28 Aralık 2014 00:58

Roboskî: Dinmeyen acı bitmeyen adalet arayışı

SUNU: TSK’ye ait savaş uçakları üç yıl önce Türkiye ile Irak sınırını gösteren 15 No’lu sınır taşı civarını bombaladı. Bombaların düştüğü yerde, sınır ticareti yapan Roboskîli 38 yurttaş bulunuyordu. Çoğu çocuk 34 kişi yaşamını yitirdi, dört kişi yaralı kurtuldu bu katliamdan.Katliam kapkara bir acı, yas ve öfke bulutu gibi çöktü Roboskî’nin üzerine. Geride kalanlar faillerin bulunması için her platformda acılarını dillendirdiler; çocuklarının katline neden olan gerçeklerin ortaya çıkması için direttiler; emri verenlerin ve uygulayanların yargı önüne çıkarılması için mücadele etiller, ediyorlar. Hak arayışını üç yıldır ısrarla yürüten Roboskîli ailelerle katliamdan bu yana yaşadıklarını konuştuk. Dosyamızın bugünkü bölümünü, katliamdan sonra yaşananlara, devletin tutumuna ve ailelerin adalet arayışına dair hatırlatmalara yer verdik. Yarından itibaren Roboskîli ailelerle katliamla birlikte hayatlarının nasıl bir kabusa dönüştüğünü konuşacağız.

Paylaş

Cumhur DAŞ
Vecdi ERBAY

Türkiye tarihinde 28 Aralık 2011 tarihi, Kürt halkının uğradığı katliamların en vahşilerinden birini anlatır. Çoğu daha çocuk 34 Kürt, Roboskî’de TSK’ye ait savaş uçakları tarafından bombalanarak katledileli tam 3 yıl oluyor. Katliam anından itibaren devletin medyasıyla, siyasetçileriyle üstünü örtmeye çalıştığı, katilleri akladığı, dönemin başbakanının ‘Talimatı kim verdi’ sorusuna cevap vermek yerine, Genelkurmaya teşekkürlerini sunduğu katliamın adı Roboskî. Yitirdikleri yakınları için 3 senedir adalet arayışını sürdüren aileler ve ‘Unutursak kalbimiz kurusun’ diyen milyonların hesap sorulana kadar kapanmasına izin vermeyecekleri bir katliamın adı.

28 Aralık 2011’de tek geçim kaynakları olan sınır ticareti için Federal Kürdistan Bölgesi’nden katırlarına yükledikleri üç beş parça eşya, biraz mazot ve sigarayla geri dönenlerin üzerine Diyarbakır’dan havalanan F-16 savaş uçakları yüzlerce kilo bomba yağdırdı. Devlet katliamı meşrulaştırmak için önce ‘kaçakçıydılar’ dedi. ‘Kaçakçı’ olarak kodlanan 34 insanın her gün sınırı geçip geri döndüğü askerlerce bilinmez değildi. Öyleki köylüler, ‘Askerlere biraz sigara verip geçerdik hep’ diyordu. Yüzlerce kilo bomba... Olay yerine koşan ailelerin karşılaştığı çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin parçalanmış cesetleri, dört bir yana dağılmış kollar, bacaklar, kömürleşmiş insan ve katır cesetleri...

KATIR SIRTINDA TAŞINAN CESETLER...

Roboskî semelarına yanmış ceset kokuları yükselir, yan yana dizilmiş cansız bedenlerin üzerine göz yaşları akıtılırken, katırlarla cesetler taşınırken, birkaç haber sitesi dışında her tarafı sessizlik ve karanlığın sardığı gündür 28 Aralık 2011. ‘Malum medya’nın resmi devlet açıklaması gelene kadar sustuğu, Şırnak Valiliğinin ‘20’nin üzerinde ölü var’ açıklaması dışında tek bilginin verilmediği haber bültenlerinin medyanın utanç hanesine kalın harflerle bir kez daha kaydoldukları gün. Önce ölenlerin PKK’li olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı, tutmadı. ‘Ama onlar da kaçakçılık yapıyordu’ vicdansızlığı dolaşıma sokuldu sonra, ‘Asker nereden bilecek terörist mi kaçakçı mı’ pespayeliği ardından. Devlet devletliğini yapıyordu yine. Artık ölenlerin gencecik yoksul köylüler olduğu gerçeği gizlenemez hale gelince, ‘operasyon kazası’ sözleri duyuldu etkili ve yetkili ağızlardan. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, bakanların, hükümet yetkililerinin hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği açıklamaları geldi peşi sıra. Bir özür dökülmeyen dudaklar, bir parça üzüntü gözlenmeyen yüzler ve gözleriyle bakıp kameralara ‘kaza’ dediler.

AKP’NİN KATLİAMI ÖRTME TELAŞI

Ailelerin adalet arayışı, kamuoyu baskısı nedeniyle başlatılan ve bir süre sonra kapatılan göstermelik soruşturma geldi sonra. Katliam anı görüntülerine, raporlara, delillere, katliamı gerçekleştiren emir-komuta zinciri içinde yer alanların tamamının isimlerinin belli olmasına rağmen, katliamdan birinci derecede sorumlu olan hükümetin, ‘Ucu en üste dokunacak’ telaşıyla kapattığı bir katliam soruşturması... Failler her ne kadar ‘cezasızlık’la ödüllendirilse de her bir ocağa ateş düşen Roboskî’de analar, babalar, eşler ve kardeşlerin ve milyonlarca vicdanın kapatmayacağı, insanlığın kapanmasına izin vermeyeceği aşikar oysa.

YARGI VE HÜKÜMET ACI ÜSTÜNE ACI YAŞATTI

Roboskî’de 3 yıldır karalar giyen, yas tutan, bayramı, gülmeyi unutan ailelerin artık tek istediği, katillerin, emri verenlerin, siyasi sorumluların hesap vermesi. Katliamın ardından çoğu AKP’li üyelerden oluşan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun hazırladığı raporda, ‘Kasıt yok. Sivil idare ile askeri yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var’ denilerek, katliamın örtbas edilmesi için girişilecek çabanın sinyali verildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında Haziran 2013’te görevsizlik kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı da, 7 Ocak 2013’teki gerekçeli kararında, “Gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görevin gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldı” diyerek takipsizlik kararı verdi.

Takipsizlik kararına ailelerin itirazı da 20 Haziran 2014 tarihinde reddedildi. Aileler, ‘Ölenler arasında PKK mensupları vardı’ diyen Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hakkında da suç duyurusunda bulundu. Faillerin bu büyük katliamdan ceza almadan kurtulmasının ardından 1108 avukat Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurdu. Dava daha sonra da Türkiye’de etkin bir soruşturma yürütülmeyeceği belirtilerek Uluslararası Ceza Mahkemesine taşındı.

Aradan geçen 3 yıldan sonra ailelerin adalet arayışı sürüyor. Hükümet, askeri yetkililer, katliamda sorumluluğu olanlar ise hâlâ hesap vermiş değil.

Şimdi 3 yıl sonra aileler ‘Adalet’ diye haykırıyor...

KATİLLER DEĞİL, YAKINLARINI YİTİRENLER YARGILANDI

Katilleri cezasız bırakan yargı, adalet isteyen ailelere karşı haşindi. Aileler, yakınlarının katilleri yargılansın diye çabaladıkları, hatta ölenleri andıkları için yargılandı, cezalandırıldı.
11 Mayıs 2012’de Katliamın 200. gününde ve 500. gününde askerin gaz bombalı, coplu saldırısına uğradılar. Katliamın 500. gününde katliamın yapıldığı yere gittikleri için ‘sınır ihlali yaptıkları’ gerekçesiyle 110 kişiye 3 biner lira ceza kesildi. Uludere Sulh Ceza Mahkemesinde haklarında dava açıldı. Ancak mahkeme, ‘Sanıklar üzerinde büyük bir etki yaratmış olan vahim nitelikte olayın anılmasının sadece askeri yasak bölge olduğundan bahisle sınırlandırılması, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özüne müdahale edici olacaktır... Kolluk kuvvetleri, gösteri yürüyüşünü sınırlandırmak amacı ile değil, aksine vatandaşların güvenliklerini almak için görevlendirilmelidir’ diyerek acılı aileler için beraat kararı verdi.

Baskılar son bulmadı. Ancak vazgeçmediler. Tüm baskı ve cezalara rağmen adalet arayışlarını sürdürdüler. Katliamın yaşandığı günden bu yana her perşembe çocukları, babaları, eşleri ve kardeşlerinin, mezarları başında toplandılar, göz yaşı döküp ‘Adalet istiyoruz’ diye haykırdılar. Kendilerine teklif edilen parayı, ‘Kan parası değil, katillerin cezalandırılmasını istiyoruz’ diyerek reddettiler.

YARIN: Katliamda yakınlarını yitiren Hanım ve Faruk Encü anlatıyor

ÖNCEKİ HABER

Kadınların 2014’ü nasıl geçti?

SONRAKİ HABER

2014 yılının özeti: Esinlenme, uyarlama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...