03 Ocak 2015 11:54

En son, yaşamak için kaçtık

Bu sayıda Ekmek ve Gül okurları ile bir Suriyeli bir tekstil işçisi kadının hayatını paylaşmak için koyulduk yola.

Paylaş

Neslihan KARYEMEZ
 
Leyla ile Kağıthane merkezden bindik otobüse. Sanayi mahallesinde inip yolun karşısındaki rampadan çıktık. Leyla daha önce ziyaret etmişti Suriyeli aileyi, biliyordu yolu. Rampayı çıktığımızda Kadriye’yi, oğlu ve eşini odun kırarken gördük. Güler yüzle karşıladılar bizi. Kadriye bize yol gösterdi. Binanın girişi çatı katı idi. İki kat aşağıya indikten sonra genç bir kız bizi kapıda karşıladı. Uzun bir koridordan geçip sobanın ısıttığı odaya girdik. Odada bir koltuk takımı, televizyonun olduğu bir sehpa ve yerde serili bir yatak. Üzerinde daha bir yaşında bile olmayan sarışın bir erkek bebek. 
Kadriye, Suriye’de çocuklarını savaştan kaçırıp Türkiye’ye ailesi ile gelen kırk yaşlarında bir Kürt kadını. Bizimle Kürtçe konuşuyordu. Ben Kürtçe bilmediğim için Leyla bana tercümanlık yaptı. 
Kadriye’nin büyük acısı, oğullarından birini asker olarak Suriye’de bırakmış olması. Geriye dönme fikrinde çok netler, savaş bitince gitmek istiyorlar. Leyla’yla aynı işyerinde çalışmanın güveni var hepsinde. Ama bizden emin değiller, kim olduğumuzu düşünüyorlar çok belli. Hatta başlangıçta konuşmak istememeleri bundan. Ama sonra Leyla’ya duydukları güven durumu değiştiriyor. Sohbetimiz başlıyor. Kadriye sözlerine başlarken gözleri doluyor, belli ki aklına yaşadıkları geliyor.  
HAYAT BURADA DAHA KOLAY DEĞİL!
Kadriye, “Suriye’de savaştan kaçıp geldik. Evimizi bombaladılar. Biz bir yere sığındık. Hamam gibi bir yerdi. 3-4 kat yerin dibindeydi. Akrabalarımızdan köylerde evleri olanlar köylere sığındı. Olmayanlar bizim gibi çoluk çocuk buralara kaçtı. Biz de en son, yaşamak için kaçtık. Her şeyimizi bırakıp geldik. Üç erkek, üç kız çocuğum var. Biri Suriye’de asker. Bırakmadılar bizimle gelsin. Benim yüreğim Suriye’de oğlumda. Ateş üstündeyim. Tek sıkıntım oğlum. Dua ediyorum savaş bitsin; bir an önce memleketime döneyim, oğlumu sağ salim göreyim” diyor. Bütün samimiyetiyle anlatmaya çalışıyor. Hatta aralarda Leyla çevirirken anlattıklarının ne kadar iyi çevrildiğini Leyla’ya ve bana bakarak teyit etmeye çalışıyor; kafasını sallıyor, konuşmaların bitmesini bekliyor, emin olmak istiyordu.
Merak ediyoruz Suriye’deki yaşamla buradaki yaşamı bir kadın olarak karşılaştırmasını istiyoruz. Eşi Suriye’de iletişim dairesinde çalışıyormuş. Kızları ve erkek çocukları okuyormuş. Yaşam çok daha kolaymış onlar için. Kadınlar her işte çalışmazlarmış zaten. Sadece okuyan kızlar kamu görevinde ya da sağlık alanında çalışabilirmiş. Başka işte çalışmaları ‘ayıp’mış. “Çingeneler” diye tarif ediyor çalışmak zorunda olan kadınları. 
