23 Kasım 2019 01:00

Siyaset alanının geldiği yer: Yozlaşma, çürüme, halka saygısızlık

İzmir'de halka seslenen Erdoğan,

Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

Medyada en sevilen şeyin spekülasyon olduğu tartışmasızdır. Hele de bu spekülasyonun iki ucu da yüksek makamlara giden gizemli labirentlere açılıyorsa.

Dört gün önce Rahmi Turan’ın Cumhurbaşkanına yakın bir haber kaynağına dayanarak ortaya attığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir CHP’li ile görüşerek; ona, “CHP’nin başına sen geçmelisin, ben de sana CHP’nin başına geçmen için yardım ederim” iddiası siyasi gündemin en önemli konusu oldu.

Cumhurbaşkanı ile görüşme ihtimali olan CHP’liler ayrı ayrı mercek altına konuyor; “O olur, yok o olmaz bu olabilir... çünkü” diye başlayan derin analizler yapılıyor. Ancak;

Rahmi Turan’ın “haber kaynağımı zora sokar” gerekçesini ileri sürerek Erdoğan ile görüştüğü söylenen kişiyi açıklamaması, Kılıçdaroğlu’nun “Görüşme doğrudur, görüşmeyi yapan kişiyi de biliyorum ama kim olduğunu açıklamam” demesi,Cumhurbaşkanlığından da böyle görüşme yapılmadığının açıklanması, spekülasyonun alanını daha da genişletti

RAHMİ TURAN ‘GÖRÜŞMECİ’NİN ADINI AÇIKLAMALIDIR

Şimdi medya ve siyaset alanı bu “haber”i, başlıca üç ihtimal üstünden değerlendirmek durumundadır:

1-) Eğer gerçekten böyle bir görüşme yapıldıysa, bu demektir ki; Cumhurbaşkanı CHP’nin içine yönelik bir operasyon yapmıştır ve CHP’nin başındaki kişiyi değiştirmek istemiştir. Ki böylesi bir durum her tür siyasi ahlakın dışında bir girişim anlamına gelir.

2-) Gerçekte bir görüşme olmamış ise, bu durumda Erdoğan ortaya böyle haber atarak CHP içinde kargaşa yaratmak için Rahmi Turan’ı kullanmış demektir!

3-) İddia edildiği gibi eğer Kılıçdaroğlu bu haberi kendi tezgahlamış ise, bu da kendisine muhalefet edecek herkesi “Erdoğan’la görüşen kişi” olarak töhmet altında bırakmak demektir!

Öncelikle belirtelim ki, burada haber kaynağını değil ama iddiasını “haber” haline getirmek için Rahmi Turan’ın Erdoğan’la görüşen kişinin kim olduğunu açıklaması gerekir. Basın ahlakı, gazetecilik değerleri bunu gerektirir.

“Böyle bir görüşme yapılmıştır, ben de bu kişiyi biliyorum” diyen Kılıçdaroğlu da bu kişiyi açıklamak durumundadır. Aksi halde parti İçinde kendine karşı çıkacak her adayı “Erdoğan’la görüşen kişi” töhmeti altına atmış olacağı gibi “kendi partisine karşı komplo kuran kişi” tartışmasına da inandırıcılık kazandırmış olacaktır.

SİYASETİN GELDİĞİ YERE BAK!

Yukarıdaki üç iddia da hangisi gerçek olursa olsun, ülkemizdeki siyasetin geldiği yeri göstermektedir. Çünkü her üç iddia için de “Böyle olmamıştır” denemiyor. Sadece herkes kendi bulunduğu yerden bu tartışmada kendisinin haklı olduğunu iddia edebiliyor.

Elbette ki, Rahmi Turan’ın iddiasının böylesi tartışma yaratması ve tartışmanın böylesi yaygın itibar görmesinin nedeni; sermaye siyasetinin dürüstlük, halka karşı sorumluluk, halk iradesine saygı ve siyasi ahlak tanımayan bir çizgiye gelmiş olmasıdır. Bu yozlaşmış, pis kokusu her yere yayılan çürümüş, halka yabancı siyasi ortam, AKP’nin 17 yıllık iktidarı sonunda ülkenin, Cumhur İttifakı etrafında “yerli-milli” olanlarla yabancıların işbirlikçisi “hainler”, “teröristler-teröre destek verenler”, “gayri milliler” olarak bölünmesi üstünden “tek parti tek adam yönetimi”nin inşa etme stratejisiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Son yıllarda kendi etkisinin azalması ve artık eskisi gibi seçim kazanma ihtimalinin azalmış olması nedeniyle AKP, stratejisini muhalefetin güç kaybetmesi, kamuoyunda itibarsızlaştırılması ve siyasette etkisizleştirilmesi üzerine kurmaktadır.  

Bunun içindir ki AKP, muhalefet partilerini etkisizleştirmek için yasal ya da yasadışı, meşru ya da gayrimeşru demeden her yola başvuracak noktaya gelmiştir.

YANDAŞLAR DIŞINDA KİMSE ‘ERDOĞAN BUNU YAPMAZ’ DEMEDİ!

Çünkü “tek parti rejimi” bir tek siyasi partiyi değil, tersine mümkün olduğu kadar çok partinin olduğu ama "iktidar partisi” dışındaki partilerin iktidara seçenek olamayacak hale getirildiği bir rejimdir. Bu yüzden de AKP dışındaki partilerin bir iktidar seçeneği olmaması, iktidarı zayıflatacak bir hatta yürüyemeyecek hale getirilmesi istenmektedir.

Öte yandan HDP’ye yönelik partinin legal siyaset alanının dışına itilmesi için yapılan girişimler, emniyet ve yargının kullanılarak oluşturulan kuşatma, binlerce üyesinin, genel başkanlarının, milletvekillerinin tutuklanması... biçiminde süren müdahale, siyaset biliminin literatürüne girecek mahiyetteki müdahalelerdendir. Çünkü, tek parti rejimin olmasının önündeki en önemli engellerden birisi olarak HDP görülmektedir.

Özellikle yerel seçimde CHP’nin gösterdiği başarı sonrasında CHP ve Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve propagandasının daha çok hedefindedir. Nitekim Kılıçdaroğlu’na linç girişimi bir rastlantı değildir. CHP’li belediyeleri köşeye sıkıştırmak için yapılan girişimler ve CHP’nin her girişimini “vatan hainliği” ya da “teröre destek” olarak göstermeye çalışmak da kimse için şaşırtıcı değildir. İşte bu gelişmelerle birlikte ele alındığında; Erdoğan’ın bir CHP’li ile görüştüğü, ona CHP’nin başını geçmesi için destek vaat ettiği iddiası için, yandaş medyanın “iliştirilmiş” gazetecileri dışında kimse tarafından “Yok canım koca Cumhurbaşkanı böyle bir şey yapmaz” dememiştir. Tersine herkes “Cumhurbaşkanı acaba hangi CHP’liyle görüştü” sorusunun yanıtı merak eder hale gelmiştir.

“Şüyuu vukuundan beter”, yani “bir şeyin dedikodusunun yapılmasının, onun gerçekleşmesinden daha kötü olduğunu söyleyen atasözünde söylendiği gibi bir haldir bu!  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...