18 Ocak 2015 04:19

Koyunun efendisi misin değil misin?

Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Güray Tezcan, veganlığa dair kafalardaki pek çok sorumuza yanıt verdi. Baştan söyleyelim ki; her bir cevap veganlığa çağırıyor.

Paylaş

Sinem UĞURLU

Vücudumuz için gerekli vitamin ve mineralleri, hayvansal gıdaları yemeden de alabilir miyiz? Alamayacağımızı düşünüyorsanız, vegan beslenme tablosuna bir göz atın deriz. Yeryüzüne Özgürlük Derneği, ilk kez Türkçe olarak bu besinlerin hangi bitkisel gıdalarda bulunduğunu gösteren resimli  beslenme tablosu çıkardı. 
Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Güray Tezcan, veganlığa dair kafalardaki pek çok sorumuza yanıt verdi. Baştan söyleyelim ki; her bir cevap veganlığa çağırıyor. “Üstelik annelerin içi çocuklarının sağlığı açısından fazlasıyla rahat etsin” diyerek. Ama bir yandan da ekleyerek; “Biz bu tabloyu sağlıksal gerekçelerle gelindiği için hazırladık, yoksa bizim asıl odak noktamız hayvan özgürlüğü.”

Vejetaryenlik, veganlık bizde yeni yeni tanışılan kavramlar. Öncelikle bu iki kavramı tanımlamakla başlayalım mı? 
Vejetaryenlik, hayvan etini yemeyi reddeden insanlara deniliyor. Yumurtayı ve sütü de bırakmıştır, yün kullanmıyordur, gene vejetaryen olabilir. Uygulamada değişebiliyor, ama en genel anlamıyla etyemez demektir. Veganlık ise, hayvanın kullanıldığı, sömürüldüğü veya öldürüldüğü herhangi bir ürüne destek olmayan insandır. Faytona da binmeyen, sirklere de gitmeyen, hayvanların acı çektiği deneylerden geçen ürünleri, giysileri kullanmayan insandır. Yine de bu tanımlamaların, etiketlerin daha fazla tartışılması gerektiği kanaatindeyim. 

Son yıllarda vegan hareketinde bir gelişme var. Vegan olanların sayısı artıyor. Bunun nedeni ne olabilir? 
Öteki özgürleşme hareketlerindeki kıpırdanmayla paralellik gösteriyor bu konu. Hayvan sömürüsü, olmamış gibi sayılan en önemli konu. Hayvanlar konuşamadıklarından dolayı, en büyük eziyetleri bile ancak çığlıkla anlatabiliyor. Bu çığlıklar da büyük duvarların arkasına kapatılırsa, işkence kampları şehir dışlarına alınırsa duyulamıyor. Bunun panzehiri de oraya gidip, video çekenler veya oradaki esir hayvanları özgürleştirip işkence koşullarını ifşa edenler... Bu şekilde, ekrandan ekrana yayılarak hayvan özgürlüğü konusuna duyarlılık arttı. Batı’nın başını çektiği tekno-endüstriyel toplumlar sömürünün düzeyini yükselttikçe, işkenceyi sistematikleştirdikçe yine Batı’nın başını çektiği ve aynı teknolojik imkanlardan yararlanan bir direniş dalgası da kaçınılmaz oluyor.

‘ÖZGÜRLÜK YANLISI OLDUĞUMUZ IÇIN VEGANIZ’

Beslenme tablosuna geçelim. Bu tablo sadece veganlar için mi hazırlandı?
Hayır. Vegan kültürünü desteklemek üzere yapıldı bu tablo, ama biz toplam olarak bir özgürleşmenin yanındayız. Sadece hayvanların özgürleştiği, ama örneğin ataerkinin çözümlenmediği, patronların, hiyerarşinin olduğu bir dünya istemiyoruz. Biz kendimizi tahakküm karşıtı, özgürlük yanlısı olarak betimliyoruz. Yani vegan olduğumuz için özgürlük yanlısı değiliz, tahakküm karşıtı ve özgürlük yanlısı olduğumuz için ve hayvanların da yadsınamaz bir özgürlük beklentisi olduğu için veganız. 

Peki bu tabloyla beslenenlerin annelerinin içi rahat etsin mi?
Annelerin içi sırf makarnayla beslenen bir vegan için rahat etmesin. Annelerin içi “Bugün ceviz yedim mi, keten tohumumu yedim mi, akşam fındık yiyorum” şeklinde beslenen veganlar için kesinlikle rahat etsin. 

HASTA OLANA, ’OTUR BİRAZ DAHA ET YE’ DENMEZ

Bilirsiniz, anneler yumurtasız geçen bir kahvaltıyla çocuklarının hasta olacağını düşünür. 
Kahvaltıda ne yiyeceksin?” diye soran anneye, “Çemen bizim değil mi? Tahin bizim değil mi? Gözleme bizim değil mi?” gibi bir sürü cevap verebiliriz. Ben anneme “Vegan oldum” dediğimde “Bu çocuk 2 yıla ölecek” demişti. İki buçuk senedir veganım ve besin değerlerimde hiçbir açığım yok. Ama tekrar ediyorum, sadece makarna ve ekmeğe abanılırsa, elbette sağlıksız olunur. Ama daha fazla fındık-ceviz, ıspanak-maydanoz yerlerse, et yiyenlerden daha sağlıklı olunuyor. Bunun sebebi kolesterolün olmaması, lifin sadece bitkisel gıdada bulunması, antioksidanın meyvelerde bolca bulunması. Vegan yemekleri zaten, kür olarak önerilir. Hasta olana “Otur, biraz daha et ye” denmez. Hep “Sarımsak ye, ıhlamur iç” denir. Biz bu sağlıksal gerekçeleri, bununla ilgili sorular sıkça geldiği için anlatıyoruz. Bizim asıl odağımız hayvanların yadsınamaz hakları ve özgürlüğü. 

