29 Mart 2015 04:26

‘Alternatif’ denen

'Borçlarımız günbegün artarken seyircimizin azaldığı bir gerçek. Yoruldu mu seyirci? Olabilir. Sıkıldı mı? Mümkün. Hayal kırıklığına mı uğradı? Belki. Fakirleşti mi, kriz kapıda mı ya da memleket toptan batıyor mu? Aman ne zaman düze çıktı ki zaten!...İyi o halde, peki şimdi ne yapacağız?'

Paylaş

Cem USLU*

Bundan 2 yıl önce, Alternatif Tiyatro Mekânları Ortak Girişimi’nin yayınlamakta olduğu aylık program kitapçığına baktığımda sadece bu mekânlarda 1 ayda birbirinden farklı 100’den fazla oyun olduğuna şahit olmuştum. Bu ne demekti? 100’den fazla yönetmen ve tasarımcı demekti. Her oyunda ortalama 5 kişinin oynadığını varsayarsak 500 civarında oyuncu demekti. Oyunların yarısının “yerli” metinler olduğunu varsayarsak -ki aşağı yukarı böyleydi- çoğu yeni 50 civarında yerli oyun yazarı demekti… Ya da… Gerçekten de böyle mi demekti?
Yazık ki hayır. İzlediğinizde görüyordunuz ki ortada 100’den fazla oyun vardı ama o kadar yönetmen, oyuncu, yazar ya da tasarımcı yoktu. Tanıtımlar iddialı, bilet fiyatları kurum oyunlarına nazaran pahalı ama salon havasız, sandalyeler rahatsız, oyunlar ise -elbette istisnalar olmakla beraber- “sanki daha tam olmamış”tı. 2011 Eylül’ünde yapılan bir röportajda demişim ki “Şu anki durumun neler getireceğini -ya da belli mi olur, belki de neler götüreceğini- belki 5–10 yıl sonra daha net görebileceğiz.” İşte bugün neredeyse 5 yıl sonrasındayız artık. Olup bitenler neler getirdi, neler götürdü, belki az biraz konuşabiliriz.
“Alternatif Tiyatro” tabirini hiçbir zaman sevmedim, kabullenmedim. Konuşurken hep “alternatif denen tiyatro” demeyi tercih ettim. “Bizim yaptığımız tiyatroya ‘alternatif’ diyorlar” dedim çoğu kez. Tanımın ifade ettiği şeyi küçümsediğimden değil, genel olarak bütün tanımlara karşı büyük bir güvensizlik beslediğimden. Tanımların tanımladıkları şeyin özünü hızla emip posasını çıkardıklarına daima şahitlik ettiğimden. İşte bugün baktığımda da “alternatif” tanımının tanımladığı şeyin özünü çoktan boşaltmış olduğunu görmekte zorlanmıyorum. “Alternatif denen” tiyatronun neye, hangi yönüyle alternatif olduğunu kavramakta uzun zamandır bocalıyorum.
Daha iç açıcı konuşmak isterdim ama affedin, karakterim buna müsait değil: Görüyorum ki yol bitti bitiyor. Bunun ötesi uçurum değilse de asfalttan çıkalı çok oldu. Yol artık başlangıcından daha da engebeli. Çünkü iyi niyetler tükendi. Çünkü hem izleyen hem de izleten için ilk zamanların heyecanı geçti, tarafların tanışma evresinde birbirlerine tanıyabildikleri toleransın süresi doldu. Cicim ayları sona erdi ve yol -iyi ki- uzadıkça yolcular seyahatin ilk anda çekici ve eğlenceli gelen o atmosferinden sıyrılıp yolculuğun nasıl geçtiğiyle ilgilenmeye başladı.
Tamam, doğruya doğru, yaptığımız iş yeni ya da “değişik”ti. Ele alınan konular ve bunların işleniş biçimi alışılagelmişin dışındaydı. Meseleler gündelik olanla örtüşmeye, sokak sahnede görünmeye, yakın tarihin izleri, “öteki” olanın dertleri cesurca işlenmeye başlamıştı. Oyun, büyük salonların uzak ve yüksek sahnelerinden aşağı inmiş, seyircinin arasına karışmıştı. Oyun alanı ile seyirci arasındaki ilişkinin niteliği daha başka, oyuncu oyunun hem esnasında hem de sonrasında daha ulaşılabilir olmuştu. Sahnede devinenler çoğunlukla gençlerden oluşuyordu ve gençliğin arzusu, enerjisi, içtenliği bu sanatı icra edene deizleyene de ve elbette sanatın bizzat kendisine de iyi geliyordu.
