Cumhuriyet davasında Ahmet Şık ve Murat Sabuncu'ya tahliye

Cumhuriyet davasında Ahmet Şık ve Murat Sabuncu için tahliye kararı, Akın Atalay'ın da tutukluluğunun devamına karar verildi.

09 Mart 2018 07:03

(Çizim: Murat Başol)

Cansu PİŞKİN
İstanbul

Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının suçlama konusu edildiği Cumhuriyet davasının altıncı duruşması bugün Silivri Adliyesi’nde görüldü. Duruşma sonucunda mahkeme Ahmet Şık ve Murat Sabuncu için tahliye Akın Atalay'ın tutukluluğunun devamına kararı verdi.  

Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve Muhabiri Ahmet Şık’ın “FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla tutuklu olduğu davada 18'i Cumhuriyet çalışanı olmak üzere 20 kişi yargılanıyor.

AB TÜRKİYE DELEGASYONU TEMSİLCİLERİ DE İZLİYOR

Duruşma öncesi Silivri Cezaevi kampüsü önünde jandarma ekiplerinin peş peşe kurduğu iki kontrol noktası nedeniyle uzun araç kuyruğu oluştu. Duruşma ve açık görüş için gelen onlarca kişi araçlardan inerek kampüse yürüyerek ulaşmaya çalıştı.

BASIN AÇIKLAMASINA ‘OHAL’ YASAĞI!

Dava öncesi basın açıklaması yapmak isteyenlere jandarmalar engel oldu. Barikat oluşturan jandarma, gruba OHAL’i gerekçe gösterdi. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile jandarma komutanı arasındaki tartışma sonrası Tanrıkulu kısa bir açıklama yaptı:

“Cumhuriyet davası için buradayız. Basın özgürlüğü için buradayız. Adalet için buradayız. Bu uygulamanın adı faşizmdir. Bu uygulamalara her koşulda karşı çıkacağız. Cezaevinin yanında adliye olmaz, duruşma salonu olmaz ve buradan adalet çıkmaz. Yine de biz arkadaşlarımızın özgürlüğü için buradayız.”

Ardından konuşan DİSK Genel Başkanı Kani Beko jandarmalar tarafından gözaltına alınmak istendi. Tepkiler üzerine gözaltı girişimi başarısız oldu.

ATALAY, ŞIK VE AYDOĞDU SALONDA

İstanbul Adliyesi 27. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davanın duruşmasında, tutuklu yargılanan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve muhabir Ahmet Şık ile Ahmet Kemal Aydoğdu hazır bulundu. Tutuksuz yargılanan gazete çalışanları ile avukatlarının da hazır bulunduğu duruşmayı CHP’li vekiller Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer, HDP’li vekil Garo Paylan, DİSK Genel İş Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkesoğlu, DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, TGS Gene Başkanı Gökhan Durmuş ve TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi izliyor. 

GAZETECİLER YARGILAMAYI SAĞLIKLI ŞEKİLDE TAKİP EDEMEDİ

Silivri Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonlarına sarı basın kartı olmayan basın mensupları “izleyici” kartı ile giriş yapabildi. Duruşma salonlarının olduğu binaya giren sarı basın kartlı gazetecilerin ise mahkeme salonuna bilgisayar ile girmelerine izin verilmedi. Bu nedenle birçok gazeteci duruşmayı basın odasındaki televizyondan takip etmek zorunda kaldı. Mahkeme salonundaki ses sisteminin kötü olması sebebiyle duruşmayı basın odasındaki televizyondan takip eden gazeteciler, yargılamayı sağlıklı şekilde takip edemedi. 

‘3 AVUKAT SINIRLAMASI ADİL YARGILAMA İHLALİ’

Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, bir önceki celseden bu yana dosyaya istenen eksik evrakların büyük oranda tamamlandığını söyledi. Kampüsteki büyük salonunda görülen duruşmada avukat Kemal Aytaç söz alarak, salonda oturacak yer olmasına rağmen avukatların ayakta kaldığını, bu nedenle katılan taraf avukatlarına ayrılan kısmın da kullanılmasını talep etti. Avukat Leyla Han Tüzel Silivri Kampüsü’ne araç kuyrukları ve GBT kontrollerinden sonra girebildiklerini belirterek, “Mahkeme 3 avukat sınırlaması getirdiği için girişte jandarma bizi 57 kişi olarak sayıp aldı” dedi. Mahkemenin 3 avukat sınırlamasına dair ara kararından dönmesini talep eden Tüzel, sınırlamanın hukuka uygun olmadığını ve adil yargılama hakkının ihlali anlamına geldiğini savundu. Mahkeme heyeti, avukat sınırlamasında KHK hükmünün açık olduğunu söyleyerek söz konusu talebi reddetti. Tekrar söz alan Tüzel, sanık sırasının arka tarafında oturtulan tutuksuz sanıkların ön tarafa gelmesini talep etti. Mahkeme, salondaki oturma düzeni konusunda avukat Aytaç ve Avukat Tüzel’in taleplerini kabul etti.

‘GAZETE İDEOLOJİK SAPMA VE EKONOMİK ÇÖKÜŞ YAŞADI’

Taleplerin ardından mahkeme tarafından çağırılan tanıkların dinlenmesine geçildi. Tanık olarak dinlenen ilk isim Mehmet Faraç oldu. Tanık olmak konusunda başvurduğu yönünde çıkan haberleri yalanlayan Faraç, Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine tanık olduğunu söyledi. Faraç, Cumhuriyet gazetesinde 10 yıl sigortasız çalıştıktan sonra 1995’te kadroya alındığını ve 2010 yılına kadar çalışmaya devam ettiğini anlattı. Faraç, Kubilay öğretmen ile ilgili yazdığı yazının sansürlenmesinin ardından tazminatsız işten çıkarıldığını söyledi. Faraç, İlhan Selçuk’un vefatının ardından gazetede ideolojik sapma ve ekonomik çöküntü  yaşandığını iddia etti. Faraç, “İlhan Selçuk’un ardından gazetede düşünce özgürlüğü kalmadı. Benimle birlikte 18 kişi gazeteden gönderildi. Atatürkçüler tasfiye edildi. İlhan Selçuk’un vefatından sonra gazetenin adı ikinci Cumhuriyet oldu. Cumhuriyet ile ilgili duyarlılığı olan insanların ardı ardına gönderilmesi rastlantı değildir” dedi. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Bahriye Üçok’un terör örgütlerince öldürüldüğünü savunan Faraç, “Terörden bu kadar çekmiş bir gazetenin terör örgütlerini manşete taşıması kabul edilemez” dedi. “İdeolojik ve ekonomik çöküşün” yanı sıra gazetenin asıl çöküşünün “itibar çöküşü” olduğunu iddia eden Faraç, “Burada yargılanan insanların örgütle ilişkisi var mı yok mu bilmem. 'FETÖ’yü eleştiren Hikmet Çetinkaya’nın Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın firari başkanıyla kol kola fotoğraflarının yayınlanması gazete tirajını düşürmüştür” ifadelerini kullandı. Gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın “ekonomik ve ideolojik savrulmanın sorumlusu” olduğunu iddia eden Faraç, “Gazeteye yapılan operasyonu savunmuyorum ama İlhan Selçuk’un koltuğunda oturan kişi FETÖ’nün yayın organı Zaman gazetesinin basın özgürlüğümü savunamaz. Gazetedeki değişim burada yargılanan insanların yönetimde olduğu döneme rastlıyor” iddialarında bulundu.

‘BU TANIKLIK REZİLLİKTİR’

Faraç’ın subjektif görüşlerine dayanan tanık beyanın ardından tutuksuz yargılanan gazeteci Turhan Günay söz aldı. Gazetenin tirajının Selçuk’un ardından düştüğünğ savunan Faraç’ı yalanlayan Günay, “Her tanık İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’nun arkasına sığınıyor. Mumcu öldüğünde Türkiye genelinde 3 milyon insan yürüdü. Fakat Mumcu öldüğünde gazetenin tirajı 19 bindi. Selçuk ve Mumcu’ya sığınanların gazete ile ilgileri yok” dedi. Tanıklık beyanı süresince kendini anlatan Faraç’ı eleştiren Avukat Tora Pekin, “Burada yargılanan insanlara hakaret etti. Müvekkillerime ‘rezillik’ dedi. Bu lafı kendisine aynen iade ediyorum. Bu tanıklık bir rezilliktir” dedi.

Pekin, Faraç’ın işten çıkarıldığı dönemde gazetenin İcra Kurulu Başkanı’nın Orhan Erinç, yardımcısının Alev Coşkun ve genel yayın yönetmeninin İbrahim Yıldız olduğunu hatırlattı. Pekin, gazetenin şu anki tirajının 8 bin olduğunu iddia eden Faraç’a, belgeniz var mı diye sordu. Faraç ise belgesi olmadığını reklam ajansından öğrendiğini söyledi. Avukat Bahri Belen de, gazetenin iflasının açıklandığı 1990 yılında yönetimde kimlerin olduğunu sordu. Faraç, İlhan Selçuk, İbrahim Yıldız, Alev Coşkun, Uğur Mumcu ve Hikmet Çetinkaya isimlerini sıraladı. Faraç’ın verdiği bu  yanıt, yönetim değiştikten sonra tirajların düştüğü yönündeki kendi iddiasını da yalanladı.

