03 Ocak 2015 11:59

Çorlu’da kadın işçiler kurultayı toplanıyor: Neden bir araya gelmeliyiz?

Yeni bir yıla başlarken etrafımızdan, televizyonlardan sıkça duyduğumuz bir sorudur; Yeni yıldan ne bekliyorsun? Sevgili kadın arkadaşlarım burada bile “soru” gibi duran şey, aslında kabullendirilmiş “bekleyin” gerçeğidir... yıl, gelecek yıldan sağlık, huzur, başarı, para, savaşsız bir dünya beklentisiyle yetinmeyelim. Bütün bunları kazanmak için beklemekten vazgeçip birlikte mücadele edelim ki yeni yıl bizim yılımız olsun!

Paylaş

Songül ŞENSOY

Türkiye’nin sanayi üretiminde önemli bir yere sahip olan ve bu açıdan hızla gelişmeye devam eden Çorlu’da nüfusun büyük kısmı, ülkenin değişik bölgelerinden göç etmiş işçilerden oluşuyor. Bu işçilerin büyük bir kısmını oluşturan kadınlar, genellikle tekstilde, deride, gıda sektöründe ve yan sanayinin irili ufaklı fabrikalarında çalışıyor. Ağır sanayide belirli işlerde de kadınların çalıştırıldığını görebiliriz. 
Çalışan kadınların birçoğunun iş güvencesi yok. Sendikalı dahi olsalar işten çıkarılmaları daha kolay. “Kısa süreli işler” adı altında alınıp çıkarılan kadın çok. Bir kısmı asgari ücret karşılığında, günde 8 saat, vardiyalı olarak çalışıyor. Bir kısmının ise günlük mesaisi 12 saat. Bir kısmı da 8 saat mesaisi olmasına rağmen, günde 12 hatta 16 saat çalışmaya zorlanıyor. 
ZORLU İLE ZEHRA
Azımsanmayacak sayıda taşeron çalışan kadın işçi var; onların durumu daha kötü. Aynı işe aynı saati, aynı emeği harcamalarına rağmen birçok haktan mahrumlar. Örneğin çalıştığı fabrikanın ikramiyesinden, kömür, erzak gibi sosyal yardımlarından faydalanamıyorlar. Kreşi olan işletmelerin taşeron çalışanı kreşten yararlanamıyor ya da yararlanmak istediğinde zorluk çıkarılıyor. Örneğin Zorlu Tekstil’in taşeron işlerini yapan Zehra Tekstil’den bir kadın arkadaşımız Zorlu çalışanı işçilerle eşit haklara sahip olmadıklarını şöyle anlatıyor: Zorlu işçisine çift kişilik yorgan, Zehra işçisine tek kişilik. Zorlu işçisine bornoz, Zehra’da çalışan işçiye küçük el havlusu! Taşeron çalıştırılan kadınların fabrika içerisinde nasıl üvey evlat muamelesine maruz kaldıklarını varın siz düşünün.
SENDİKALAR SUÇ ORTAĞI 
Sendikal örgütlenmelerin olduğu işyerlerinin de diğer fabrikalardan farkının olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Sendikalar, işçi kadınlar sorunlarla karşılaştıklarında yanında durmak bir yana patronla aynı cepheden işçisine saldırır konumda. Erkeklerle aynı işi yapan kadınlar daha çok üretmeye, daha hızlı olmaya zorlanırken ve üstüne daha çok aşağılanır, sözlü sataşmalara maruz kalır, baskılarla stres altında çalışmak zorunda bırakılırken itiraz seslerini yükselttiklerinde sendikalar tarafından yalnız bırakılıyor.  
NE YAPACAKSIN TUVALETTE!
Bütün bu zorlu koşullar karşısında ne yapmalı sorusuna kadın işçiler çekimser cevaplar veriyor. Çalışmasını sadece eve katkı, eşe yardım olarak gören kadınlar mücadele alanında da daha geride duran, kendini çoğulukla çocuğuna ve evine, eşine olan sorumluluklarıyla tanımlayan pozisyonda kalıyor. Oysa fabrikalarda durum öyle değil; erkeklerin yaptığı bir çok iş, tamı tamına aynı performansla, hatta üstünde bir performansla, kadınlardan bekleniyor ve alınıyor da. 
