05 Haziran 2020 05:30

Kültürün tereyağlı tarihi-1

Dönerin ya da pilavın tereyağlı olanının makbul olduğu gibi tarihin de tereyağlısı olabilir mi? Okuyucuyla bu sorunun yanıtını arayacağız.

Fotoğraf: Pixabay

Ahmet Uhri
Ahmet Uhri

Corona günlerine nasıl geldiğimiz hakkındaki görüşlerimi paylaştığım geçen haftaki yazıdan sonra okuyucuyu yine güncelden uzaklaştırma görevime geri dönüp, sizleri tarihsel bir yolculuğa çıkarıp, tereyağının bir tarihi olur muymuş sorusuna yanıt aramaya davet ediyorum. Davete icabet edenler buyursun okusun.

Dönerin ya da pilavın tereyağlı olanının makbul olduğu gibi tarihin de tereyağlısı olabilir mi? Okuyucuyla bu sorunun yanıtını arayacağız. Önce bir noktanın altını çizelim, bildiğiniz gibi tereyağı diğer yağlara göre biraz daha pahalıdır. Bu nedenle yani günümüzde zeytinyağı ile birlikte diğer yağlara göre daha pahalı olması ve ucuz tereyağı üretme isteği nedeniyle tarih boyunca değişik tereyağı üretim projeleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan en ilginciyse III. Napolyon’un isteği üzerine araştırma yapan kimyacılara aittir. Fransa’nın emperyal amaçlarına hizmet etmek için Meksika’da Katolik bir krallık kurma çabasında olan III. Napolyon deniz aşırı yolculuklara dayanacak ve tereyağından ucuz olacak bir yağ üretmek üzere Mége-Mouirés’i görevlendirir. Onun hayvanların deri altı yağı ve sütle yaptığı çalışmalar sonucundaysa 1869 yılında inci beyazlığında bir yağ üretilir ve Yunanca inci demek olan margaron sözcüğüyle adlandırılır ki bugün ona margarin demekteyiz. Kısacası tereyağı insanlık tarihi boyunca bu türden icatların içinde zaman zaman yer almıştır.

Olasılıkla günümüzden 12000 yıl önce ilk yerleşik yaşama geçiş ve ardından tarım ve hayvancılığın başlaması ile tereyağının da sütten ayrıştırılmaya başlandığını belirtmek olasıdır. Zira hayvanları ilk evcilleştirme denemeleri de bu dönemde başlamakta, önce küçükbaş ve ardından büyükbaş hayvanlar evcilleştirilmektedir. Evcilleştirme aslında ilk başta sadece et, süt ve kürk ya da yün için yapılırken bir bonus olarak süt ürünlerinin de insanın gündelik yaşantısına yavaş yavaş girmeye başladığı saptaması da yapılabilir. Bunun arkeolojik kanıtlarının ise Orta Anadolu neolitik kazılarından olan Konya/Çatalhöyük’te olabileceği buranın eski hafiri olan James Mellaart tarafından belirtilmiştir. Yanlış anlaşılmasın, Mellaart tereyağını Çatalhöyük halkı buldu dememiştir. Sadece süt ürünlerinin özellikle de fermente süt ürünlerinin Çatalhöyük’te üretilmiş olabileceği saptamasını yapmıştır. Ancak bir çıkarımda bulunarak eğer yoğurt ve peynir benzeri ürünler Çatalhöyük’te üretilmiş ise tereyağı da neden üretilmiş olmasın diye sorulabilir. Bir diğer deyişle günümüzden yaklaşık 9000 yıl önceden itibaren insanın tereyağını tanıdığını belirtmek olasıdır.

Tereyağına yazılı belgelerde ilk rastlanışsa elbette Sümer metinleri olup Hititler de tereyağı için aynı Sümerogramları kullanmıştır. Sümerce ve Hititçede tereyağı için kullanılan sözcüğün Ì.NUN olduğu Hititolog H.Hoffner tarafından belirtilmektedir. Hoffner’in belirttiği bir diğer nokta da Hitit metinlerinde bu yağın diğer yağlara göre daha tatlı, güzel ve yumuşak olarak nitelendirildiğidir. Yani anlaşıldığı kadarıyla bir arzu nesnesiymiş tereyağı ki bunu tereyağının Hitit satış listelerinde geçen ve diğer gıda maddelerine göre daha pahalı olduğu anlaşılan fiyatından da anlamak olasıdır. Zira bir Hitit ölçü birimi olan 1 zipittani tereyağı 1 şekel fiyata sahipmiş. Pek de ucuz olmayan bu fiyatın nedenlerini ekonomistler elbette benden daha iyi yanıtlarlar. Bu haftalık bu kadar olsun. Haftaya konuya devam ediyorum. Sırada tereyağı sözcüğünün etimolojisi var.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI