13 Kasım 2020 23:49

Keyif çayından fazlası

Tayyip Erdoğan ve Berat Albayrak

Tayyip Erdoğan (solda), Berat Albayrak (ortada) | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bakan Albayrak’ın ‘Dolara bakmıyorum ben’, ‘İstesek indiririz ama istemiyoruz’, ‘Maaşı dolarla mı alıyorsunuz’ sektirmeleriyle kalış süresini uzatmaya çalıştığı oyundan kendini dışarı atması, yanıtlanması gereken bir soru bıraktı. Bu soru, irili ufaklı sermaye gruplarının çıkarlarını ve bölüşümünü kolluyormuş gibi görünen ve bunların kendi aralarındaki ilişkinin ahengini, hepsine trafik polisliği yaparak sağlayan oligarşik yönetimin şimdiki krizinin bir bakan fedasıyla aşılıp aşılamayacağıydı.

Merkez Bankasını daha önce defalarca Maliye Bakanını ise esas olarak şimdi topun ağzına süren siyasi kriz ekonomi yönetiminin kur mu/faiz mi ikilemine sıkıştırılmasının ürünü gibi görülse de sorun artık ekonomik krizin sonuçlarının yönetilemez olmasından kaynaklanıyor.

Enflasyonu artıracağı iddiasıyla faizin yükseltilmesine direnen Erdoğan’ın ısrarı ‘İstesek dövizi indiririz’ diyen damat bakanı sıkıştıran bir iş çevresindeki hasarı ister istemez büyüttü. İkbali faizin düşük kalmasına bağlı olanlar, kredi ve borçlanmalarla ekonomik faaliyet sürdürenler, dolar yükseldiğinde işlerini yürütemez olanlar gibi çeşitli ekonomik faaliyet alanlarına ayrışan sermaye grupları arasındaki ahengin bozulmasını önleyemeyen merkezi yönetim, sonunda kendisini içinde bulduğu çıkmazdan kadro fedasıyla kurtarmış görünüyor.

Ama bu çözüm hangi karar verilirse verilsin sermaye gruplarının hepsini birden aynı anda ihya edemeyen, hepsinin birden ‘çapına göre pay’ aldığı bir yönetsel mimarinin kolonlarındaki çatlağı kapatamayan bir çözüm. Maliye bakanının gitmesi sorunu sadece bir sonraki zamana, yeni safraları atmayı gerektiren bir başka kavşağa öteliyor.

Bakanın ‘çokomelli’ ekonomik programlarında ve bütçede, emekçilerin zorunlu tasarruf fonlarının, işsizlik parasının sermayedarlar için hortumlanmasına, işveren kayıplarının nasıl telafi edileceği ince ince detaylandırılmasına rağmen AKP iktidarı bu sınıfı yeterince memnun edemedi. Kriz ağır faturalarla derinleşiyor.

Tabii ki sürekli kriz üreten bir sistemdeyiz, bu belli. Krizlerin de çökenlerin üzerine akbaba gibi abananların semirdiği bir tekelleşmeyi tetikleyeceği de açık. Tek adam rejiminin etrafında iyi günde saf tutan sermaye blokunda oluşan çatlaklar bazı küçük değişikliklerle sıvanabilme olanağını kaybedecek kadar büyüdüğünde bazı avantajlı grupların küçükleri yutması da muhtemel. Bu muharebe meydanındaki toz dumana dayanmanın kimi bürokratları gözden çıkarmayı gerektirmesi de sürpriz değil. Bu durum önümüzdeki süreçte bürokrasi koltuklarında oturanların dikiş tutma süresini de ister istemez kısaltacak.

İşçilerin ve emekçilerin giderek daha da yoksullaştığı, onları sisteme bağlayan mekanizmaların artık çalışmaz olduğu bir süreçten de geçiyoruz. Malatya’da kendisine ‘İşsiziz. Evimize ekmek götüremiyoruz’ diyen esnafa ‘Bu bana abartılı geldi’ diye yanıt verip keyif çayı teklif eden Erdoğan bunun pekala farkında. Torba yasadaki 25 altı-50 yaş üstü güvencesizleştirme kararının işçi eylemleri ve toplumda yarattığı tepki yüzünden geri çekilmesinin nedeni de bu bozuk mekanizmayla uğraşacak zamanı kazanmak zaten.

Çünkü iktidar bozulan ayarı düzeltebileceğini düşünmüyor. Sermaye gruplarının ‘zararının’ telafisi için gerekli paranın Merkez Bankasında bir karşılığı yok. Bakanın gidişinden sonra gündeme gelen ilk vaadin milletçe yutulacak acı reçete olması da krizin iktidarın kontrol kapasitesini çoktan zorladığını gösteriyor.25 altı -50 yaş üstü güvencesizleştirmeyi püskürten bir işçi sınıfının milli fedakarlık için seferber olacak mecalinin kalmadığı bilgisi ise yeni değil. Bu bakımdan toplumun örgütlü güçlerine yönelik müdahalelerle suskunluğu garanti altına almaya çalışan iktidarın elindeki, artık işe yaramayan yatıştırma araçlarının yerine yasakların, kısıtlamaların, şiddetin alması çok muhtemel.

Fakat daha kaç kadro feda edilirse edilsin sınıflar içindeki ve arasındaki karşılanmayan beklentileri çatışmaya dönüştüren, iktidar çatlağını genişlettikçe genişleten çözümsüzlüğün aşılması pek mümkün görünmüyor. Kısa zamanlı yatışmalarla, küçük uzlaşmalarla ötelendikçe büyüyen ekonomik ve siyasi krizin halka faturası ağır olacak o belli, ama tahsildarların ödeyeceği bedel de hiç az değil. Keyif çayından fazlası.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...