Veganlar dışarıda yemek yiyeceği zaman zorlanıyor. Örneğin bir dürüme vegan etiketi binince daha da pahalı olabiliyor. Böyle bir piyasa oluştuğunu da düşünüyor musunuz?
Düşünüyorum. Bu da sadece veganlığın, veganlık olarak görülmesiyle ilgili. Veganlığın yanı sıra, sömürüye katkıda bulunan endüstriye cevap verilememesiyle ilgili bir durum. Vegan süper marketler oluşmaya başladı örneğin ABD ve Almanya’da. Bir de bu hayvan özgürlüğü hareketinin sorunu değil ki. Bu kapitalizmin bir sorunu. Bir yer vegan restoran olmaya karar verince müşterileri azalıyor. Bazen de, bu onların ayakta kalmak için yaptığı bir yöntem oluyor. Burada karar bizim cüzdanımızda ve verme isteğimizde. Ödeme gücümüz varsa gidip teşvik edebiliriz. Ama yoksa, ya da bizler gibi friganlığa ağırlık veriyorsanız, para ödeyerek değil, parasızca yemeğe erişmek istiyorsanız, bunun da yolları var. Her gün manavlarda en kenara atılan şeyler maydanozlar, patlıcanlar, kabaklar. Bunlar parasız alınıp, pişirilebilir. Ayrıca, esnaf lokantalarında zeytinyağlı yemekler 1 ila 3 lira arası değişiyor. Zeytinyağlı fasulye, pilaki, mercimek çorbası gibi. Zaten bunlar vegandır. 

Fabrikalara hapsedilmeyen, merada özgürce otlayan koyunun, ineğin sütünü de içmiyorsunuz?
Buradaki asıl mesele; hayvanla benim aramda hiyerarşi var mı yok mu? Ben koyunun efendisi değilsem, nasıl onun etini, yününü sürekli bana fayda getirecek bir meta olarak görebilirim ki? Serbestçe koşsa da, sevse de sevilse de, insan hükmüne tabiyse, biz buna karşı çıkıyoruz. Özgürlük bekleyen canlıların ister endüstriyel ister doğal olsun sömürülmesi kabul edilemez.

Ekili alanlar giderek, imara açılıyor. Her yer beton doldu. Bu koşullarda bitkisel beslenme nasıl gerçekleşebilir? 
İşte bu yüzden genel olarak şehirleşmeyi ve endüstrileşmeyi eleştirmeden hiçbir yere gelemeyiz diyoruz zaten. Hayvan sömürüsünü sonlandırıp, bitkisel beslenmeye geçersek, acaba dünyanın yok oluşunu durdurabilecek miyiz? Hayır. Muz mesela hayvansal değil ama Kosta Rika’da bunu kim yetiştirdi, hangi koşullarda yetiştirdi, niçin Kosta Rikalı bunu yemiyor da, bana getiriliyor? Bu sorular özgürleşmeden yana olan herkesi ilgilendiren sorular. O yüzden ekoloji hareketiyle, insan hakları hareketiyle ve diğer özgürleşme hareketleriyle yan yana görülmesi gerekiyor. 

BİLİYOR MUYDUNUZ? 

- Mantarlar D vitamini potansiyeline sahip. Ters şekilde güneşe yatırılıp, kurutulup yenirse çok yüksek oranda D vitaminini elde edilebiliyor.
- Birleşmiş Milletler’in 2006 yılında hazırladığı rapora göre, bütün sera gazının yüzde 15’i sadece hayvansal çiftliklerden geliyor. Bu rapora göre bu çiftliklerden salınan gazlar, araba ve fabrikalardan yayılan karbondioksit ve metandan daha fazla. 
- Günde 50 gram kabak çekirdeği yemek, magnezyum ve çinko ihtiyacının yarısından fazlasını, lif ve protein ihtiyacının üçte birini karşılıyor. 
- Amerikan Beslenme Derneği’nin vegan-vejetaryan beslenme raporuna göre, et yemeyenlerin kanser riski et yiyenlere göre yüzde 40 daha az. Amerika’da kolon kanseri et yiyenlerde 3 kat daha yüksek. 
- Her gün bakliyatlar, tahıllar, tohumlar ve kuruyemişler gibi farklı bitkisel protein karması tüketilerek, insan vücuduna gerekli tüm aminoasitler alınmış ve protein eksikliği yaşanmamış oluyor. 

ÖNCEKİ HABER

12 Maymun’dan, Maymunlar Gezegeni’ne ve Harlow’un Yalnız Maymunlarına

SONRAKİ HABER

Nergis çiçeklerini koklamaya!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...