28 Aralık 2014 03:00

Sykes-Picot’un mirası ve yeniden şekillenen Ortadoğu

Arap halk ayaklanmaları 4. yılını geride bırakırken, Sykes-Picot anlaşması ve onun çizdiği sınırlar 100 yıl aradan sonra tekrar tartışmaların ana merkezinde. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı karmaşanın ortasında İngiltere’nin Ortadoğu uzmanı Sir Mark Sykes ve Fransız diplomat Francois Georges Picot’un alelacele yürüttükleri müzakerelerde varılan anlaşmanın prensipleri bugün de Ortadoğu’yu etkilemeye devam ediyor.

Paylaş

Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ

Arap halk ayaklanmaları 4. yılını geride bırakırken, Sykes-Picot anlaşması ve onun çizdiği sınırlar 100 yıl aradan sonra tekrar tartışmaların ana merkezinde. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı karmaşanın ortasında İngiltere’nin Ortadoğu uzmanı Sir Mark Sykes ve Fransız diplomat Francois Georges Picot’un alelacele yürüttükleri müzakerelerde varılan anlaşmanın prensipleri bugün de Ortadoğu’yu etkilemeye devam ediyor.

Tunuslu genç Muhammed Buazizi’nin kendini yaktığı 2010 Aralığından bu yana Arap halkları ve Kürtler, tarihlerinin en hareketli dönemlerinden birini yaşarken; anlaşmanın yarattığı sosyal, siyasal ve toplumsal sorunlar yeniden sorgulanıyor.

CETVELLE ÇİZİLEN SINIRLAR

Anlaşmada ilk dikkati çeken, Ortadoğu haritasına baktığımızda gördüğümüz “cetvelle çizilen düz çizgiler”dir.  Sykes-Picot’un düz çizgileri, 20. yüzyılın ilk yarısında İngiltere ve Fransa’ya aralarındaki anlaşmazlığın çözümünde yardımcı oldu. Lakin Arap’ıyla, Kürt’üyle, Türk’üyle bölge halkları yüz yıldan fazla bir süredir çizilen bu sınırların ceremesini çekmektedir.

İki kişinin çizdiği bu harita, 16’ncı yüzyılın başından beri Osmanlı idaresinde olan toprakları parçalayıp yeni ülkelere böldü ve siyasi oluşumları iki etki alanına dâhil etti: Irak, günümüzde Ürdün’ün bulunduğu topraklar ve Filistin, İngiltere etkisine; Suriye ve Lübnan da Fransız etkisine girdi.

MEZHEP TEMELİNDEKİ AYRIŞMAYA YARDIMCI OLDU

Anlaşma ile çizilen haritadaki düz çizgiler Biladüşşam (Levant) bölgesini mezhepler temelinde bölme eğilimindeydi: Bölgede en büyük mezhepsel demografiye sahip Suriye’de de Sünni Müslümanlar vardı. Lübnan, başta Maruniler olmak üzere, Hristiyanlar ve Dürziler için sığınacak bir liman olarak öngörülmüştü. Her iki ülkenin sınır bölgesindeki Beka Vadisi, Şii Müslümanlara bırakılmıştı.

ANLAŞMANIN SONUÇLARINA TEPKİ: ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ

Lakin bölgeyi emperyalistlerin etki alanlarına ve mezhepsel hatlara göre bölen Sykes-Picot 1950’lerin sonundan, 1970’lerin sonuna kadar Arap milliyetçiliği fikri üzerinden örgütlenen Baas partilerinin doğmasında ve güçlenmesinde önemli bir faktör oldu. Arap milliyetçiliği, birleşik bir Arap dünyasının, halklar arasındaki sosyo-demografik farklılıkları hafifleteceği fikrindeydi. Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta Baas partilerinin iktidar olmalarının önemli etkenlerinden biri bu akım oldu. Mısır’da Cemal Abdül Nasır döneminde Arap milliyetçiliği zirvesini yaşadı. Arap milliyetçiliğinin güçlü olduğu iki ülke Mısır ve Suriye 1 Şubat 1958 yılında birleşerek “Birleşik Arap Cumhuriyeti” adı altında yeni bir devlet oluşturdular. Ancak sonuç bekledikleri gibi olmadı. Nasır’ın güçlü denetimi altında Suriye Baas Partisi hızla zayıfladı ve askerlerin durumu kötüleşti. Bunun üzerine içlerinde Hafız Esad’ın da bulunduğu bir grup Baas kadrosu darbeyle iktidarı ele geçirdi. 28 Eylül 1961’de Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden çekildiklerini açıkladılar.

ARAP DEVLETLERİNDE KİMLİK SORUNU VE SYKES-PİCOT

Hemen hemen 20 yıl boyunca 1950’den 70’lere kadar bölgedeki en önemli akım olan Arap milliyetçiliğinin; emperyalizmin tasarrufuna göre şekillenen bölgede halkların taleplerinin çözümü olmadığı anlaşılmış oldu.

Sykes-Picot’tan bu yana açık-örtülü emperyalist müdahalenin eksik olmadığı bölgede statükonun koruyucusu diktatörlüklere 2011’de ortaya çıkan tepki ve sonrasında ortaya çıkan yönelimler Arap devlet yapısının da sorgulanmasına neden oldu. Sykes-Picot ile sınırları çizilen Arap devletlerinin kimlik bunalımını gündeme getirdi.

Aslında, “diktatörlüklerin yıkılması, özgürlük ve ekmek” temel talepleri ile başlayan süreç, önderlik noktasında var olan büyük zaaf ve sosyolojik ve tarihsel birçok faktör nedeniyle hemen hemen bütün coğrafyada mezhepsel gerilimler ve ayrılıkların derinleştiği bir sürece dönüştü. Mezheplere dayalı hareketler uluslararasılaştı. Baas partisinin yurttaşlık ideolojisi ile birlikte ortaya çıkan siyasi boşluğu özellikle mezhepçilik doldurdu.

Christopher Hill’in ilgi çeken makalesinde de belirttiği gibi; bugün bakımından Sykes- Picot’un çizdiği sınırlarda Suriyeli, Iraklı, Lübnanlı olmak tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu kimlikler, yanında bir de Iraklı Sünni, Suriyeli Alevi sıfatıyla beraber kullanılmaktadır.

IŞİD VE SYKES-PİCOT

Her ne kadar Sykes-Picot anlaşmasının cetvelle çizdiği sınırlar mezhepsel bölmeyi temel alsa da, yeni yaratılan sınırlar, sahadaki mevcut mezhepsel, aşiretsel veya etnik ayrımlarda karşılığını bulmadı. Örneğin Sünni aşiretlerin yoğun olduğu Irak-Suriye sınırı fiili olarak buharlaştı ve her iki ülkenin bu bölgeleri IŞİD’in denetimine girdi.

SYKES-PİCOT’UN ÜZERİNİ ÇİZDİĞİ HALK: KÜRTLER

Bölgeyi emperyalistlerin etki alanlarına göre bölen anlaşmanın en büyük mağduru Kürtler oldu. Bölgenin kadim halklarından olan Kürtler, sınırlar çizilirken dört ayrı ülkede dört parçaya bölündü.Arap halk ayaklanmaları süreci Kürtlerde de bir uyanışa yol açtı ve anlaşma tarafından çizilen sınırların ayırdığı farklı ülkelere dağılmış olan Kürtler tarihte olmadığı kadar birbirine yakınlaştı. Irak’ta ve Suriye’de statü kazandılar.

Gelişmelerin seyrine bakıldığında Sykes-Picot’un imzalanmasına vesile olan I. Paylaşım savaşı 100. yılı geride bırakırken Vekâlet savaşının ve çatışmaların merkezindeki bu coğrafyada bazı devletlerin ortadan kalmasına ve yeni devletlerin kurulmasına tanıklık edebilir.

Yazıyı bitirirken “Syces-Picot’un çizdiği sınırlarda yüzyılı aşkındır yaşanan kaos ve çatışmaların temel nedeni, emperyalist ülkelerin ve onların uzantısı olan bölgesel aktörlerin müdahalesinin ürünüdür” demek herhalde doğru ifade edilmiş olur. İslamcı örgütlerin ve mezhepsel kavgaların ortaya çıkarmış olduğu kaos temel sorunların ana nedeninin kaybolmasına yol açmaktadır. Ortadoğu’da tutarlı bir antiemperyalist hareket ihtiyacı kendisini yakıcı bir şekilde hissettirmektedir.

Yazının hazırlanmasında Mısırlı yazar Tarık Osman’ın hazırladığı “The formation of the modern Arab world” adlı belgeselden ve Christopher Hill’inThe End Of Arap State” başlıklı yazısından yararlanılmıştır.

SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI

Ortadoğu’daki Osmanlı toprakları, 19 Mayıs 1916’da gizlice imzalanan Sykes-Picot anlaşması ile Fransa ve İngiltere arasında paylaşıldı. 1914’te birinci dünya savaşının başlaması ile beraber İtilaf devletleri ya da müttefikler olarak anılan İngiltere, Fransa ve Rusya arasında;  Almanya’nın ve ittifak devletlerinin yanında yer alan Osmanlı imparatorluğunun topraklarının nasıl paylaşılacağı tartışılmaya başlandı.

Mart 1915’te imzalanan gizli bir anlaşma ile İstanbul, Boğazlar ve Marmara kıyıları Rusya’ya vaat edildi.  Yaklaşık bir yıl sonra da İngiliz ve Fransız temsilcileri Mark Sykes ve Francois Georges Picot büyük savaşın ganimeti ile ilgili Rusya’yla başka gizli bir anlaşma imzalandı. Görüşmelerde Fransa’yı temsil eden Picot, Suriye’nin kontrolünü güvence altına almayı amaçladı. Sykes ise bölgede nüfuzu dengelemek için İngilizlerin taleplerini yükseltti.

1917 devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.

ÖNCEKİ HABER

Tahayyülün ihyası Kobanê direnişi!

SONRAKİ HABER

2014 Irak ve Güney Kürdistan’da katliamlarla geçen yıl

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...