‘YARGILANANLAR GAZETECİ VE HUKUK İNSANLADIR’

Faraç’ın ardından Leyla Tavşanoğlu tanık olarak dinlendi. Tavşanoğlu, Cumhuriyet gazetesinde 1985 yılında başladığı çalışma hayatının 28 Şubat 2015’te sona erdiğini anlattı. Tavşanoğlu, “Yargılanan arkadaşlarla fikir uyuşmazlığım olsa bile terör örgütüyle bağlantılı olduklarını düşünmek dahi istemem. Bu lekeyi onlara konduramam. Gazetede benden sonraki işleyiş konusunda da bir şey söyleyemem çünkü bilmiyorum. Hiçbirinin terör örgütüyle bağlantısını düşünemem. Yargılananlar gazeteci ve hukuk insanlarıdır” dedi.

Duruşma savcısı Tavşanoğlu’na bir röportajında ifade ettiği “Gazeteyi batıracak ekip” demeciyle ne kast ettiğini sordu. Tavşanoğlu bu soruya, “Cumhuriyet gazetesi ideoloji gazetesidir. Can Dündar’ın gelmesiyle sulandırılmak istendi. İdeoloji sulandırıldığı zaman okuyucu kaybedersiniz, tiraj düşer. Kastım buydu” yanıtını verdi.

‘2014’TEN SONRA YAYIN ÇİZGİSİ DEĞİŞTİ’

Mahkemenin çağırdığı son tanık olarak CUMOK’tan Mustafa Kemal Boya dinlendi. Mahkeme başkanı Dağ Boya’dan CUMOK’tan bahsetmesini istedi. CUMOK’un 1995 sonunda okurlar arasında yapılan toplantı sonrası oluştuğunu anlattı. 1996 yılından beri CUMOK’un içinde olduğunu söyleyen Boya, CUMOK toplantılarının amacının, ülkenin yararına olan fikir ve davranışlar içinde olan kurum ve kişileri desteklemek, eksik yönlerini eleştirerek düzeltmek olduğunu savundu. Gazete tirajının 2003 yılında 33 bine düştüğünü iddia eden Boya, CUMOK’un çeşitli çalışmalar yaparak tirajın 100 bine ulaştırılmasının hedeflendiğini savundu. Boya, 2013 yılındaki yönetim değişikliğinden sonra gazetenin CUMOK ile ilişkisinin değiştiğini, ilanlarının yayınlanmadığını ve bunun üzerine boykota gittiklerini anlattı. Boya, “Gazetenin yayın çizgisi 2014’ten sonra değişti. Tepkiler okur tepkisidir. Tiraj bu yüzden düştü. Cumhuriyeti savunmayan gazetenin adı Cumhuriyet olamaz ve Cumhuriyeti savunmayanlar gazetenin başında olamaz” dedi.

Duruşma savcısı Boya’ya, “Aydın Engin’in gelmesi okurların sabrını taşırdı demişsiniz neden” sorusunu yöneltti. Boya, Engin’in geleneksel çizgi dışındaki tavrı sebebiyle İlhan Selçuk tarafından işten atıldığını bu nedenle de okurların Engin’in tekrar yazmasına karşı çıktığını iddia etti. 

‘BOYA CUMOK’U TEMSİL ETMİYOR’

Tutuksuz yargılanan gazetecilerden Aydın Engin, Boya’nın beyanından sonra söz aldı. Engin söz alma sebebini şu sözlerle ifade etti:

“Desteksiz atılan sözler söylendi o yüzden söz aldım. CUMOK’un adı CUMOK olmadan İlhan Selçuk tarafından ben görevlendirildim. Hatta İlhan abi ‘CUMOK’un kurucusu Aydın Engin’dir’ espirisi yaptı. CUMOK adını 95 yılında aldı, o zaman da arkadaşımız yoktu. İlhan Bey beni kovmadı. Yarım yamalak bilgilerle yeminli tanıklık yapmak doğru değil. 1992 yılında Türkiye’ye dönünce İlhan Selçuk’un talebiyle geldim gazeteye. Birkaç yıl Yazı işleri müdürlüğü yaptıktan sonra idari işleri sevmediğimden köşe ve haber yazdım, idari işleri bıraktım. 2000 yılında AKP’nin ayak sesleri duyulurken İlhan abi hepimizi topladı ve gazetenin bundan sonraki çizgisinin ulusalcı ve milliyetçi olacağını söyledi. Ben de milliyetçi olmadığım için ayrılmak istediğimi söyledim. İlhan abi ‘Beni çiğnemeden bu kapıdan çıkamazsın’ dedi. Çiğnemek zorunda kalıp istifa ettim. 2006 ya da 2007’de İlhan abi yeniden gelmemi istediğinde reddetmiştim. Cumhuriyet yönetiminin çağrısıyla 10 yıl aradan sonra gazeteye döndüm. Yemin etmiş tanığın kendi düşüncelerini objektif beyan gibi göstermesi doğru değil. Tanığın CUMOK’u temsil ettiği doğru değil. Kendisi gibi düşünen 5 kişiyi getirirse bu benim için sürpriz ve haber değeri taşıyan bir durum olur” Bunun üzerine Boya, “İlhan Selçuk iyi bir insandı ama ben kişiler hakkında yanılan bir insanım” dedi. 

‘TİRAJI CUMOK DEĞİL KİTAP ARTTIRDI’

Engin’in ardından Turhan Günay söz aldı. Günay, Boya’nın iddia ettiği gibi tirajın CUMOK sayesinde artmadığını, Cumhuriyet Kitap Eki’nin haftanın iki günü gazetenin yanında kitap vermesi ile arttığını söyledi. Avukat Tora Pekin ise Faraç’ın ve Boya’nın tirajlara dönük rakamsal iddialarının mahkemeye sundukları Basın İlan Kurumu verilerinde resmi olarak yalanlandığını söyledi.

‘CEMAATE YAKIN YAYIN YAPILDIĞINI GÖRMEDİM’

Savunma tarafının talebi üzerine CHP eski Genel Başkanı ve gazeteci Altan Öymen tanık olarak dinlendi. 13 yaşından beri Cumhuriyet gazetesi okuru olduğunun altını çizen Öymen, 70’li yıllardan itibaren de gazetede yazarlık yaptığını anlattı. Gazetede yazarlık yaptığı dönem vakıf kurma tartışmalarının başladığını söyleyen Öymen, CUMOK’un gazetenin yayın politikası ile çalışma biçimi üzerinde bir etkisinin olmadığını aktardı. Öymen, “Cemaate yakın bir yayın yapıldığını görmedim” dedi. 

‘DAVA UTANÇ VERİCİ’

Öymen’in ardından savunma tarafının bir diğer tanığı DİSK Genel Başkanı Kani Beko dinlendi. Cumhuriyet davasının “utanç verici” olduğunu ifade eden Beko, “Cumhuriyet bu ülkenin bağımsız demokratik hukuk devleti ilkesini savunan bir gazetedir. FETÖ suçlamalarını kesinlikle kabul edemem” diye konuştu. Beko’nun ardından söz alan Avukat Bahri Belen, bir gazetenin yayın politikasına savcının ve polisin karışamayacağını vurguladı. Belen, anayasa hukukçusu Rıza Türmen’in tanık olarak dinlenmesi için isminin mahkeme heyetine bildirildiğini, ancak Türmen’in yurt dışında olması sebebiyle duruşmaya katılamadığını söyledi. Belen, Türmen’in sonraki duruşmada tanık olarak dinlenmesini istedi.

SAVCI TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINI TALEP ETTİ

Mahkeme başkanı Dağ, gelinen aşama itibari ile toplanacak herhangi bir delilin kalmadığını kaydederek, bir sonraki aşamaya gelinmesi gerektiğini söyledi. Mahkeme başkanı Dağ, avukatların tanık dinletilmesi yönündeki talebinden vazgeçmesi durumunda esas hakkındaki mütalaasını hazırlamak için dosyayı duruşma savcısına ileteceğini söyledi. Bunun üzerine söz alan Avukat Tora Pekin, iki talepte bulundu. Pekin, iddianamede ve iddianameye konu olan bilirkişi raporlarında AİHM kararlarına başvurulduğunu ancak söz konusu kararların bağlamından koparılarak suçlama yapabilmek için kullanıldığını, bu sebeple AİHM eski yargıcı Rıza Türmen’in dinlenmesini talep etti. Mahkemenin 7 nolu ara kararında İstanbul 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen Vakıf davasının sonuçlanması yönündeki kararını anımsatan Pekin, “Başından beri hukuk davasının ceza davasının konusu olamayacağını söylesek de Vakıf davası bu davanın ana konusu oldu. Henüz sonuçlanmamış olan Vakıf davasının sonucunun beklenmesi yönündeki ara kararınıza dair bir karar almanızı talep ediyoruz” dedi. Mahkeme heyeti, Vakıf davasının olumlu ya da olumsuz sonuçlanmasının Cumhuriyet davasında yargılanan sanıklar açısından mahkumiyet ya da beraat için mutlak bir karine oluşturmayacağından bekletici mesele sayılmasından vazgeçti. Mahkeme başkanı Dağ, “Vakıf davası bizim için ölümcül derecede önem taşımaktan çıktı” dedi. Heyet, Türmen’in dinlenmesi yönündeki talebi ise yargılamaya esastan etki etmeyeceği sebebiyle reddetti. Mahkeme başkanı Dağ, Adli Tıp’a gönderilip hala gelmeyen dijital delillerin beklenilmesinden vazgeçtiklerini de söyleyen mahkeme başkanı Dağ, “Yargılamanın mahiyeti örgüt üyeliği olmadığı için bu sonuçların beklenilmesi çok değerli değil” dedi. Esas hakkındaki mütalaa için süre isteyen duruşma savcısı, Atalay, Sabuncu, Şık ve Aydoğdu’nun tutukluluk hallerinin devamını talep etti.

‘FARAÇ KADIN MUHABİRİ SAÇINDAN SÜRÜKLEDİĞİ İÇİN KOVULDU’

Savcının mütalaasından sonra söz alan Avukat Fikret İlkiz, duruşmada dinlenen tanıkların beyanlarına ilişkin değerlendirme yaptı. “Basın savcılığı terörle mücadele ile ilgili iddianame yazamaz, yazdınız” diyen İlkiz, Faraç’ın Kubilay yazısı sebebiyle değil, gazetede çalışan kadın bir muhabiri saçından tutup sürüklediği için işine son verildiğini söyledi. Faraç’ın tanıklığını kabul etmediğini ifade eden İlkiz, “Faraç CHP parti meclisine kabul edilmek için CHP genel sekreterinin elini öpmüştür. Gazetedeki kadın muhabirlerden birinin saçından tutup yerlerde sürüdüğü için işine son verilmiştir.  İşten çıkarılmasının sebebi Kubilay yazısı değildir. Söz konusu yazıyı işten çıkarılmadan önce kaleme almıştır ancak yazının Kubilay’ın ölüm yıl dönümünde yayınlanmasını istemiştir. Fakat Kubilay’ın ölüm yıl dönümünde iş akdi sona ermişti ve hiçbir yazarın iş akdi fesih edildikten sonra yazısı yayınlanmaz” dedi. Kendisini CUMOK temsilcisi olarak tanımlayan Boya’nın ise Aydınlık yazarı olduğunu belirten İlkiz, “Boya gençlik yıllarından bu yana Doğu Perinçek’in kurduğu partilerde çalışmıştır. Tarihi bilmeyen insanların tanıklığında esas hakkında mütalaa mı sunacaksınız” diye sordu.

‘SEVMENİZİ DEĞİL ADİL YARGILAMANIZI İSTİYORUZ’

Avukat Tora Pekin duruşmadan tahliye beklediklerini belirterek, “Buraya arkadaşlarımızı almaya geldik. Silivri Cezaevi’nde kimsenin kalmasını istemem. Bu cezaevi toplum barışını tehdit eden, korkunç bir müessese. Yoksunlukla insanları topluma ve devlete küstüren bir yapıdır burası” dedi. Pekin daha sonra mahkemenin Emre İper ve Turhan Günay hakkındaki tutukluluk kararının doğru olmadığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İper’in tutuklama kararında ByLock kullandığı iddiası olduğunu söyleyen Pekin, “Telefonuna ByLock yüklemediğine dair iki bilirkişiden rapor aldık. Eğer o raporları kabul etseydiniz İper 5 ay daha erken çıkacaktı. Turjçhan Günay 100 gün tutuklu kaldı kararlarınızla. AYM ‘bu haksız tutuklamadır, keyfidir’ dedi. Bunları dikkate almanızı istiyorum” diye konuştu. Pekin, duruşma savcısının tutuklama gerekçesinin 5 celsedir tıpatıp aynı olduğuna da değindi. Pekin, “Müvekkillerimiz hakkında eylemsiz suç yaratıldı suça konu delil olmadığı için. Önceki celsede ‘Kırık bir aşk hikayesi’ benzetmesi yapmıştınız. Hayat sanatı taklit eder derler. Oscar Wilde’ın Reading Zindanı Baladı Silivri Zindanı Baladı’na döndü. Oscar Wilde o baladda ‘Herkes öldürür sevdiğini’ der. Bizi sevmenizi istemiyoruz sayın yargıç. Adil yargılama istiyoruz. Tutukluluk sona ersin” dedi. Avukat Can Atalay da söz alarak Ahmet Şık’ın bu dava ile ilgisi olmadığını savundu. Atalay, Şık’ın önceki celse duruşmadan çıkarılmasını da “haksız ve hukuksuz” olarak yorumladı. Mahkeme başkanı Dağ,  Aydoğdu, İper ve Şık’a ek savunma vereceğini söyledi.

Mahkeme heyeti, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu'nun tahliyesine karar verdi. Akın Atalay tahliye talebi ise reddedilerek tutukluluğunun devamına karar verildi. Esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın duruşma savcısına verilmesine karar veren mahkeme heyeti bir sonraki duruşmanın Silivri'de 16 Mart'ta yapılmasına hükmetti.

Mahkeme Başkanı kararı, “Murat Sabuncu Boğaz’ı görmek istiyormuş, gitsin görsün. Soner Yalçın “Ahmet Şık’ın annesi ermiştir, onu çok üzmeyin” demiş, üzmeyelim. Kaptanlar gemiyi en son terk eder, Akın Bey burada” sözleriyle duyurdu.

Mahkeme heyeti, Akın Atalay’ın tutukluluğuna devam kararının gerekçesi olarak “Akın Atalay’ın taşıdığın sıfat , gazete içinde icra ettiği görev ve fonksiyonu dikkate alındığında dinlenmeyen sanıkların bu dosyadaki, önemi ve Atalay ile aralarındaki eylemsel bağ yönünden  kuvvetli suç şüphesinin bulunması ve delil karartma şüphesi bulunması”nı gösterdi.

Twitter'da “Jeansbiri” hesabının sahibi olduğu öne sürülen Ahmet Kemal Aydoğdu'nun tutukluluğuna devam kararının gerekçesi olarak " Ahmet Kemal Aydoğdu'nun ByLock kullandığı, kuvvet suç unsurunu gösteren en somut delil olduğu, bilirkişi raporunun lehine tamamlanması ve suç şüphesini gösterir delillerin devam etmesi"ni gösterildi.

Murat Sabuncu ve Ahmet Şık'ın adli kontrol şartı ve yurt dışı yasağı koyarak tahliyesine karar veren mahkeme heyeti gerekçe olarak " Murat Sabuncu ve Ahmet Şık hakkında toplanacak delillerin önemli ölçüde toplanması, sanıkların karartacak bir delilin kendi yönünde bulunmaması, dinlenmeyen tanık ve sanıklar üzerinde baskı yapacağı  kuvvetli şüphesinin bulunmaması gözetilip sanık için bu aşamada tutukluluğun ölçüsüz bir tedbir olacağı ve aynı faydanın adli kontrolle sağlanacağı"nı gösterdi.

Mahkeme heyeti, oybirliğiyle aldığı tahliye kararında başka suçtan tutuklu ve hükümlü değillerse Sabuncu ve Şık'ın derhal salı verilmeleri için yazı yazılmasına karar verdi.

Mahkeme heyetinin karar tutanağı


Diren Gazeteci (@pressout) hasabının aktarımına göre dakika dakika yaşananlar:

SavunmalarIn ardından karar için ara veren mahkeme heyeti Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliyesine oy çokluğu ile karar verildiğini açıkladı. Akın Atalay'ın ise tutukluluğunun devamına karar verildi.

Mahkeme Başkanı kararı, “Murat Sabuncu Boğaz’ı görmek istiyormuş, gitsin görsün. Soner Yalçın “Ahmet Şık’ın annesi ermiştir, onu çok üzmeyin” demiş, üzmeyelim. Kaptanlar gemiyi en son terk eder, Akın Bey burada” sözleriyle duyurdu.

21.52

Heyet 22:00'de bekleniyor

18.55

Duruşmaya ara verildi. Ara karar için verilen ara 21.30'a kadar uzatıldı.

18.54

Av. Can Atalay: Kısaca söyleyeyim Ahmet Şık'ın bu dosyayla alakası yoktur. Diğer tüm sanıklardan 2 ay sonra gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Cumhuriyet'te çıkan haberleri dışında, ilgili tek bir belge yoktur. Katalog suç bulunamadığı için Ahmet Şık bu dosyaya dahil edildi. İddianamedeki "YA APO KANDİLE YA BİZ İMRALIYA" röportajı hakkında 1,5 yıl boyunca soruşturma açılmadı. Ahmet Şık'ın FETÖ ile ilişkilendirilmesinin akılla uzaktan yakından alakası yoktur. Ahmet Şık adli kolluk bürokrasisi sessiz kaldığında Fethullahçı çeteyi yazmıştır. Onu bu gerekçeyle tutuklu tutmak imkansız. Silivri 9 Noluyu gördünüz mü bilmiyorum.

Başkanın müdahalesi üzerine: Tanıklara göstermediğiniz hassasiyeti bize göstermenizi manidar buluyorum. Ahmet Şık'ın derhal serbest bırakılması, aksi halde adli kontrol şartlarının neden yetersiz kalacağının gerekçesinin yazılması gerekli. 
 