Türkiye’de ise durumunun farklı olduğu söylüyor. Onun gözlemi sadece savaştan kaçan değil her kadının Suriye’den farklı olarak çalışma zorunda oluşu. Bütün yükün kadınların üzerinde olduğunu söylüyor. Kira, yemek, faturalar hep kadınların sırtında olduğunu, Suriye’de 7 milyara neredeyse 2 yıl geçinirken burada üç ayı bile zor çıkardıklarını anlatıyor.
Bu arada bizdeki Türk kahvesi kıvamında Suriye’den getirdikleri yöresel kahveyi ikram ediyorlar. Ama söylemeliyim mırra bizim için oldukça acı. Kahvemizi yudumlarken kızların oldukça çekingen olmaları dikkatimi çekti. Kızlar çekingen erkekler ise öfkeliydi. Gerçi kızlarla hiç yalnız kalamayınca kızlara çekingen durmak düşmüştü. Akıllarındakini rahatlıkla konuştuğumuz bir sohbet olamadı. 
Kadriye ile de hiç baş başa kalamadık. Savaştan kaçıp gelince tanımadıkları insanlarla çalışmak ve ardından yaşadıklarını soranlara anlatmak elbette kolay olmasa gerek. Buraya geldiklerinde kızını evlendirmiş. O da şimdi dört Suriyeli aile ile iç içe kalıyor. Evi çok kalabalık olunca torununu yanına almış Kadriye. Buna çok üzülüyor. O sırada uyuyan bebek uyanıyor şaşkın gözlerle bize bakıyor. Kadriye bana uzatıyor. Dakikalarca yüzüme bakıyor o iri gözleri ile bembeyaz tenli bebek. Bakışlar değişmiyor. Belli korkuyor, daha uzun bakamıyor, ağlıyor, sadece ağlıyor. 
YENİDEN KORKMADAN YAŞAMAK
Kadriye’nin en çok özlediği şey rahatlık hissi, korkmadan yaşabilmek. “Sinema, tiyatro gibi sosyal yaşantımız orada da yoktu. Ama bir yere gittiğimizde rahatlıkla hiçbir şeyden korkmadan sokağa çıkabiliyorduk. Gece dışarıda olabiliyorduk. Herkes birbirini tanıyordu. Türkiye’de bu çok zor. Sokaklar kadınlar için çok tehlikeli” diyor Kadriye ve gündüz bile tek sokağa çıkamadıklarını söylüyor. Kötü şeylerle karşılaşıyorlar. Suriyeli olmak durumlarını daha zorlaştırıyor. 
Mesela Suriyeli kadınların ikinci eş olarak evlendirildiklerini duymuşlar. Kadriye, Kürt oldukları için daha kolaylık yaşadıklarını düşünüyor. Özellikle Çağlayan’da iş bulabilmelerinin, dil problemi yaşamamalarının sebebinin bu olduğunu ifade ediyor. Burada en çok duyduğu şey, kadınların öldürülmesi, bu onu oldukça korkutuyor. Kendisi için de kızları için de diğer kadınlar için de kaygılı. Çalışmadıkları zaman evden neredeyse hiç çıkmıyorlar. Kızları Suriye’de üniversite okuyormuş. Buraya gelince birini evlendirmiş, diğerini nişanlamış. Çünkü burada ne yapacaklarını bilemiyorlar. Korkusu ve kaygısı azalsın diye bunu yapması da öyle çok şaşırtıcı olmasa gerek.
Kadriye’nin hayatına dair öyle çok şey anlatamadığımızın farkındayım. Öyle derinliğine konuşmak çok da mümkün olamadı. İlk defa evine misafir olmuştuk. Kafalarında türlü sorular vardı ama kadınlarla hiç yalnız kalamadık. Kadın olmaya, ne hissettiğine dair sorularım karşısında çekingendi tavırları. Sohbet boyu tüm aile bir odada olmak da bu sohbet için zordu ama bize güvenmeleri için de şarttı.

 

ÖNCEKİ HABER

Kız Kardeşlik Köprüsü neden kuruldu?

SONRAKİ HABER

Eğitim ile inanç birbirine karıştırmamalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...