26 Ocak 2019 00:50

Sanatçıyı devşirmek

Sanatçıyı devşirmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Otoriter yönetimler altında yaşayan sanatçıların yaptığı seçimlerinin sonuçlarını Macar Yönetmen Istvan Szabo iki ayrı filminde tartışır. Mephisto’da “Ben Macbeth’imi oynarım kim bana ne yapabilir” diyen Hendrik Hoefgen’in giderek Ari kültürün bir diplomatı haline gelişini; Taraf Tutmak’ta kendisini ‘Alman kültürünün Naziler tarafından yıkılmasını önleyebilecek biri’ olarak gören Ünlü Kompozitör Wilhelm Furtwangler naifliğinden bir Nazi’nin doğuşunu anlatır. Geçenlerde yayımlanan bir Alman’ın Hikayesi- Hatırladıklarım’da ise, Sebastian Haffner, toplumun çoğunluğunun oyunu alamadan iktidara gelen Nazilerin kapanıp kaçabilecek özel bir hayat alanı dahi bırakmadan ‘münferit’ insanların gündelik hayatını hem baskı hem de söylem kuşatması altına nasıl aldığını ve birçok insana ülkeyi terk etmek ya da Nazileşmekten başka bir seçenek bırakmadığını yazar.

Fazıl Say’ın böyle keskin bir yol ayrımında tercih yapmaya zorlandığını söylemek zor. Ancak malum konserin Szabo’nun sorunsallaştırdığı konuyu tekrar düşünmeye yol açtığı da açık.

Burası bir Nazi ülkesi değil ve doğal olarak siyasi iktidarın kendisini kültürel hegemonya ile taçlandırılma çabası, muhalefetin direnme potansiyeliyle sürekli çarpışmak zorunda. Saray’a bir kültür kurulunun atanması, müfredatın Asım Nesli’ni yetiştirme hedefine uygun dönüştürülmesi, tek sesli medyadaki ‘ulema’ işgali, sponsorlu diziler, kitaplar ve filmlerle bile yapılandırılamayan kültürel iktidar uğruna, bütün otoriter yönetimlerle ortak ve ondan ayrışan yöntemleri var yerli iddia sahiplerinin.

Ağzını açana had bildirmeler, mahkemeye çıkarmalar, itibarsızlaştırıcı hitaplar standart olanlardan. İktidar karşıtlarıyla çarpışarak konsolide etmeye çalışıyor kendisini. Sabah gazetesinin eki Günaydın’ın röportajlarından da görüleceği üzere bir Osmanlı klasiği olan devşirme sisteminin kopyalanması ise, özgün buluşlar arasında.

Tek adam rejiminin teknokratik kuruluş biçiminde, değişken görevlendirmeler ve kayyım müdahaleleriyle işleyen yönetim mekanizmasında süreksizlikler ilkeleştiği için böyle bir devşirme sistemi de, bedensel bütünleşmelerden ziyade mekanizmaya eklemlenecek jestler ve sözler arayışında. Devlet organizması, bedenlerinin bütününü yutarak değil, onlardan alıntıladıklarıyla güçlendiriyor kendisini. Elbette bu, sonuçta bir parçalanma. Günaydın’a en son röportaj veren değerli Şair Şükrü Erbaş’ın Necip Fazıl’ın son şiirleri hakkında hiçbir şey söylemezken “ilk şiirleri iyiydi” diye verdiği yanıtta olduğu gibi. Ya da kurulu bağlama alıntılanabilecek sözleri gönül rızasıyla veren diğerlerinde olduğu gibi; toplumsal kutuplaşmanın tek bir kişinin benliğinde bile yeniden üretilebilme zemini ortaya çıkarılabiliyor.  

Fazıl Say da Günaydın rahlesinden geçen sanatçılara benzer olarak, kendilerinden organik bir katılım değil, alıntı talep eden bir vasatın cilvelerini deşifre edememesinin kurbanı sayılır. Prestiji, muhayyel bir kültürel iktidarın erken tescilinde işlevlendirilirken, sanatçı elbette birlik ve beraberlik adına iyi şeyler yaptığını sanıyordu.

Gelgelelim hiç öyle anlaşılmadı. Değildi de.

Fazıl Say’ın şimdiye kadar sabit olan imgesi bozuldu.

Çünkü iç ve dış siyaset tercihlerinde sık sık kesinlikleri yerinden oynatan bir akışkanlığa, bütünlükleri bozan ilkesizliğe dayanan bir yönetim zihniyeti karşıtının bütünlüğünün bozulmasından da besleniyor. Tavlanmış alıntılar siyasi iktidarın kurduğu bağlamını güçlendirmeye hizmet ettiği kadar karşıtını parçalamaya da yarıyor. Fazıl Say’a da olan budur. Bu bakımdan Say’ın bu ‘oyun’a gelen diğer sanatçıların bunun farkına varması önemli görünüyor. Çünkü en azından çoğu, normalleşme adına üstlerine düşen görevi yerine getirdiklerini zannederken alıntılanan sözleri ve jestleri sayesinde, ancak söylenmeyenlerle bir anlam kazanabilen kendi benlikleri bölünüyor daha çok.

Çeşitli jestlerle, karşıtıyla resim vererek normalleşme vaadi sadece sanatçıların bir tercihi değil. Fazıl Say konserindeki resim ile, birlikte aynı kareye girmenin kutuplaştırmayı yok saymaya yettiğini düşünen muhalefet temsilcilerinin tutumu arasında bir fark yok. Toplumsal bölünmeyi veri alarak, ama onu kendinden bir şeyler vererek aşma iddiasıyla yapılmış politik jestlere bir alıntı değeri biçen iktidar pratiği bunlarla beslenmeye devam ettiği sürece de olmayacak.

Fazıl Say isterse bu süreçten bir ders çıkarsın. İnsanı sözünün yarısından imtina ettiren, iktidar meşruiyetine katkı sağlayacak biçimde, alıntı yapmaya müsait laflara/jestlere zorlayan bir nizamda normalleşmenin bu koşulu kabul ederek sağlanıp sağlanmayacağını düşünsün. Karşı tarafa alıntı vererek oyunu bozmanın mümkün olup olmadığını bir kez daha tartsın.  

Ama lince meyyal kesimler de verili durumu yeniden üretmekten başka bir işe yaramayan dışlamaların epey maliyetli olduğunu fark etsin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...