06 Aralık 2014 01:00

Diyalog yeniden kuruldu ama çözümde yol alınacak mı...

Diyalog yeniden kuruldu ama çözümde yol alınacak mı...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Öncesi bir yana 91 yıllık cumhuriyet tarihi Kürt sorununun ne olduğunu ayan beyan ortaya koyan bir tarih ‘dizilişi’ gibidir.
İnkar ve asimilasyon zehri damarlarına zerk edilmiş olanların bu gerçeği yok saymaları, (Toptan inkarcı olan ırkçı, faşist bir kesimi bir yana bırakacak olursak) ısrarla bu gün hâlâ “Kürtlerin ne istediği belli değil” gibi yaklaşımlar sergilemeleri anlaşılır ve kabul edilebilir bulmak mümkün değil.
Zira, Kürt sorununda ve çözümünde hiç bir bilinmez yoktur. Ve Kürtler de ne istediklerini bilmektedirler.
36. kuruluş yılını kutlayan Kürt ulusal hareketi PKK’nin tarihinin seyrine bakıldığında da bu gerçeği bir kez daha ayan beyan görebiliriz.
Ve bunun, yani inkar ve asimilasyonun daha fazla uzatılamayacağı/sürdürülemeyeceği, Türk egemen sınıflarının artık bu konudaki tüm “gerekçelerini/olanaklarını” tükettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hem iç dayanakları hem de dış dayanakları tüketmiş olan egemen güçlerin de bunun farkında olduğunu gösteren oldukça fazla veri ve gelişme de yaşanmaktadır.
AKP’nin bu gün tüm oyalama, bir kez daha seçim malzemesi yapma hesaplarına rağmen, ‘çözümü’ gündemde tutmak zorunda kalması, PKK lideri Öcalan ile görüşmeleri daha ileriden tarif etmek ve uygulamaya zorlanmasının esas nedeni de bu gerçekte aranmalıdır.
Ancak hâlâ ‘Ne kadar uzatırsak o kadar kârdır’ yaklaşımından çıkılmış değil.
Onca hükümet tüketen, onca cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı eskiten, ancak eşit halklara dayalı ulusal demokratik çözümde ısrar eden bir halkın ve onun hareketinin varlığı bize, bu sorunun daha fazla sürüncemede bırakılmasının akıl işi olmadığını gösteriyor. Mevcut tutumda ısrarın, halklarımıza hiç bir yararı yoktur.
AKP’nin bu gerçeği görmesi ve gereği için daha fazla oyalanmadan adım atması tüm halklarımızın yararına olacaktır.
Sorun açık ve net olarak bilinmekte ve orta yerde durmaktadır.
Kürt halkı ulusal varlığının tanınmasını istemektedir. Bu işçi sınıfımızın ve tüm emekçi halklarımızın yararına olduğu gibi güçlü bir mücadele nedenidir de.
Kürtler ise bir halk olarak ne istediklerini bilmektedirler ve bunu defalarca ve ısrarla gündeme getirmişlerdir.
Yazarak, çizerek, örgütlenerek, mücadele ederek, kalkışarak, direniş göstererek, çatışarak, ölerek, isyan ederek bunu göstermişlerdir.
Ve bu tüm bastırma, katliam, idam, sürgün ve her türlü insanlık dışı uygulamaya rağmen bastırılamamış, dinmemiştir.
Daha cumhuriyetin “kurtuluş” ve kuruluş sürecinde gündemin merkezinde olan bir sorundan söz ediyoruz ve bu gün hâlâ konuşulan bu sorunda ‘bilinmez’ aramak hiç inandırıcı değil. Daha 1921 yılında Koçgiri hareketiyle bunu ortaya koymuş ve ondan sonraki tüm aşamaları bu sorunun, yani Kürt halkının ulusal hak eşitliği meselesine bir çözüm bulunması çerçevesinde olmuştur.
Kürtler, ulusal kölelik statüsü diyebileceğimiz durumunu son bulmasını istemektedir. Ve bu ulusal hak eşitliği durumunun yasal, anayasal ve fiili olarak derhal uygulamaya sokulmasında ısrar etmektedir.
Bitmeyen mücadelenin amacı da budur.
Ortadoğu’daki gelişmeler, Suriye’de yaşananlar, Rojava’daki gelişmeler, Kobanê’de üç aya yakın bir süredir dinmeyen işgal ve direniş ve bunun etrafında şekillenen tutum ve mücadelelerin gösterdiği de budur.
Türk egemen sınıflarının ve bugün onların temsilcisi durumundaki AKP’nin çözüm yolunda ilerleme sağlamaması halinde yaşanacakların hiç de basite alınmayacak olduğu başta Kürt özgürlük hareketinin temsilcileri, Kürt halkı ve tüm demokrasi güçleriyle birlikte, aklıselim her kes görmekte ve söylemektedir.
Aslında 6-8 Ekim Kobanê’yle dayanışma, “IŞİD’den desteğini çek”, “Kobanê’ye koridor aç” gibi taleplerle büyük bir halk direnişine dönüşen gelişmeler, nereden ve nasıl yürünmesi gerektiğine dair oldukça zengin bir deneyim sundu. Bu direniş aynı zamanda AKP’ye karşı bir direnişti ve bundan sonrasının da olacağını kestirmek zor değil.
Hükümetin ağzını yüreğine getiren de bu halk direnişidir.
Hükümeti sarsan, onu bir kez daha tıpkı haziran (Gezi) direnişinde olduğu gibi korku ve panik atmosferine sokan, başta Kürt halkı olmak üzere, tüm Türkiye halklarının birleşik direnişidir..
Yapılması gereken de oyalamadan, bir an önce başta ana dilinde eğitim olmak üzere taleplerin karşılanması için adım atmaya başlamaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa