30 Kasım 2014 04:01

Kobanê'nin çocukları

Suruç’ta geçen onca günden sonra elim kaleme -siz onu bilgisayar olarak alın- gitmedi. Pek çok şey yazdım, ama hiç biri yaşananları, hissettiklerimi anlatmaya yetmedi... Her seferinde siliverdim yazdıklarımı... Yine yetmeyecek ama bu defa ben değil Suruç’ta yaşamak zorunda kalan, IŞİD saldırıları nedeniyle vatanlarını terk etmek zorunda kalan çocuklar, kadınlar, yaşlılar anlatacak... Suretleriyle...

Paylaş

seni öpsem, gülse bir halk
seni öpsem, yoksulluk
utansa verdiği acılardan
kırılsa her türlü korkunun kanadı.

seni öpsem, silinse
alın çizgilerinden gam
yürek kuytularından akşam.
bir sonsuz yağmur yağsa
...
seni öpsem ve dünya
kurulsa yeniden
sevgi kadar yumuşak, zengin ve ak
Şükrü Erbaş

Meltem AKYOL

Suruç’ta geçen onca günden sonra elim kaleme -siz onu bilgisayar olarak alın- gitmedi. Pek çok şey yazdım, ama hiç biri yaşananları, hissettiklerimi anlatmaya yetmedi... Her seferinde siliverdim yazdıklarımı... Yine yetmeyecek ama bu defa ben değil Suruç’ta yaşamak zorunda kalan, IŞİD saldırıları nedeniyle vatanlarını terk etmek zorunda kalan çocuklar, kadınlar, yaşlılar anlatacak... Suretleriyle...

Rojava kampının Süpermen'i... Biraz utangaç ama olsun... Bence çok başarılı... Bir de hızlı koşuyor ha... Çadırın oraya kadar ben onu çekmeyeyim diye koşturdu... Ama sonra durup böyle baktı. (Fotoğraf: Meltem Akyol)

Bir de burada her çocuğun kucağında başka bir çocuk.. Çocuk omuzlarında bir de kardeşlerin yükü... Erken büyümek onlarınki... Çocuk olmadan büyük olma hali ne zor... Ne ağır! (Fotoğraf:Meltem Akyol)

Çocuklar kederli... Yükleri çok ağır gibi... Biz ne desek boş... Sözü Şükrü Erbaş'a bırakalım yine...
İçimde incinmiş bir çocuk ağıdı,
Avuç avuç cam kırıkları gözbebeklerimde…
Düşmemek için kendime tutunuyorum..

(Fotoğraf: Meltem Akyol)

Dışardan, tellerin ardından böyle görünüyor yaşam... Tel örgüler çamaşır ipi... Çamaşır leğeninde de yıkanmayı bekleyen yaramaz bir çamaşır... (Fotoğraf:Meltem Akyol)

Mustafa 7 yaşında... Bulgur fabrikasına kurulmuş Suphi Nejat Ağırnaslı kampında kalıyor... Ben kampı dolaşırken koşarak yanıma geldi ve içinde çok az kalmış çekirdek paketini bana uzattı... Son çekirdeğini de benimle paylaşmak istedi yani..
Dünya güzeli bir çocuk.. Sonra fotoğrafını çekmek istedim.. Hemen çekirdeğini yanına aldı... Öyle ya çekirdekle poz mu verilirdi? (Fotoğraf: Meltem Akyol)

Şirgo'yu da bilin... Bir gün sınıra gittik beraber... Kobanê'ye bakmaya... Yanındaki de kardeşi Cigerxwîn... Hep gülüyor... Arada kıskandığı kardeşini sıkıştırıyor çaktırmadan... Türkçe bilmiyor haliyle... Tarzanca anlaşıyoruz... Bildiği tek Türkçe kelime 'bomba'. Onu da her top atışında tekrarlıyor...  Bir de meraklı fotoğraf çekmeye... Bir de poz vermeye... Fena da değil hani... (Fotoğraf:
Meltem Akyol)

Bir de yakından tanımanızı istediğim çocuklar var... Bu  yakışıklının adı Ewdo... Kobanê'de savaş başlayınca ailesi ile buraya gelmek zorunda kalmış... Akrabalarının yanına yerleşmişler... Biber topluyordu tanıştığımızda... Sınırda... 'Hem de evime bakıyorum teyze' diyordu... Bir de utangaç... Teyze demeseydi iyiydi de ama... Çok samimi olduğundan unutuverdim onu... Bir de yanık sesi var ki... Bir de söz verdi Kobanê kurtulunca beni o gezdirecek... (Fotoğraf: Meltem Akyol)

'Çocuklar dünya karşısı da yenik büyüyordu'...
Şükrü Erbaş'ın bu dizesini defalarca aklımdan geçirdim kamplarda... Sarsıldım her defasında ve yine onlar getirdi beni kendime:
'Abla abla beni çeksene' diyen o cıvıl cıvıl sesleriyle... Makinaya yeltendiğim an ise hemen hepsi -utangaç olanlar hariç ki zaten onları fotoğraflamak çok zor- zafer işaretini yapıştırıveriyor... Zaferin geleceğinden emin gibiler... (Fotoğraf: Meltem Akyol)

Zor.. Ne anlatsanız, nasıl anlatsanız yetmez... Görmek, sarılmak gerekir... İyi geliyor sarılmak...
Yokluk onlarla birlikte belinizi büküyor sizin de... Hani Ermenek'te yırtık lastiklerle bizi ağlatan işçinin babası var ya... Onu hiç unutmuyorsunuz burada... Çocuklar yalın ayaklarıyla hafızanıza kazıyor o fotoğrafı...
Yalınayak, utangaç ama güleç yüzleriyle..
Biz eksik söyledik, o zaman Şükrü Erbaş tamamlasın:
Sesini öperim çocuk
Yüreğinin kirpiklerinden sızan
O dilsiz ince türküsünü
Öyle mahsun durma ne olur..

(Fotoğraf:Meltem Akyol)

Şaşkınlıkla baktı arkasına çocuk... Ne olduğunu anlamak ister gibiydi... Biraz utangaç, uzaklaştı oradan... Ama fazla uzağa değil... Gidecek başka yeri yoktu çünkü... (Fotoğraf: Uğur Ayçil)

Çocuklar güldüğünde dünya daha güzel olur sanki... Bir de gözlerinin içiyle gülüyorsa... Bir de çikolata yemişse.. (Fotoğraf:
Uğur Ayçil)

Kobanê'de umut dimdik ayaktaysa çocuklar böyle güzel olduğu, böyle umut dolu olduğu için biraz da... (Fotoğraf: Uğur Ayçil)

Birkaç da bilgi verelim...
Hazırlanan bir rapora göre; Kobanê’den Türkiye’ye geçenlerin sayısı yaklaşık 180 bin... Gelenlerin büyük kısmı Urfa ve ilçelerine yerleşmiş durumda... Çevre iller ve daha az sayıda olmak üzere Türkiye’nin diğer illerine de... Gelenlerin 50 bin kadarı Suruç’ta.. Bazısı köylerde kalıyor, bazısı kamplarda.. Suruç’un merkezindeki hemen her boş ambarda da Kobanêli bir aile var.. Ve kış geldi... Bilin isterim...

ÖNCEKİ HABER

Sinema eleştirisinden ekmek yiyen yok

SONRAKİ HABER

Polisliği bıraktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa