21 Ağustos 2022 04:16

Prof. Dr. Cengiz Kırlı: Akademik özerklik ve öğrencilerimiz için taviz vermeyeceğiz

Kayyum rektörün uygulamalarına karşı aylardır mücadele eden Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri kararlı: Akademik özerkliği savunacağız, öğrencilerimizin zarar görmemesi için taviz vermeyeceğiz.

Fotoğraf: Can Candan

Paylaş

Ekinsu Devrim DANIŞ
İstanbul

Boğaziçi Üniversitesinin kayyum rektörü Prof. Dr. Naci İnci, üniversitede demokratik karar alma mekanizmalarını işleten birimlere yönelik sindirme politikalarını sürdürüyor. Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nün seçilmiş müdürü tarihçi Prof. Dr. Cengiz Kırlı’nın görev süresi dolmadan yerine kayyum rektör tarafından Sevtap Demirci müdür olarak atandı. Aynı hafta Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Genel Koordinatörü Zeynep Ünal ve projeler yöneticisi Elif Ergezen'in görevine son verildi. Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, mahkeme kararına rağmen okulla ilişiğini kestiği akademisyen Can Candan’ın ise üniversiteye girişini engellemeye devam ediyor. Üniversite içerisinde hukuksuz atamalarla gayrimeşru bir kadrolaşma devam ederken 1.5 senedir akademisyen ve öğrencileri özek ve demokratik üniversite mücadelesi de istikrarlı bir şekilde sürüyor.

Boğaziçi Üniversitesinde uzun süredir devam eden anti-demokratik uygulamaları, hukuksuz işten çıkarmaları ve son süreçte yaşananları tarihçi Prof. Dr. Cengiz Kırlı ve belgesel film yönetmeni Elif Ergezen ile konuştuk.

Görevden alınma sürecinizi anlatabilir misiniz?  Size nasıl bir gerekçe sunuldu?

Görevden alındığımda yaklaşık 1.5 yıldır Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde görev yapıyordum. Müdürün normal koşullarda görev süresi 3 yıldır. Yani görev süremin tamamlanmasına yaklaşık 1.5 yıl varken görevden alınmış oldum. Görevden alındığımı 8 Ağustos’ta rektörlük tarafından üniversitenin ilgili akademik ve idari birimlerine elektronik bilgi sistemi üzerinden gönderilen resmi yazıdaki yeni müdür atamasıyla öğrendim. Dolayısıyla tüm üniversite ile aynı anda haberim oldu. Bir görevden alınma yazısı ayrıca bana tebliğ edilmedi, dolayısıyla herhangi bir resmi gerekçe de sunulmadı.

"MİKRO DÜZEYDE MUHALEFET SİNDİRİLMEK İSTENİYOR"

Boğaziçi Üniversitesi yönetimi tarafından uzun süredir idari birimlere, dekanlıklara ya da enstitülere yönelik hukuksuz atamalarla gayrimeşru bir kadrolaşma gerçekleştiriliyor. Sizce bu antidemokratik uygulamalarla amaçlanan nedir?

Haklarında disiplin soruşturması açılarak YÖK tarafından görevlerinden alınan 3 fakülte dekanımız açısından amaçlanan çok belliydi: Senato ve Üniversite Yönetim Kurulu üyesi olan seçilmiş dekanlarımız yerine dışarıdan atama yapılarak üniversitenin bu en yüksek iki kurulunda çoğunluğu ele geçirmek ve istedikleri kararları muhalefet engeline takılmadan çıkarmak. Şu anda çok daha mikro düzeyde müdahaleler yapılıyor. Enstitü müdürü olarak ben senato üyesiydim ama zaten senato çoğunluğu şu anda rektörlükle beraber hareket ettiği için benim görevden alınmamın yönetim açısından stratejik bir önemi yok. Son 10 günde alınan bir dizi karar, örneğin muhalif emekli öğretim üyelerinin derslerinin kapatılması, Can Candan’ın sözleşmesinin geçen yıl aynı duruma dair lehte mahkeme kararına rağmen yeniden uzatılmaması gibi, daha mikro düzeyde muhalefetin sindirilmesi amacını taşıyor veya bu günlerde olanlar bir anlamda çok dar bir hedefe odaklanmış, bir hocamızın ifadesiyle: “mıntıka temizliği.”

