30 Aralık 2018 00:39

‘Reis’ ile ‘mahkeme reisi’ arasında

Fatih Polat yazdı: Mahkeme salonları, dönemin siyasal hayatındaki ısıyı ölçen, siyasal bir termometre gibidir.

Fotoğraf: Cansu Çamlıbel

Paylaş

Fatih POLAT

Sevim Kahraman’ın 2018 yılında okurla buluşan “Yarım Kalan Bir Türküdür Sevgi-Bir ‘Sevgi Soysal’ Romanı” adlı kitabı, edebiyatımızın güçlü kalemi Sevgi Soysal’ın hayatına dair bildiklerimizin üzerine yeni şeyler eklerken, bir dönemin siyasi ortamı açısından da fikir veriyor. 12 Mart Darbesi döneminde mahkeme ile hapishane arasındaki mesafenin, dönemin muhalif aydınları ve siyasetçileri açısından ne kadar daralmış olduğunu okurken, bugünle kıyaslamadan edemiyorsunuz.

Mahkeme salonları, dönemin siyasal hayatındaki ısıyı ölçen, siyasal bir termometre gibidir.

Bir önceki yılın sonunda görülen Cumhuriyet gazetesi davasında, gazeteci Ahmet Şık, mahkeme başkanı tarafından, “AKP iktidarını gidin milletvekili olun, eleştirin. Bu dava siyasi dava değil. Bu şekilde savunma yapmanıza izin vermem” sözleriyle beyanı engellenerek duruşma salonundan çıkarılmıştı. Yine önceki yıl, Altan kardeşlerin yargılandığı duruşmada, dört avukat ‘duruşmanın düzenini bozdukları’ iddiasıyla salondan çıkarıldı. Başka benzer örnekler de yaşandı.

2018, bu eğilimin daha da derinleştiği bir yıl oldu. Muhalefete karşı düzenlenen iddianameler, delillendirilme ihtiyacı bile duyulmayan siyasi ajitasyon metinlerine dönüşürken, mahkeme başkanları da bir siyasi anlayışın cübbeli figürlerini andıran tavırlarla karşımızdaydı.

İfade ettikleri simgesel temsiller bakımından, 2018’in mahkeme heyetleri profilleri üzerine bir tez çalışması da yapılabilir.

Hakimler ve Savcılar Kurulunun internet sitelerinde de bulunabilen Budapeşte İlkeleri olarak bilinen Avrupa Konseyi Savcılar İçin Etik Ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa İlkeleri, şöyle bir vurguyu içeriyor: “Hâkim, mahkemedeki tüm yargılama aşamalarında düzeni ve davranış uygunluğunu sağlamalı; davanın tarafları, (...) tanıklar, avukatlar ve hâkimin resmi sıfatıyla muhatap olduğu diğer kişilerle ilişkilerinde sabırlı, vakur ve nazik olmalıdır.”

Bu açıdan 2018’e birkaç örnek ile bakalım.

Avukat Ömer Kavili, İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesinin Silivri’deki duruşmasında, tartıştığı mahkeme başkanının talimatıyla duruşma salonundan çıkarıldı ve ardından da tutuklandı. Daha sonra serbest bırakılsa da, Kavili’nin şahsında savunmaya yapılan bu muamele 2018’in yargı pratiklerinin bir temsili olarak hafızalara kazındı.

Barış bildirisine imza attıkları için yargılanan akedemisyenlerin 1 Kasım 2018 günü İstanbul 27. ACM’de görülen duruşmasında mahkeme başkanının, “Ama Boğaz’da oturup viski içmekle olmuyor. Bildiri yazmak yerine para toplayıp gönderin oradaki insanlara” biçimindeki sözleri ise, mekanın boyutlarını bir anda ‘sarsan’ cinstendi. Türkiye sağının, soğuk savaş dönemi boyunca, solu itibarsızlaştırmak adına sıkça başvurdukları bu söylemin, bir mahkeme başkanının, ifade özgürlüğünü kullanan bir akedemisyene karşı kullandığı bir dil olarak zikredilmesi, o salondan adalet beklentisini bile ‘konumuz’ dışı bir gerçeklik haline getiriyordu.

13 Aralık 2018 günü, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve Doç. Dr. Ceren Sözeri’nin yargılandığı barış akademisyenleri davasında Mahkeme Başkanı, Sözeri’nin avukatı Zeynep Soydan’ın ayrıntılı savunmasını, “Önceki beyanlarımızı tekrar ederiz” biçiminde zapta geçirmeye kalkınca, Soydan, “Bu kadar kısa mı yazacaksınız?​” diye sordu. Mahkeme başkanı ise, “Daha önce de söylemiştiniz” yanıtını verdi. Soydan’ın, daha önce savunma yapmadığını hatırlatması üzerine mahkeme başkanı, gönülsüz bir edayla Soydan’ın savunmasını biraz daha ayrıntılı olarak zapta geçirtti.  

Aynı salonda hemen ardından görülen Akademisyen Mahmut Çınar’ın duruşmasında da benzer bir durum yaşandı. Çınar’ın avukatı Ali Soydan’ın çok sayıda hukuki referansla desteklediği savunmasının ardından mahkeme başkanı Çınar’a dönerek, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ediyor musun?​” diye sordu. Çınar’ın kabul ettiğini belirtmesinin ardından ise, “Avukatın çok iddialı konuştu. Kabul etme o zaman Yargıtay’a götür.” karşılığını verdi. Bir kahvedeki münakaşa sırasında tanık olsanız bir yere kadar anlam verebileceğiniz bu didişme halinin bir mahkeme başkanı tarafından, ifade özgürlüğü nedeniyle ‘sanık’ sandalyesine oturtulan bir akademisyene karşı sergilenmesi, 2018’in yargı düzeyinin Türkiye’ye bir hediyesidir.

142 yıl hapis istemi ile yargılanan ve aynı zamanda bir hukukçu da olan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın mahkeme salonundaki, “Şu anda üç AKP’li, bir HDP’liyi yargılıyor. Hissiyatım budur” sözleri ise, iktidarın yeniden üretildiği mekanlar olarak mahkeme salonlarının halinin özlü bir tarifiydi.

Duayen sanatçılar Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in, iktidara dair eleştirel söylemleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yargıyı göreve çağırarak hedef gösterilmelerinden bir saat sonra haklarında soruşturma başlatılması ve sonraki sabah evlerinden polis tarafından alınarak ifadeye götürülmeleri de, ‘reis’ ile ‘mahkeme reisi’ arasındaki mesafeye, daha doğrusu mesafesizliğe bir örnekti.  

2018, mahkeme heyetlerinin artık bulunduklarına makama dair biçimsel ritüellere dahi gerek duymayacak kadar kendilerini bıraktıkları bir yıl olurken, böylesi bir rahatlık, ‘mahkeme reisliği’ ile ‘reisliğin’ güncel siyasal bağlamları arasındaki mesafeyi de ortadan kaldırdı.

Ama tüm bu sıkıştırılmışlık haline rağmen, 2018’den elimizde kalan umut kıvılcımları da var. ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı barış metnini imzaladığı için yargılanan TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın dosyasına karar aşamasında eklenen ek delillerle 2 yıl 6 ay hapse mahkum edildiği duruşmasında son söz olarak söylediği “Emile Zola’nın dediği gibi ‘Asıl ben itham ediyorum’” cümlesi buna güçlü bir örnektir.

Yine, yıl içinde birçok barış imzacısı akademisyenin yaptıkları ders niteliğindeki güçlü savunmalar, tarihe düşülmüş notlar olarak yarına kaldı.

 

ÖNCEKİ HABER

Almanak 2018 - Kağıt krizi, Çağlayan ayazı ve Son Çare büfesi

SONRAKİ HABER

Mert Irmağı alarm veriyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...