25 Şubat 2021 23:10

Rezervler nasıl eridi?

Fotoğraf: Ali Balıkçı/AA

Paylaş

Merkez Bankasının döviz rezervlerindeki erime son günlerde bir kez daha gündemin ön sıralarına taşındı. Bu konunun tartışılması AKP’nin ekonomi politikalarının masaya yatırılması açısından kuşkusuz büyük önem taşıyor. Ancak meselenin dönüp dolaşıp dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın şahsı üzerine odaklanması buradan sağlıklı bir tartışma çıkarmayı zorlaştırıyor. Başta Erdoğan olmak üzere partinin ekonomi kurmaylarının bu konudaki sorumluluğunun üstünü örtüyor. 

Bahsi geçen dönemde rezervlerdeki erimenin başlıca nedeni Merkez Bankasının faizleri yükseltmekten kaçınarak döviz rezervleri yoluyla kuru baskılama çabasına girişmesiydi. Bu işin sürdürülebilir olmadığını, Merkez Bankası rezervlerindeki zayıflamanın işin doğası gereği Türk lirasına dönük spekülatif atakları tetikleyeceğini söylemiştik. Öyle de oldu. Rezervler eridikçe ek tedbir çabaları da boşa çıkmaya başladı. Döviz kuru baş döndürücü bir hızla yükseldi. Bu dönemde Albayrak’ın piyasa gerçeklerini görmezden gelen açıklamaları Türk lirasının çöküşüne tuz biber oldu. Nihayet, bakanın ve Merkez Bankası başkanının istifasıyla piyasalar soluklandı, kur geriledi. Böylece yaşananların sorumlusu da ortaya çıktı.

Peki gerçekten öyle miydi? Kısaca hatırlamakta fayda var. Erdoğan, yüksek faizin enflasyona neden olduğu yönündeki yaklaşımını Babacan’ın başbakan yardımcısı olduğu, Erdem Başçı’nın ise merkez bankası başkanı olduğu dönemde dile getirmeye başlamıştı. İki isim o dönem Saray’a çağrılarak işin böyle olmadığını açıklamaya çalışmışlar ancak başarılı olamamışlardı. Toplantı sonunda yapılan açıklamada Cumhurbaşkanının “Faiz ve üretime dönük hassasiyetleri üzerinde durulduğu” belirtilmekteydi

Erdoğan’ın faiz politikası konusundaki yaklaşımı sonraki dönemlerde de kimi tavizlerle birlikte sürdü. Nihayet önce Babacan’ın sonra da Şimşek’in kabine dışı kalmasıyla birlikte 2018 yılında ekonominin başına Erdoğan’ın en yakınındaki isim olarak Berat Albayrak getirildi. Artık Erdoğan tüm ipleri ele almıştı. Ekonomide iç piyasanın giderek sıkıştığı bu dönemde Erdoğan artık faiz konusunda daha tavizsiz bir yaklaşım benimsemekteydi ve bu konuda yetkiyi kimseyle paylaşmaya niyetli gözükmüyordu. Buna Merkez Bankası da dahildi:

“Merkez Bankası bağımsızdır diyorlar ya, tamam ama Merkez Bankası bağımsızdır derken, benim milletime bu işin hesabını Merkez Bankası mı ödeyecek? Seçim zamanı sandığa Merkez Bankasının başkanı mı gidiyor? ” 

Ancak küresel ekonomide işin rengi değişmişti. Fed’in sıkılaşma yönündeki hamleleri Türk lirasını baskılıyordu. Fed 2017 yılında üç, 2018 yılında ise dört kez 25 baz puanlık faiz artırımına gitti. Dahası gerginleşen dış ilişkiler sermaye çıkışlarını tetikliyordu. Bu ortamda Erdoğan’ın Merkez Bankasının elini kolunu bağlayan tutumu döviz kurunun sert bir şekilde yükselmesine neden oldu. 

Bu dönemde Albayrak Erdoğan’dan ayrışan tek bir politika izlemedi. Onun söylemlerinin altını doldurmaya çabaladı. Bugün çok eleştirilen “aktif rasyosu” uygulaması Erdoğan’ın özel bankaları yeterince kredi açmadığı için eleştirdiği bir dönemde uygulamaya sokulmuştu. Aynı şekilde döviz ve altın alım satımında vergi oranlarının yükseltilmesi de Erdoğan’ın kur hareketlerini spekülasyonlarla ilişkilendirmesinin bir sonucuydu. Bu uygulama da aksi sonuç vermiş dövize kayan birikimlerin çözülmesini zorlaştırmıştı.

Hal böyleyken, Erdoğan’ın olan bitenden habersiz olduğu, Merkez Bankası rezervlerinin eridiğini sonradan öğrendiği gibi açıklamalar her şeyden önce her fırsatta “ekonomist” olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanına haksızlık olacaktır. Kaldı ki, Erdoğan bugün halen daha faiz konusundaki yaklaşımından (en azından söylem düzeyinde) vazgeçmiş değil. Ancak piyasa gerçekleri karşısında geri adım atarak Merkez Bankasına alan açmayı tercih ediyor. Elbette Merkez Bankasının cephaneyi büyük ölçüde tüketmesi de bu kararda etkili.

Dolayısıyla, Albayrak’ın “istifası”, bir kadro değişikliğinin ötesinde Erdoğan’ın ekonomi yaklaşımının mevcut iklimde sürdürülemeyeceğinin örtülü bir şekilde kabul edilmesi anlamına geliyordu. Merkez Bankasının faiz konusunda elinin kolunun bağlanması nedeniyle eriyen rezervler ve ardından gelen sert faiz artışı da bu yanlışta ısrar nedeniyle ödenen bedellerdi. Bugün faturayı Albayrak ve ekibine kesmek, Erdoğan’ın sorumluluğunu liyakatten uzak bir atama ile sınırlandırmak anlamına da gelecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...