Bütün bunlar iyiydi. Hem de çok. Ama yetmedi. Çünkü Türkiye gibi bırakın bir kültür politikasının, özellikle son 13 yılda bilinçli bir kültürsüzleştirme politikasının uygulandığı bir ülkede (sahi bir AKM vardı, ne oldu?) sanat üretmek zordu. 50 – 100 sandalye kapasitesine sahip bir salonda oynanan oyunun geliriyle bırakın sanatçının geçinmesini, oyunun yahut salonun giderlerini karşılamak bile imkânsıza yakındı. Zaten % 40’a varan vergilendirmeyle neredeyse her 2 seyirciden 1’i bilet parasını devlete ödüyordu ama aynı devlet, bizim ödediğimiz vergilerle oluşturulan yardım fonundan bize yardım etmiyordu. Para yok, işse çoktu. Genç tiyatrocular -ki bunlar biz oluyoruz- her işi kendileri yapmak zorundaydı. Yazdık, yönettik, oynadık, dekoru taşıyıp kurduk, ışığı yaptık, tuvaletleri temizledik, basın bültenlerini yazıp gönderdik, afişlerimizi tasarlayıp astık, el ilanlarını dağıttık, tiyatroya oyundan 8 saat önce girip 2 saat sonra çıktık…Üstelik bütün bu yaptıklarımızdan beş kuruş kazanamadığımız için bir yandan da dizilerde, reklamlarda oynadık, seslendirme stüdyolarını aşındırdık, günde 3 kere – 5kere oynadığımız çocuk oyunlarıyla şehrin dört bir köşesini arşınladık, sabah 9 akşam 5 daha “normal” işlerden kazandığımız ekmeğimizi tiyatromuzla bölüştük…Yorulduk.
Artan talep arzı doğurdu, artan arz ise niteliksizliği. “Alternatif” denen tiyatro tam olarak neye alternatifti? Ana akım tiyatroya mı? Oysa alternatif sahnelerde öyle oyunlar izledik ki ana akım ürünlerden tek farkları, seyircilerin dört tane siyah duvarın ortasına dizilmiş IKEA sandalyelerinde oturuyor olmasıydı. Öyle karalama metinler, yarım kalmış rejiler, yarım bile olamamış oyunculuklar, tasarlanamamış tasarımlar gördük ki iştahımız iyiden iyiye kaçtı (Ha böyle örnekleri ana akım tiyatroda görmüyor muyuz yani? Elbette görüyoruz, hem de sürüsüne bereket! Ama konumuz şimdi onlar değil, onların “alternatif”i). Üstelik tüm bu yarım yamalaklığa maruz kalırken kışın montlarımızla oturmak zorunda kaldığımız salonlarda üşümekten, yazınsa sıcaktan nefessiz kalmaktan bitap düştük. Tiyatro görsel bir sanat olduğundan olsa gerek, bazen de gözlerimiz biraz görsellik aradı sahnede ama ya dekor düzensizdiya ışıklar yetersiz, ya hoparlörler cızırdıyordu ya da burnumuza bir yerden kötü bir koku geliyordu.
Peki şimdi ne yapacağız? Borçlarımız günbegün artarken seyircimizin azaldığı bir gerçek. Yoruldu mu seyirci? Olabilir. Sıkıldı mı? Mümkün. Hayal kırıklığına mı uğradı? Belki. Fakirleşti mi, kriz kapıda mı ya da memleket toptan batıyor mu? Aman ne zaman düze çıktı ki zaten!...İyi o halde, peki şimdi ne yapacağız?

*Oyuncu / Yönetmen / Oyun Yazarı

ÖNCEKİ HABER

Yolumuza devam edeceğiz!

SONRAKİ HABER

Bir ses, bir alkış olsun yeter!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...