"ÖĞRENCİLERİMİZ ZARAR GÖRMESİN DİYE UĞRAŞACAĞIZ"

Demokratik teamüllere uygun olmayan bu atamanın Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü bünyesinde çalışan akademisyenler ve öğrenciler açısından ne gibi sonuçları olabilir?

Bu süreçte en önemli konu öğrencilerin zarar görmemesi. Atatürk Enstitüsü olarak bizim asli işimiz yüksek lisans ve doktora öğrencilerine ders vermek, tez danışmanlıkları yapmak. Öte yandan üniversitenin tüm öğrencilerine iki dönem zorunlu İnkılap Tarihi dersleri yine enstitümüz tarafından veriliyor. Ama bu ders başka üniversitelerde olduğu gibi yüzlerce öğrenciyi büyük anfilere doldurmadan, görece tartışma ortamı yaratabileceğimiz küçük sınıflarda yapıyoruz. Çok az sayıda bir akademik kadro ile tüm üniversiteye önemli ve kapsamlı bir hizmet veriyoruz. Bu nedenle, tüm üniversitenin selameti açısından bu hassas yapının zarar görmemesi önemli. Bizler de tüm olumsuzluklara rağmen gerek lisans gerekse yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin zarar görmemesi için elimizden gelen ne varsa yapmaya devam edeceğiz.

"AKADEMİK ÖZGÜRLÜĞÜ SAVUNDUK"

Geçtiğimiz hafta Boğaziçi’de 29 bölüm ve 3 enstitü bu hukuksuz atamayı kabul etmediklerini ifade eden bir metni kamuoyuyla paylaştı. Öğrencileriniz de ‘Cengiz Kırlı Seçilmiş Enstitü Müdürümüzdür!’ diyerek Güney Kampüste bir basın açıklaması gerçekleştirdiler... Bundan sonrası için öğretim üyelerinin tutumu ne olacak?

Bunu zaman gösterecek. Umuyoruz ki yeni atanan müdür az önce aktarmaya çalıştığım bu hassas yapının korunmasını sağlamaya çalışır, enstitünün yapısını bozacak, yukarıdan gelebilecek taleplere karşı sağlam durur. Başka bir deyişle öğretim üyelerinin asli tutumu, yeni atanan müdüre her gün bunu hatırlatmak olacaktır. Dediğim gibi önemli olan öğrencilerin zarar görmemesi. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir Boğaziçi’nde olup bitenlere karşı duruş sergileyen tüm öğretim üyelerinin asıl kaygısı da hep bu yönde oldu. Protesto ettiler, akademik özerkliklerini savundular, bundan dolayı çok zarar da gördüler, ama bir gün bile öğrencilerine karşı olan sorumluluklarından taviz vermediler. Atatürk Enstitüsü hocaları olarak bizler de vermeyeceğiz.

"SANAT VE AKADEMİ ANCAK ÖZGÜR OLDUĞUNDA VAR OLABİLİR"

Uzun süredir Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde çalışıyordunuz. İşten çıkarılma sürecinizi anlatabilir misiniz? 

Evet, 15 senedir Mithat Alam Film Merkezi emekçisiyim. Bu sene ocak ayı başında Rektör Naci İnci'nin yönetim kurulu başkanı olduğu Boğaziçi Üniversitesi Vakfından bir ihtarname aldık. Ofis dışında bulunduğumuz günler sorgulanıyordu. Bu 15 yıl boyunca bir kere bile bununla ilgili rektörlükten bize bir soru sorulmadığı gibi, en ufak bir sorun da yaşamamıştık. Bunu bugün bu rektörlükle yaşıyor oluşumuzun Boğaziçi Üniversitesi'nde neredeyse iki seneye yakın bir süredir yaşadığımız hak gaspları ile ilişkisini kurmak herhalde kimse için güç değildir. Bizi itibarsızlaştırmayı hedefleyen kafa bulandırıcı ihtarnamelere yeterli ve gerekli cevabı verdiğimizi düşünüyorum. Zaten bu kararın gerisindeki niyet en kısa süre içinde kendini deşifre edecektir. Yaşadıklarımızın bir gecede kurulma kararı alınan İletişim Fakültesi ile bir ilgisi olduğuna dair işaretleri almaya başladık bence. Kampüse alınmadığımız gün ayrıca rektörlükten kişilerce apar topar merkezin anahtarı da değiştirildi. Ve İletişim Fakültesinde görevlendirildiğini öğrendiğimiz Cihat Arınç, Mithat Alam Film Merkez'ini ofisi olarak kullanmaya başladı bile.