Üretim az ise ücretsiz izne çıkarılanlar önce kadınlar, tersi durumda da, yani iş çok olduğunda, fazla mesaiye zorlananlar yine kadın işçiler oluyor. “Ne işin var, neden mesaiye kalmıyorsun? Mesaiye kalmak istemeyenler el kaldırsın bilelim ki biz de ona göre muamelemizi yapalım” diyen amirler karşısında direnen kadınlar, sonraki günlerde daha çok baskı, hakaret, izin kullandırmama, işten atmaya varan zorluklarla yüz yüze kalıyor.
Performans adı altında insanı makina sayıp öyle fayda almaya çalışan patronların bu planları daha çok kadın işçilere uygulanıyor. Yarış halinde çalıştırılan kadınlar, belirlenen sayıyı tutturamama ve ardından gelecek baskı, hakaret, aşağılanma ile karşılaşma korkusundan kendilerini daha da paralayarak çalışıyor. Sonu ise asılan liste ile eksik verenleri deşifre etmek, yüksek verenler arasındaki 5-10 lira farklarla rekabet duygusunu körüklemek...
Bitmiyor! İş yerlerinde tuvalete gitmeleri yasaklanan kadınlar... Gitmek isteyenin erkek ustalarından anahtar istediği ve yine ustaların “Ne yapacaksın tuvalette?” sorusuyla karşılaşanlar... Kreş parasını yetiştiremediği için 3 yaşındaki çocuğunu evde yalnız bırakıp, kapıyı üstüne kitleyip işe gitmek zorunda olanlar... Küçük çocuğun var denilip işe alınmayanlar...
İŞÇİ KADIN KURULTAYI
Beden ve psikolojik açıdan kadınların fabrikalarda daha çok yıprandığını bu uygulamalar ve daha fazlasına maruz kalan kadın arkadaşlarımızda görüyoruz. 
Peki kim düzeltecek bu sorunları? Kim aşacak, kim bizi bu koşullardan kurtaracak? 
Patronlar mı? Eşlerimiz mi? Arkadaşlarımız mı? Hükümet mi?
Bunlardan birine cevabı “Evet” olana, kolay gelsin, yolun açık olsun, diyorum.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki sevgili kadın arkadaşlarım, bunların hiçbiri bizim kurtarıcımız olmayacak. Bizim içinde olmadığımız hiçbir mücadele bizim için ilerlemeyecek ve bizim istediğimizi sonuçlara varmayacak. 
Burada yazının başlığında da sorulan “Kadın işçiler neden örgütlenmeli” sorusuna yanıt olabilecek sorunlardan bir kısmını paylaşabildim. Bu sorunun yanıtını Çorlu’da yapacağımız kadın işçiler kurultayında hep birlikte arayacağız. Tüm bu sorunlar temelinde nasıl bir mücadele yürütülmeli arayışıyla toplantılara başladık. İlk elden vardığımız sonuç şu ki; Sorunlarımız ortaksa çözüm de ortak olmalı. Bırakalım artık şu ‘Ben fabrikamda kimseye güvenmiyorum’ söylemlerini ve yanımızdaki işçi arkadaşımıza güvenmekle başlayalım işe. 
NE BEKLİYORUZ?
Yeni bir yıla başlarken etrafımızdan, televizyonlardan sıkça duyduğumuz bir sorudur; Yeni yıldan ne bekliyorsun? 
Sevgili kadın arkadaşlarım burada bile “soru” gibi duran şey, aslında kabullendirilmiş “bekleyin” gerçeğidir... Yılın son günlerinde camilerden okutulan “iş güvenliği önlemlerinin Allahın işine karışmak olduğu” yönünde hutbe ile de hükümet bizlere “Allah’tan bekleyin” ya da “Daha çok beklersiniz” demek istediği ortada... Beklemenin bize bir şey getirmediğine, akıp giden zaman sürecinde şahit olduk. Bu yıl, gelecek yıldan sağlık, huzur, başarı, para, savaşsız bir dünya beklentisiyle yetinmeyelim. Bütün bunları kazanmak için beklemekten vazgeçip birlikte mücadele edelim ki yeni yıl bizim yılımız olsun!

ÖNCEKİ HABER

CHP, Akkuyu için yargıya gitti

SONRAKİ HABER

TAEK nükleeri tehlikesiz yaptı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa