü tutturmak dışında. Ya yarın bir gün Kabaş’ın savcısı için de “Bu da olmamış, bunu da atın” derseniz?
Derken Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmada, Pazartesi günü ifade veren Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir hakkında yakalama kararı çıktığı düştü gündeme. Yarın Hrant Dink suikastının yıldönümü ya! 
Ne yapsak ne yapsak
Bir savcı alıp sallasak
Kurtulur muyuz bu durumdan
Aman da sallasak,
tekerlemesiyle iktidar 19 Ocak hazırlığını yapmış oldu.

AKWASHING ÇALIŞIYOR 
İktidar, yıldönümleriyle, rakamlarla oynamayı sever. Bonza Buttler Day’i bulanlara parmak ısırtır. AKWashing ekibinin önemli yıldönümlerine, hamleleri hep çantalarında mevcuttur. Aksaray’ın aşırı yıpranan imajı için hazırlanan sofralar, törenler de AKWashing ekibinin başarısı. Bu arada herşeyin başına AK getirerek AKlama yönündeki iletişim yönetiminin daha fazla tutmayacağı belli oldu. Kadını ayrı, erkeği ayrı beyaz kıyafetli kongreler, adına AK denen saray pislikleri kapatamıyor. O halde yeni bir washing yöntemi geliştirmeli. Tıpkı greenwashing gibi insanları çekmeli, ama içeriğinde herkes bildiğini okumalı: Yeni yöntem sepyalama. Aksaray yerine Külliye, Muhafız Alayı yerine 16 Türk Devleti askerleri... Yani eskiye, Osmanlı’ya, daha da eskisine bak... Bak bak... Kuşa bak... 

SEPYA KUSURLARI ÖRTER
Muhafız Alayı Komutanı’nı arayan Cumhurbaşkanı “Yav Emine Hanım’la akşam düşündük, şöyle merdivenlerde 16 farklı Türk devletinin askerleri olsa ne güzel olurdu, dedik” deyip, anlaşılan bir sanat tarihçisi, art direktör falan es geçilerek sipariş verilen kıyafetlerle habercileri fena halde savuran Cumhurbaşkanı, şimdi de heykel olsun demiş. Bu iyi bir şey. Belki bu “islamda resim, heykel günahtır” inanışının uzantısı olan kafaları biraz açar.
Hava giderek puslanıyor. Bu puslu ortamda hedef göstermek, çocuk öldürmek, beğendiğini ödüllendirip, terfi ettirip, beğenmediğini sürmek, tutuklatmak, gece rüyanda gördüğünü istemek ve yapmak, insanların hafızasıyla dalga geçmek, meczup meczup konuşup kafaları karıştırmak... Her şey mevcut. Her şey o kadar çirkinleşti ki, tıpkı kötü çekilmiş bir fotoğrafı sepyalayıp güzelleştirme çabası gibi. Can Kozanoğlu bugün kitabını yeniden yazsaydı “Sepyalı İmaj Devri” koyardı adını.

*CHP İstanbul Milletvekili

ÖNCEKİ HABER

‘Kim indirecek’ çağı

SONRAKİ HABER

‘Elimizden bir şey gelmiyor bari aramızda eğlenelim’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...