"MERKEZ SİNEMAYA ÇOK DEĞERLİ İSİMLER KAZANDIRDI"

Mithat Alam Film Merkezi, yolu sinema ile kesişmiş birçok kişi için hem seçkin film arşivi hem de biriktirdiği hafıza ile önemli bir yer tutuyor. Sizce bu hukuksuz işten çıkarmanın arka planında Mithat Alam Film Merkezi’nin işlevsizleştirilmesi hedefleniyor olabilir mi?

Mithat Alam çok öngörülü bir insandı ve Mithat Alam Film Merkezi'nin özerk ve özgün yapısını koruyacak mesleki çalışma düzenini ve hukukî altyapıyı sağladığını düşünüyorum. Akademi ve sinema sektörü arasında bir köprüdür. Tamamen öğrenci odaklıdır ve sinemaya çok değerli isimler kazandırmıştır. İçinde bulunduğu bina da dahil olmak üzere her şey Mithat Alam'ın bağışı ile sağlanmıştır. Burada da başka bir Vakıf, Mithat Alam Eğitim Vakfı (MAEV) devreye giriyor. Mithat Bey'in vefatı ile beraber tüm hakları MAEV'e devretmiştir. Binanın ve Boğaziçi üniversitesi vakfına yapılan şartlı bağışın kullanım tasarrufu da MAEV'e aittir. Mithat Alam Film Merkezi'nin Genel Koordinatörü de şartlı bağış sözleşmesine göre Mithat Alam Eğitim Vakfı tarafından atanır. Dolayısıyla aslında genel koordinatörü işten çıkarma ve yerine bir görevlendirme yapma yetkisi sadece MAEV’e ait. Bu iki vakıf arasında sözleşme ile de güvence altına alınmış bir durum. O nedenle Mithat Bey'in öngörüsüne ve kurduğu bu yapıya güveniyorum. Ve Mithat Alam Film Merkezi'nin bu süreçten daha güçlü çıkacağına inanıyorum.

"ÜNİVERSİTELERİN ÖZERKLİĞİNDEN SÖZ ETMEK MÜMKÜN DEĞİL"

Sizce mevcut yönetim kültürel ve sanatsal üretimleri sınırlandırarak, buralara ayrılan bütçelerde kısıntıya giderek bir kültürel dönüşüm çabası içinde olabilir mi?

Kültürel dönüşüm çabası hemen hemen her yerde karşımıza çıkıyor. Sinemada da üniversitelerde buna karşı sürdürülen ciddi bir mücadele var. İmkanların kısıtlanmasından çok gücün ve kaynakların belli kişilere aktarılması diye tanımlamak daha doğru sanki. Bugün Türkiye'de üniversitelerin özgürlüğünden söz etmek mümkün değil. Boğaziçi Üniversitesi yönetimi tarafından da uzun süredir idari birimlere, dekanlıklara ya da enstitülere yönelik atamalar ve öğrenci kulüplerine müdahaleler bu yaklaşımdan ayrı değerlendirilemez diye düşünüyorum. 11 Ağustos'ta İç İşleri Bakanlığı tarafından valiliklere gönderilen "Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri" adlı genelgede "terör örgütleri ile iltisaklı olduğu değerlendirilen öğrenci kulüpleri ve kadın platformları gibi illegal yapılanmaların üniversite içindeki yasa dışı faaliyetleri takip edilecek ve propaganda çalışmalarına dönebilecek faaliyetlerine izin verilmeyecek," deniyor. Bunun da tüm bu tartışmalar arasında gözden kaçmaması gerekir. Tek bir haftada olanlara baktığımızda bence asıl meselenin bizim işten çıkarılmamızdan ibaret olmadığı görülür. Düşünce ve ifade özgürlüğünün bu kadar yok sayıldığı bir ortama ‘üniversite’ diyebilmek çok güç. Çünkü sanat ve akademi özgür olduğunda ancak var olabilir. 

ÖNCEKİ HABER

Yaz sıcaklarında spor yapabilmek için 7 tavsiye

SONRAKİ HABER

ETF Tekstil işçileri soruyor: Kimdir devlet? Kimin yanındadır?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...