18.51

Av. Fikret İlkiz söz aldı: Uzun uzadıya tutukluluk hali anlatmaya da gerek yok. Ama ben Murat Sabuncu'ya cevap veremedim. Murat Sabuncu bana "Eyy avukat Temmuz ayında ben ne sordularsa söyledim. Tutukluluk halimin devamı konusunda görevimden kaynaklı gerekçe koyuyorlar. Bu ilkelerden ayrılma nedeniyle suçlanıyorum. Siz ne diyorsunuz bu duruma? Nedir bu sorumluluklar" dedi. “Yani iki aylık bir sürecin sorusu bana soruluyor. İbrahim Yıldız 21 ay GYY'lik yaptı, buraya da geldi. Utku Çakırözen 7 ay görevde bulundu, Can Dündar 18 ay görev yaptı. Ben Murat Sabuncu 2 ay görev yaptım. İbrahim Yıldız en uzun süreli GYY ama o tanık oldu ben sanık oldum. Onu dinlediler gönderdiler, ben neden hala tutukluyum” dedi. “2 aylık sürede diğerlerinin de yaptığını üstlenmemden mi kaynaklanıyor" dedi benim yanıtım yok. "Ben durduğum noktadan bir milim geri adım atmam. Ben Cumhuriyet GYY'siyim. Birden bire savcılık yazı gönderdi Doğan Satmış tanık olarak dinlendi. Satmış da dava dosyasına giren anlatımlarına göre 'Dündar hapisken Tahir Özyurtsevenle beraber gazeteyi yapıyorduk' dedi. Ama Satmış tanık olarak dinlenip evine yollanıyor, ben ise 2 ay görevde olduğum için tutuklanıyorum.”

Av. Fikret İlkiz, iddianamede yer alan manşetleri tek tek gösterip tarihlerine dikkat çekiyor: "Bütün bunlara baktığımız zaman ben kendisine (Murat Sabuncu'yu kast ediyor) herhangi bir yanıt veremediğim gibi o bana sorular soruyor... MASAK, Bank Asya araştırdınız, evindeki aynasının arkası dahil olmak üzere bakıldı, yatak odası didik edildi, dijital verileri alındı. 2013-2014 Vakıf Yönetiminde ben yokum, böyle mi ifade etmeliyim dedi. Benim tahliye ihtimalim var mı dedi, 'Hiç umudum yok' dedim.

Av. Bahri Belen: Akın benim öğrencim, kaçmayan biri, gözaltı kararı olduğunda kalktı geldi. Onun ve diğerlerinin kaçacağını varsaymak, deliller toplanacak gerekçesiyle tutuklamaya devam etmek mümkün değil 

Başkan: Tahliye kararları örnekleri bizi bağlamaz. 

Belen: Ceza yargılamasında sözlü müdafaa sizi ikna etmek için tanınmış bir haktır. Onu söylemeyin bunu söylemeyin olmaz ki. Biz sizi ikna edeceğiz. Kararları veriyorum, bağlayıcı olmadıklarını biliyorum ama veriyorum. 

Başkan: Biz dosya içinde bu kararları (AYM tahliye kararları) kabul etmiyoruz. 

Belen: Bende mi kalsın? O zaman ben savunmamda okurum.

18.33: BİZ, BİZİ SEVMENİZİ İSTEMİYORUZ, ADİL YARGILAMA VE TAHLİYE İSTİYORUZ

Tora Pekin: Savcı neden propaganda değil de yardım suçlamasını seçti? Eğer "örgüt adına suç işlemek" derseniz ya da propaganda derseniz bunları göstermeniz lazım. biz burada eylemsiz bir suçu tartışıyoruz.

Başkan: Savunmaya vereceğimiz en fazla 10 dakika. Nasıl kullanacağınız size kalmış. Saat 19.00'dan sonra UYAP yok. 

Tora Pekin: En sağlıksızı o olur. Burada gece yarılarına kadar duruşma görülüyor. 

Başkan: Ama UYAP yok. Yoksa devam ederiz

Tora Pekin: Son sözümü söyleyeceğim bir aşk hikayesine geleceğim. Oscar Wilde'ın Reading Zindanı Baladından Silivri Zindanı Baladına bir bağ kurdum. "Herkes öldürür sevdiğini" Biz bizi sevmenizi istemiyoruz, biz adil yargılanma ve tahliye istiyoruz.
 

17.59

Avukat Tora Pekin: Şu Silivri Cezaevi'nde kimsenin kalmasını istemem. Doğru düzgün bir cezaevi sistemi kurarsınız, o zaman suçu olan gelsin çeksin. Ama Silivri  öyle bir yer değil. Toplum barışını tehdit eden, yoksunlukla insanı topluma küstüren bir yer burası. 

Bugün ara karar verdiniz, bundan sonraki kararlarınızda bu ara kararlarınızı dikkate almanızı istiyoruz. 

Mahkeme Başkanı: Bu üslup ve telkin doğru değil. Biz nasıl kararlar vereceğimizi size soracak değiliz. Şöyle bir şey yok. Bu duruşmada diğer emsal duruşmalara göre bir çok kuralı esnetiyoruz. Ama herkes gelecek mahkemeye giydirecek, böyle bir şey yok.

Tora Pekin: Bu benim görevim.

Mahkeme Başkanı: Bizi etkileme, delilleri gözümüze sokma yükümlülüğünüz var ama bundan önce yanlış kararlar verdiniz bir daha yapmayın deme hakkınız yok.

Tora Pekin: Burada iki hatalı karar. Emre İper'in ve Turhan Günay'ın tutukluluk kararı. 

Mahkeme Başkanı: Bunu anlatın.

Tora Pekin: Bunu anlatacağım zaten. Sizin kararınıza daha dikkatli bakmanızı istemekten daha doğal ne olabilir? İşin özünü nasıl savunabilirim?

Mahkeme Başkanı: Siz İper ve Günay hakkında verdiğimiz kararları buyurun tartışın ama diğer başka meseleleri bize bırakın.

Tora Pekin: Bilirkişiler geldi ve "Emre İper'in telefonunda ByLock yüklü değildir" dedi. Bu bizim için şanstı tahliye kararı çıktı, sizin için şanstı. Eğer uzmanların raporlarını kuvvetli suç şüphesi bağlamında tartışsaydık Emre İper daha erken çıkacaktı.

17.55

Avukat Abbas Yalçın: Kuvvetli suç şüphesi tutuklamanın başından beri mevcut olmadı. Ama mahkeme "Kuvvetli suç şüphesi gösteren delillerin varlığı" ve "Toplanacak deliller" gerekçesiyle tutukluluğa devam kararları verdi. Aradan geçen 495 günde kuvvetli şüphe arttı mı yoksa hiçleşti mi? HTS kayıtlarıyla yüzlerce ByLock kullanıcısyla irtibat olduğu iddiası dosyaya girdi. Dosyamızdaki HTS kayıtları gerçekten ByLock kullanıcılarıyla irtibatı gösterdi mi? Sayfa sayfa anlattı müvekillerimiz cevapsız aramalar, gönderilen SMS'ler ve pideci telefonları çıktı hepsi. İddianamedeki para hareketleri de otoparka verilen paralar, kaynağı belli paralar, iktidara yakın medyaya verilenlerle karşılaştırılamayacak kadar düşük miktarda reklamlar.

"Tanıklar üstünde baskı ihtimalini" eklediniz tutukluluk gerekçesine. Sonra 8 tanık dinlediniz. Müvekillerimiz için suç oluşturacak tek bir ifade olmadı. Hatta Aykut Küçükkaya ve Miyase llknur, savcı Yasemin Baba sorduğu soruları eklemeden alt alta yazmış, anlam bozulmuş dedi.

Mahkemeniz Tavşanoğlu'nu çağırmayı unutmuş, Faraç'a da üçüncü defa ulaşamadığı için müvekillerimiz bir kez daha tutuklu kaldı. Doğan Satmış'ı dinlediniz, röportaja söylemediklerinin eklendiğini söyledi.

Faraç niçin saatinde duruşma salonunda değildi? Sosyal medya hesabından "bana tebligat vermedi" dedi. Duruşmaların en başında olduğu varsayılan kuvvetli şüphe arttı mı azaldı mı? Yerlerinde yeller esti.

495 gün tutuklu olmayı gerektirecek tek bir gelişme olmadı. Bunu göz önüne alarak müvekillerimizin tahliyesini talep ediyoruz.

17.40

AYM'nin ihlali hakkında konuşan avukat Aynur Tuncel Yazgan'a Mahkeme Başkanı "Telkin ve tavsiyeniz için teşekkür ederiz ama biz o konuda karar verdik" dedi. Yazgan "Ben telkinde bulunmuyorum savunma yapıyorum" cevabını verdi. 

17.15

Duruşma Avukat Kaan Karcılıoğlu'nun konuşmasıyla devam ediyor: İddianamede, gazete satışının yayın politikasındaki değişikliklikle düştüğü söyleniyor. Bu bilginin maddi hataya dayandığı ortaya çıkmıştır. 2015'te gazete satışı yüzde 39 artmıştır. Basın İlan Kurumu'nun iddianameye dayanak gösterilen rakamlarının yanlış olduğunu mahkeme biliyor.

İddiamedeki bir diğer bilgi Vakfın iflasa ve dağılmaya sürüklendiği. Vakfın 31.10.2016 itibariyle alacağının 10 milyonun üstünde olduğu, borçlarının 600 bin olduğu ortaya konmuştur.

Cumhuriyet Vakfı tam olarak vakıf senedindeki gibi hareket etmiştir.

17.05

Sözü Avukat Hafize Sabancı aldı: Cumhuriyet Gaztesi'nde atılan manşetler nasıl ceza kanununa uzaksa, gayrimenkullerin satışı üzerinden bir görevi kötüye kullanma suçlaması da ceza kanununa uzaktır. Vakıflar Kanunu'nun gerektirdiği tüm vecibeler yerine getirilmiştir. Gayrimenkul değer tespiti raporlarının değiştirilmiş olması sonucu değiştiremez. Daha önce de bu dava sonucunun beklenmesi kararından rücu edilmesini (Geriye dönülmesini) istemiştik.

Cumhuriyet Vakfı'nın sorumluluğu Yeni Gün A.Ş.'nin Cumhuriyet'i çıkarmaya devam etmesidir. Yeni Gün A.Ş. batar ve gazete çıkamazsa vakıf görevini yapmamış olur. Kaldı ki vakıf, Yeni Gün A.Ş.'nin ortağıdır.

Gayrimenkullere ilişkin bilirkişi raporu, rücu gerekçesinde de yer aldığı gibi yargılamaya hiçbir katkıda bulunmamıştır.

16.55

Avukat Sadife Karataş Kural konuşuyor: Vakıf davasını beklememe kararı aldınız. Ama bugün Faraç dinlenirken "Siz seçimlere tanık mısınız" diye soru soruldu. Bu basit bir iptal davası gibi ele alınmadı...

Burada bir usulsüzlük var da vakıf ele geçirilmiş ve acayip şeyler dönmüş gibi olay yaratıldı. Hukuk davasının bu davanın içerisinde yer almaması gerekir, bundan rücu etmiş olmanızdan çok memnunuz.

Avukat İlkiz: Benim meslektaşım çok terbiyeli. Sanıklar da Cumhuriyet sanıkları olduğu için terbiyeli. Ama ben terbiyeli değilim. Boya'nın ifadesini suçlamalarını dikkate almamak gerekir. Kendisine CUMOK kordinatörü ismini atamıştır ve Aydınlık yazarıdır. 

"Toplantı yeter sayısı nedir, başkanın oyunun iki sayılmasını anlamı nedir?…" Vekalet oyunun sayılmaması hususu vakıf davasında tartışılıyor. Oysa vakıf seçimlerinde bir hukuksuzluk olmadığı gibi burada tartışılacak husus değildir, ceza yargılamasının işi değildir.

Ayrıca gençlik döneminden beri Doğu Perinçek'in olduğu örgütlerde yer almıştır. Kendisi Cumhuriyet okurlarını temsil ettiğini zannediyor. 
Şimdi karşımıza yazıcılar gibi bir esas hakkında mütalaa mı koyacaksınız?

Faraç 'Kubilay yazım nedeniyle beni attılar' diyor. Cumhuriyet'te çalışmasına son verilmesinin nedeni yazısı değil, bir kadın muhabiri saçından sürüklemesidir.

Açılan hukuk davasının temelsiz kaldığı ortaya çıktı.

Ve CHP'ye seçilmek için, Cumhuriyet'in bir döneminde CHP Genel Başkanının elini öptüğü için. Kubilay yazısı iş akdinin feshinden sonradır. Kaldı ki iş akdinin feshinden sonra Cumhuriyet'te çalışmayan birinin yazısı yayınlanmaz. Binaların ayrılması konusunda Tora beyin söylediği buydu. İş akdinin feshinde ne onların ne de bu davanın sanıklarının aldığı Cumhuriyet terbiyesi bunu söylemeye el vermezdi.

Bize göre bu dava mahkemelerin gereksiz işgalidir. Bizi buraya sürükleyen tek şey, Alev Coşkun'un seçilememiş olmasıdır.

Geldiğimiz noktada Alev Coşkun seçilme imkanı elde edinceye kadar seçimlerin tekrarına kani olacak, seçileceğinden emin olunca gelip oyunu kullanacaktır. Bu vakıf ile oynamaktır.

Bunun tutukluluk sebebi olarak sürdürülmesi de uygun değildir.

16.45

Av Fikret İlkiz: Tanıkların arkalarından konuşmamak için kalmalarını istemiştim. Ama ifadelerine bakınca Erinç ve diğer sanıklar için değerlendirme yapmaya gerek var. Siz mahkeme heyeti olarak 24.7.2017 tarihli oturumda karar verdiniz ve birçok adın dinlenmesine karar verdiniz. O gün dinlenmesi için bir gerekçeniz yoktu bugün hangi gerekçeyi sordunuz. Anladığım kadarıyla Faraç ve Tavşanoğlu'nu tekrar çağırmadığımızdan ötürü onu da dinlenmesine 3 numaralı kararınızda karar verdiniz. Sonra anladığım kadarıyla Boya'yı fark edip dinlenmesine karar verdiniz. Ve bizim karşımıza CUMOK çıktı.

Meslektaşımın da dediği gibi Erinç bize Tavşanoğlu'nun söylediği gibi anlatmadı. Müvekkilim bugün rahatsız olmasa anlatırdı. Demek ki 8 ay önce bugün dinlenen tanıklar konusunda Erinç fikrini ifade etti. Aydınlık gazetesinin aynı gün yazdığı yazıları da sundu.

Bu tanıkları siz seçtiniz, siz getirdiniz. Biz sadece üç tanık talep ettik. Ve bunların adı da çok açık: Savunma tanığı. Madem Türmen'in dinlenmemesi konusunda karar veriyorsunuz. O zaman iddianame yazıları Onal Aydemir'i neden bilirkişi olarak addetti?

16.33: SAVCI TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINI TALEP ETTİ

Savcı: CMK gereğince hukuk konusunda bilirkişi tutulamayacağı gibi tanık dinlenmesi de düşünülemez. Rıza Türmen'in dinlenmesi talebinin reddine karar verilmesini istiyoruz.

Asliye Hukuk'taki Vakıf davasının kesinleşmesi beklenen davanın beklenmesi davayı uzatacağı için reddi talep olunur.

Mahkeme Başkanı: Vakıf davası bir çekişmeyi ortaya koyuyor. Ama bu davanın olumlu olumsuz gitmesi bu davadaki sanıkların beraat ya da hükmü için asli unsur olmayacak. Bu nedenle asliye hukuktaki davanın bekleyici sayılması kararından cayılmıştır.

Avukat Pekin: Biz dava sonucu beklensin talebinde bulunmadık. Savcı Bey çarptırdı. Biz sadece ara kararla ilgili karar vermenizi istedik.

Mahkeme Başkanı (Rıza Türmen'in dinlenmesi konusunda):  Şahıs burada değildir. CMK gereğince tanıklığının yargılamaya esastan ne kadar etki edeceği konusunda tereddütlerimiz var. Burada birçok vekil, AİHM kararları konusunda, AYM ve Basın Yasası konusunda, bizzat siz mesela, gayet yetkin. Sadece kanaatimiz için her şeyi bir kenara bırakıp bir celse uzatmanın usul ekonomisine uygun değil. Burada olsa dinlerdik ama davamızın geldiği aşamada bir takım başka değerlendirmenin kesintiye uğramaması için dinleme talebini reddediyoruz.

Mahkeme Başkanı: Bugüne kadar elde edilemeyen dijital delillerin açılan davanın niteliği çerçevesinde beklenilmesinden vazgeçilmesine karar verdik. 

Açılan davanın mahiyeti klasik örgüt üyeliği davası değildir, bulmayı umduklarımız ilişkiler değildir. Bu nedenle bu evrakların beklenilmesinden vazgeçtik.

Ahmet Kemal Aydoğdu vekili: Bizim açımızdan bu evrakların beklenmesi gerekiyor. Beklenilmesini talep ediyoruz.

Savcı: Soruşturmanın genişletilmesi talebimiz yoktur. Dosyanın kapsamı, toplanan deliller açısından esas hakkında mütalaa için tarafımıza dosyanın tebliği, tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının devamına karar verilmesi mütalaa olunur.

16.25: DURUŞMAYA DEVAM EDİLİYOR

Duruşmaya devam ediliyor.

Av. Tora Pekin: Bize göre çok açık iki husus var:

1- İddianame ve iddianameye konulan bilirkişi raporlarına bakıldığında çok sayıda AİHM kararının buraya konduğu ama tamamının bağlamından koparıldığı görünüyor. Bu nedenle eski AİHM yargıcı Rıza Türmen'in tanıklık yapmasını istiyoruz.

2- Ara kararınızda, bizim tutukluluğumuzun 495. gününde tutuklama gerekçelerinin başında bu vakıf davası var. O dava henüz kesinleşmedi. Bölge istinaf bir karar verdi yargıtay yolu açık olarak, sizin 7 numaralı ara kararınız da açık duruyor. Biz bir hukuk davasının ceza davasının konusu olamayacağını söylesek de, siz tutuklama gerekçesi olarak bunu sundunuz. İkinci talep olarak bu konuyla ilgili ara karar alınmasını talep ediyoruz.

Mahkeme Başkanı: Her iki hususta da ara kararımızı alacağız. İddia makamından iki talep hususundaki mütalaasını soruyoruz.

DURUŞMAYA 15 DAKİKA ARA VERİLDİ

15.54

Av. Belen: Sayın Başkan, Cumhuriyet okuru olan çok sayıda tanığı buraya getirebiliriz ama biz temsil ettikleri konu açısından daha aydınlatıcı olan isimleri ilettik. Bugün yurt dışında olan tanığımızın (Rıza Türmen) da yargılama açısından açıklık getirecek beyanları olabilir.

Bir gazetenin yayın politikasına ne siyasi partiler, ne savcı ne hakimler karışamaz. Ama haberlerde, yayınlarda suç oluşturan bir şey varsa basın yasasındaki süre içinde takip edilebileceğini, o sırada savcı ve hakimlerin görevleri olduğunu ifade ettik. Ama falanca örgüt, siyasi anlayış ya da derneğinin "Atatürkçü değil" ya da "yayın politkası değişti" gibi nitelemelerinin yargılama konusu olamayacağını söylemiştik. Bu nedenle Sayın Türmen'in dinlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Başkan: İki tanığınızın da meslek ve konumları nedeniyle çok değerli şeyler söyledi. Rıza (Türmen) Bey bundan daha fazlasını yapacaksa amenna.

Av. Belen: Kendisiyle ne bildiğini konuşmadım. Ama bu konuda yararlı olacak bilgileri olduğunu düşünüyoruz.

Mahkeme Başkanı Dağ: Yargılamanın geldiği bu aşamada toplanacak daha fazla delil kalmadı. Heyetimizle adli tıbba giden Çetinkaya ve Engin'e ait SIM kartlara ait çözümleme gelmedi. Tanık dinleme olayı bitmiştir. Gelinen aşamada fazla da yapılabilecek bir şey kalmadı. Rıza Türmen'den vazgeçilmesi bizim için rahatlatıcı olur. Böylece biz de adli tıptaki bilgileri davayı uzatıcı aşama olarak görmeyiz. Artık bir sonraki aşamaya ilerlememiz gerekiyor.

Artık savcılık makamının son mütalaasını alabiliriz.

MAHKEME BAŞKANI: TANIK DİNLEME OLAYI BİTMİŞTİR

15.48

Av. Bahri Belen: Gülen hareketi o dönemde hükümetin, toplumun, siyasetin, ekonominin itibar ettiği bir hareketti. Sizden önceki tanık, cemaat ile ilgili ilk gerçek bilgileri Çetinkaya ve Şık'tan öğrendiğini söyledi. Siz bu yazarların 2012-13'te cemaati övücü bir yayınına rastladınız mı? Bütün işçilerin konfederasyon başkanı olarak gözü kulağısınız. Özellikle Çetinkaya ve Şık açısından böyle bir hareket değiştiren tutum var mı?"

Kani Beko: 'FETÖ'ye yakınlık gösteren bir Cumhuriyet'i tanımıyorum. 'FETÖ'yü öven ya da yakınlık gösteren bir cümle dahi okumadım, bilmiyorum.

15.42

Mahkeme Başkanı: 2014'ten sonra gazete yayın politikasında değişiklik olduğu iddia ediliyor. Siz buna bizzat şahit oldunuz mu?

Kani Beko: Kesinlikle böyle bir şey olmadı. Çevremde, sendikamda, ailemde gazete okurlarının azaldığını değil arttığını gördüm. Geleneklerinden taviz vermiş olsaydı DİSK'e bağlı hiçbir kuruma Cumhuriyet giremezdi. Çocuklarıma da mutlaka her haftasonu Cumhuriyet okutuyorum.

15.36

Savunmanın tanığı olarak DİSK Başkanı Kani Beko kürsüye geldi.

Kani Beko: Bu utanç verici bir dava. Cumhuriyet, bu ülkenin bağımsız, demokratik hukuk devleti ilkesini savunan bir gazetedir. 'FETÖ' suçlamalarını kesinlikle kabul edemem, anlamam. 'FETÖ'yü öven bir gazete DİSK'in kapısından bile giremez. Biz Cumhuriyet ile ilgili böyle bir şey duymadık bilmiyoruz. Cumhuriyet bu ilkeleri savunduğu müddetçe biz de Cumhuriyet'i savunmaya devam edeceğiz.

KANİ BEKO TANIK OLARAK DİNLENİYOR

15.30

Altan Öymen, "Kadri Gürsel'i tanıyan ve beraber program yapan bir insan olarak, Gürsel'in örgüte yardım ettiği, programda ya da yazılarında övdüğüne dair bir bilginiz var mı?" sorusuna  "Gürsel'le benzer görüşleri paylaşıyoruz. Hiç bir zaman böyle bir intibaya sahip olmadım." yanıtı verdi.

Üye Hakim: Örgütün eylemlerini H. Çetinkaya'nın ve diğerlerinin yazılarında okuduğunuz yönünde beyanda bulundunuz. 2012-13 sonrasında yayın politikasında bir değişiklik oldu mu? Dündar'ın gelmesiyle yayınlarda tuhafınıza giden bir değişiklik gözlemlediniz mi?

Altan Öymen: Hayır 

15.21

Avukat Bahri Belen: Cemaate yakın bir haber içerik olduğuna dair bir izleniminiz oldu mu? Bunu utanarak soruyorum ama...

Altan Öymen: Öyle bir şey yok!

Mahkeme Başkanı: 'Cumhuriyet eski Cumhuriyet değil' diye düşündüğünüz, konuştuğunuz oldu mu?

Altan Öymen: Hayır. Birçok olayı biz Cumhuriyet'ten öğrendik. İktidarın baskısı nedeniyle yazılamayanları yazan az sayıdaki yayından biri ve hatta bu yayınların başında geliyor.

15.15

Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet ile yazarlık ilişkiniz ne zaman tamamladınız?

Öymen: '81'de Milliyet'e geçtim. O dönem Nadir (Nadi) Bey hayattaydı, Vakıf yoktu ama teşebbüsü vardı. Yöneltilen iddialar akıl alacak gibi değil. Cumhuriyet öncelikle Atatürk'e bağlıdır. 1924'ten beri zaman içinde çok şey olmuştur ama bu değişmemiştir. Atatürkçülüğün yanlış kullanımına da karşıdır. 'Bu Atatürkçülükse ben Atatürkçü değilim' sözü Nadir Nadi'ye aittir. Ben örgütün birçok eylemini Cumhuriyet'ten öğrendim. Hikmet Çetinkaya'nın yazılarından, Ahmet Şık'ın "İmamın Ordusu" kitabından. Cumhuriyet öncelikle demokratik değerlere, Atatürkçülüğe, laikliğe bağlıdır. 

15.06

Öğle arası sona erdi. Savunmanın tanığı Altan Öymen dinleniyor.

Altan Öymen: Cumhuriyet, malum 1924'ten itibaren çıkıyor, babamın da gazetesiydi. O da yazardı. Ben de 1945'ten beri okuru sayılırım. Gazeteciliğe başladıktan sonra '70'li yıllardan itibaren Cumhuriyet'in birinci sayfasının yazarlığını yaptım.

'71'de milletvekili olana kadar ön sayfada yazmaya devam ettim. 80'de askeri yönetimde parlamento tasfiye edildiğinde ben de yasaklılar arasına girdim. O zaman yine gazeteye döndüm.

ALTAN ÖYMEN İFADE VERİYOR

13.45

Duruşmaya öğle yemeği için ara verildi. Aranın ardından savunma tarafının çağırdığı tanıklarla devam edilecek.

DURUŞMAYA ARA VERİLDİ

13.40

Turhan Günay da Namık Kemal Boya'ya cevaben söz aldı: Tirajların artması haftada iki gün kitap verilmesi nedeniyle artmıştı.

Av. Tora Pekin: Görgüye dayalı tanıkların olup olmadığı hususunu tiraj meselesinden görebilirsiniz. "8 bine indi, sonra 100 bine çıktı" dendi ama Basın İlan Kurumu'na bakın. Ne 8 bine indi, ne 100 bine çıktı... Bu nesnel veri. Bu tanık beyanıyla nasıl değişebilir.

Eğer suçlama 220/7 ise, yargılananların terör örgütü yöneticilerinden talimat aldığına dair bir tanıklığınız var mı?

Pekin: "Fakirhaneme malikane dediler" haberinde bir siyasetçinin Gülen'i ziyaret ettiği anlatılıyor. O siyasetçinin adını söyler misiniz?

Boya: Yazının başlığını hatırlıyorum, içeriğini hatırlamıyorum.

Pekin: O kişi Berat Albayrak.

Avulat Bahri Belen soruyor: 2014'te boykot kararının oy birliği ile alındığını söylediniz. Kaç kişiyle alındı bu karar?

Boya: 100 kişi.

Belen: Türkiye'de kaç CUMOK var?

Boya: Bilmiyorum.

Belen: 2003 yılında gazete 33 bin ortalamaya düştüğünde gazete başında kim vardı?

Boya: İlhan Selçuk

Belen: Gazetenin geçirdiği iflas davası dönemini hatırlıyorsunuz. Gazete yönetiminde kim vardı?

Boya: İlhan Beyin olup olmadığını hatırlamıyorum.

Belen: İlhan Bey, Uğur Mumcu, Cüneyt Arcayürek var ve sonra Alev Coşkun da dahil oldu.

Belen: Burada yargılananların ne zamandır gazetede olduğunu hatırlıyor musunuz?

Boya: Personel müdürü değilim hatırlamıyorum. Ama bana hakaret dolu tivitlerinden Akın Atalay'ı biliyorum.

Belen: Ben söyleyeyim. Akın Atalay 1990'da iflas sürecinin ardından yeni kurulan gazetede başlayıp ölümüne kadar İlhan Bey ile çalıştı.

Boya: İlhan bey iyi bir insandı ama kişiler hakkında yanılmış.

13.30

Namız Kemal Boya'nın sözleri üzerine Aydın Engin müdahale ederek söz aldı.

Aydın Engin: Desteksiz atılan bazı cümleler nedeniyle söz almak zorunda kaldım. Sanırım heyetiniz de ilgileniyor CUMOK ile neden bilmiyorum. CUMOK daha CUMOK olmadan tohumlarının atıldığı dönemde ben görevlendirildim. İlhan Abi espriyle "CUMOK'un kurucusu Aydın Engin" derdi. Kurucusu değilim ama ben sadece gazeteyi temsil ettim.

Boya "İlhan Selçuk'un gazeteden kovduğu Aydın Engin" dedi. Bilmeden, içinden geçenlerle tanıklık yapmak bir avukat için çok acı. Ben İlhan Selçuk döneminde yazıişleri müdürlüğü yaptım, anlaşarak içeride çalışmak istemediğim için ayrıldım. 2002'de İlhan Selçuk, herkesi toplayarak "Artık milliyetçi çizgi izleyeceğiz" dedi. Ben de "milliyetçi değilim" dedim ve istifa ettim. İlhan abi beni kovmak şöyle dursun "Beni çiğnemeden çıkamazsın" dedi. Üstelik bu istifanın ardından yine İlhan ağabey gazetenin başındayken, 2006 ya da 2007'de yeniden gazeteye gelmemi istedi. Ben reddettim.

Yemin etmiş bir tanığın gönlünden geçenleri objektif gibi anlatması kabul edilebilir değil. Kendisi CUMOK kurucusu diyor, kendisi gazete okuyucularını temsil etmiyor. Buraya 5 kişiyi okuyucu diye getirse haber değeri taşır.

13.20

Namık Kemal Boya'nın tanıklığı sürüyor:

2014'te 27 Mayıs'ın yıl dönümünde gazetede haber çıkmaması dikkatimi çekti herkese mail attım. '27 Mayıs devriminin getirdiği kazanımların bize katkısını biliyoruz tek satır bile olmamasını garipsedik' diye yazdım. Bazı yayın değişiklikleri de oldu. Bazı haberlerin logonun üstüne çıkması ya da Gülen ile yapılan "Fakirhane" haberi gibi olaylar yaşandı. Bunlarla ilgili ufak tefek görüşmelerimiz olsa da çözüm olmadı. 2014 Eylül'ünde temsilcilerle toplanarak boykot kararı aldık ama bu durumda çalışan arkadaşları zor duruma düşürecek diye esneterek Bilim ve Teknik'in yayınlandığı Cuma günleri dışında genel boykot düzenlenmesine karar verdik. Herkes eline aldığı gazetenin kendini temsil etmediğini söylüyordu. Bu tüm okurlarda benzer tepki oldu. 2014'te başlayan bu boykot ile bazı etkilenmeler oldu ama yeni yönetimler ve yeni çalışanlarla değişim devam etti. Gazete 1924'de Mustafa Kemal Paşa emriyle kurulmuştu. Cumhuriyet'i savunmayanlar Cumhuriyet adını da kullanamaz.

Başkan: Mumcu öldüğünde gazetenin tirajının 19 bin olduğunu söylüyorlar.

Boya: Şaşırtıcı bir durum.

Başkan: CUMOK'uk yayın ve genel yayın yönetmeni üzerinde istişare hakkı var mı?

Boya: Konuşacağımız zamanlarda İlhan Selçuk ve Alev Coşkun ile görüştüğümüz oldu ama böyle bir yetkisi yoktu. Ama özellikle 2013'ten sonra böyle bir istişare de olmadı çünkü önce CUMOK'a savaş açtılar. İlanlarımızı engellediler. "Sadece etkinlik, kahvaltı ilanları vereceksiniz" dediler ama biz görüşlerimizi de açıklayan bir grubuz.

Başkan: Gazete mali olarak zor durumdayken CUMOK bir araya gelme, destek verme çabasına girmez mi?

Boya: Gazete eğer Cumhuriyet duruşunu savunmazsa… Aldığınız mal bozuk çıkıyor öyle düşünün. Logonun üstüne Gülen'i koymuşlar. Atatürk'ün olması gereken yere. İnfial yarattı bu.

Üye hakim: Aydın Engin'i İlhan Selçuk'un uzaklaştırdığı söyleniyor. 

Boya: Ben birkaç kişiden "Kapıdan içeri girmeyecek" dediğini duydum.

13.10

Mahkeme Başkanı: Bize CUMOK'tan bahsedebilir misiniz? Tanıklık kavramı içinde okumaktan ziyade anlatımlar önemli. Metinden okumazsanız seviniriz.

Namık Kemal Boya: 1995 yılı sonunda okurlar arasında bir toplantı yapıldı ve sonucunda beklenenin çok üstünde insan katıldığı için Cumhuriyet okurunun bir gücü olduğu nedeniyle insanlar toplantıları sürdürmeye karar verdiler. Toplantıların amacı gazetenin savunduğu Cumhuriyet ilkeleri, ülkenin kalkınması, rehafa erişmesi, aydınlanma devriminin devam etmesi ve laikliğin devam etmesi, ülkenin yararına gördüğümüz kişileri desteklemek, şer gördüklerimize karşı tutum almak, değerlerine sahip çıkıp eksik gördüklerimiz durumlarda eleştirmek…

1996'da başladı 2003'te gazete satış ortalamasının 33 bine düşmesi üzerine yeniden ateşlenerek devam etti. İlhan Selçuk ve Alev Coşkun ile görüştük. Herkes gazetenin desteklenmesini savundu. Selçuk "Sen ne diyorsun bu işe 68'li" dedi. Ben 68'liler derneğinin kurucu başkanıyım. Çalışmalarımızla gazetenin tirajını 100 bine ulaştırdık.

21 Mart 2008'de İlhan Selçuk ve Türkan Saylan'ın gözaltına alınmasıyla başlayan süreçten ben de 2009'da nasibimi aldım. 2013'te bugün sözü geçen yönetim değişiklikleri ile okuyucu arasında değişim oldu. Verdiğimiz ilanlara müdahale edildi biz de ilan vermekten vazgeçtik.

NAMIK KEMAL BOYA'NIN TANIKLIĞINA GEÇİLDİ

13.03

Mahkeme Başkanı: Can Dündar size belli bir şekilde haber yazmanızı telkin etti mi?

Tavşanoğlu: Hayır.

Pekin: Bir gazetecinin Penisilvanya'ya gitmesini kesinlikle suç olduğunu düşünmüyorum. Ama bu konuyla ilgili Orhan Erinç size bir şey dedi mi?

(Tavşanoğlu Erinç sorusuna cevap vermedi) 

Pekin: Kendisi bana "gitmesen iyi olur" dediğini aktarmıştı. Gelince kendisi de burada sorar.

Savcı: 'Cumhuriyet gazetesini batıran ekip olarak tarihe geçecekler' demişsiniz. Ne demek istediniz?

Tavşanoğlu: İdeolojiyi sulandırırsanız tiraj da düşer. Bunu söylemek istedim.

Leyla Tavşanoğlu'dan sonra Namık Kemal Boya'nın tanıklığına geçildi, kürsüye gelmesi bekleniyor

12.50

Leyla Tavşanoğlu tanık olarak dinleniyor. 

Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet'te ne zaman çalıştınız, ne zaman ayrıldınız, neden ayrıldınız ve nasıl ayrıldınız?

Leyla Tavşanoğlu: Fikir uyuşmazlığım olsa dahi hiçbirinin terör bağı olduğunu düşünmek bile istemem. Gazetenin benden sonraki işleyişi konusunda söyleyeceğim hiçbir şey yoktur. Yargılananlar gazeteci ve hukuk insanıdır.

2014'te Gazeteci ve Yazarlar Vakfı beni ve başka gazeteci ile akademisyenleri davet etti. Vakıf ve gazete yönetiminde olan İbrahim Yıldız'dan izin aldım. Gülen de oradaydı. Sonra yazmaya değer haber görmedim ondan yazmadım.

Can Dündar'ın gelmesinin ardından gazetenin ideolojisi sulandırıldı gibi bir izlenim yaratılmaya çalışıldı.

LEYLA TAVŞANOĞLU TANIK OLARAK DİNLENİYOR

12.45

Faraç: Ben Cumhuriyet'te yurt haberleri servisi şefiydim. Gazetenin ortasında çok sıkışık bir yerde çalışıyordum. Gazete ana binası tıkış tıkıştı, gazetenin bitişiğinde de iki ayrı bina da vardı. Oda sıkıntısı olduğu için bana oda tavsiye ettiler.

Pekin: Sizin dışınızda gazete ana binası dışına gönderilen başka yazar var mı?

Faraç: Yazarların çoğu dışarıdan yazıyor. Bilmiyorum gönderildi mi. Bana oda vermişlerdi.

Pekin: Bu olay gerçekleştiğinde İlhan Bey hayatta mıydı?

Pekin: Sorumun sebebi şudur: Kendisi gazeteden gönderildi. Sebebini açıklamak istemedi. Dava konusunu ilgilendirmediği için önemi yok ama tecrit edildi gazetede. Bu dönemde İlhan Selçuk hayattaydı. Bu İlhan Selçuk üzerinden kurduğu tüm gerekçeleri çürüttüğü için söylüyorum.

Avukat Rahşan Karabulut Mehmet Faraç'a soru yöneltiyor: Bilirkişi raporlarına baktığınızı, gazetenin zarara sokulduğunu söylediniz. Nerden baktınız?

Faraç: Dosyadan baktım.

Karabulut: Ankara taşınmaz mahkeme dosyasına iki gün önce eklendi. Biz iki gün önce haberdar olduk. Kendisi ise önceden baktığını söylüyor.

Faraç: Cumhuriyet'te en sıkıntılı yazıları yazan bendim. Cumhuriyet'te kimse beni tehdit etmedi, sansür etti.

12.35

Avukat Bahri Belen: Tanıdığım herkese sayın derim ama tanıklıktan beklenen bilgi ve olaya ilişkin cevaplar vermediğiniz için sadece Mehmet Faraç diye soracağım. Faraç, gazete iflas davası döneminde yönetimde kimler vardı?

Faraç: İlhan Selçuk, Alev Coşkun, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç.

Belen: Uğur Mumcu da var mıydı?

Faraç: Bilmiyorum.

Belen: Vardı.

Belen: Cağaloğlu'daki gazete mal varlığının 20 milyon olduğunu söylediniz doğru mu?

Faraç: Hepsi 20 milyon değerindeydi.

Belen: Erinç'in gazeteye ne zaman girdiğini ve İlhan Selçuk ile dostluğunu biliyor musunuz?

Faraç: Ben İstanbul'a geldiğimde Erinç genel yayın yönetmeniydi.

Belen: Orhan Erinç, İlhan Bey zamanında da vardı, sizden evvel de vardı. Sizce İlhan Selçuk, tüm gazetenin ideolojisini değiştirdiğini söylediğiniz Erinç'in niyetini anlamayacak zeka düşüklüğü mü vardı?

Belen: İşten çıkarılınca gazeteye dava açtınız. Kaç yıl sürdü?

Faraç: 5 yıl.

Tora Pekin: 2009 senesinde gazete binasının tamamen dışında başka büroda çalışmanız istendi. Oraya geçtiniz. Nedenini anlatır mısınız?

Faraç: Böyle tuzak sorular yakışmıyor.

Pekin: Soru çok açık. Size basitleştireceğim. Önceki çalıştığınız bölüm neredeydi, sonra çalıştığınız nerdeydi?

Pekin: (Mahkeme başkanı müdahale ediyor) Doğru cevap verirse göreceksiniz efendim.

12.15

Tutuksuz sanıklardan Turhan Günay söz aldı: "Dikkat ediyorum tüm tanıklar Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk'u anıyor. Mumcu öldürüldüğünde milyonlar yürüdü ama o dönemki tirajı biliyorlar mı? 19 bindi. Mumcu ve Selçuk'un anısına sığınmaktan vazgeçilmesini istiyorum.

Avukat Tora Pekin söz aldı: Biz Faraç'ı dinlenmenin anlamlı olmayacağını söylemiştik ama siz tercih ettiniz. Gördünüz de zaten. Burada gazete yöneticilerimize, çalışma arkadaşlarımıza yaptığı rezillikleri kendisine iade ediyorum. Bu tanıklık rezilliktir. 

Tora Pekin Faraç'a soruyor: Cumhuriyet'teki göreviniz sona erdiğinde yönetim kimdi?

Faraç: İbrahim Yıldız Genel Yayın Yönetmeni. Çetinkaya ve Erinç Başkan ve Başkan Yardımcısıydı.

Tora Pekin: Kendisi söylemek istemiyor ama Alev Coşkun başkan yardımıcısıydı... Alev Coşkun'un adını başkan yardımcısı olarak anmayı reddettiğini gözünüzle gördünüz. İfade verdiğiniz dönemde hangi gazetede yazıyordunuz?

Faraç: Aydınlık.

Pekin: Tirajın 8 bine düştüğü bilginizin kaynağı nedir? Elinizde belge var mı? Yoksa bu bir söylenti mi?

Faraç: Reklam ajansı.

Pekin: Galiba belge yok?

Faraç: Saçma sapan konuşmalarla bölmeyin.

Pekin: Cumhuriyet'ten Penisilvanya'ya giden bir muhabirden bahsettiniz. Kimdir o?

Faraç: Gazetelerde, televizyonlarda TUSCON'un peşine muhabir gönderildiği için Cumhuriyet yazarı istifa etti. Leyla Tavşanoğlu'nun Penisilvania'ya gönderildiğine dair onlarca haber geçti.

Pekin: O dönem gazetenin yönetimi kimdi?

Faraç: Bir şey söyleyeyim mi?

Pekin: Söyleyin ismi söyleyin... Cumhuriyet gazetesinin o günkü genel yayın yönetmeni, bugün yargılanan Hikmet Çetinkaya, Akın Atalay ve Orhan Erinç'in göreve getirdiği İbrahim Yıldız'dı. Gazetelerde genel yayın yönetmenlerinin ne kadar fonksiyonu var? Arkada icra kurulu ve vakıf var... Genel yayın yönetmeni 'Hadi Pensilvanya'ya git' diyemez, vakıf kararıdır bu.

12.03

Mahkeme Başkanı: Can Dündar mı yönetiyordu?

Faraç: Hayır burada yargılananlar yönetiyordu. Çok ilginç olan ise o dönem yayın yönetmeni İbrahim Yıldız'dı.

O köşe o gün kaldırıldı ve çok ilginçtir, sonra Can Dündar gazetenin başına geldi. Çektiği film Atatürk'ü aşağıladığı gerekçesiyle kamuoyunda tepki çeken insan, Atatürk'ün kurduğu gazetenin başına geçiyor. Cumhuriyet'in ideolojisine, Vakıf Senedi'ne tamamen ters insanları gazeteye dolduran, yazarını da Pensilvanya'ya gönderen... (Bu arada salondan müdahalaler oldu)

Faraç: Tarafsız konuşuyor, namuslu ahlaklı konuşuyorum. Sizin tavrınız beni ilgilendirmiyor.

Gazetenin bir yazarını Gazeteci ve Yazarlar Vakfı'na gönderen, Zaman ile aynı manşetleri atan mekanizmanın başındaki adam Orhan Erinç. Gazetedeki ideolojik dönüşüm buradaki yargılananların yöneticiliğinde gerçekleşti. Bizleri tasfiye ettiler, düşünce özgürlüğü sadece Fathullahçı gazeteler kapatılmasın derken mi düşünce özgürlüğü... Nerede bizim düşünce özgürlüğümüz?

11.59

Burada ben Cumhuriyet Gazetesi Fethullahçılarının arasına girdi örgütlendi diyemem. Ama icra kurulunun Fethullahçıları savunduğunu gördüm. Zaman gazetesinin bile özgürlüğünü savunan bir yönetim, Kubilay'ın ölümü üzerine yazılan yazıyı sansürledi.

Bir terör örgütünün gazetelerine yönelik operasyonlara militanca karşı koyma, miitanca savunma… Bunlar Cumhuriyet'i bir ay bile okumuş insanların aklına sığdıracakları durumlar değil. Cumhuriyet'teki ideolojik dönüşümün sadece yöneticiler tarafından yönlendirilmediğine dair bir kuşku ortaya çıkar ama bu kuşku çok tehlikelidir. Ülkenin bölünmesine karşı hassasiyetleri olan insanların gazeteden gitmesi, sadece onların iradesiyle tasfiye edilemeyeceğini düşünmeme neden oldu. Atatürkçüler arasında infiale dönüştü. Ben de filme bakıp "Bu filmle Atatürk'ün başına çuval geçirilmiştir" dedim. Ertesi gün köşem kapatıldı. 

11.54

Uğur Mumcu, Abdullah Öcalan'ın devlet bağlantılarını yazacağını söyledikten sonra öldürüldü. PKK öldürdü demiyorum ama onu öldürenler dışarıda. Bugün bir Cumhuriyet yazarı Kandil'e gidip röportaj yapıp "Yere izmarit bile atmıyorlar" diye manşet atabiliyor... Zaman gazetesiyle aynı manşetler atılıyor burada. Fethullahçı Gladyo diye kitap yazan bir yazarın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın toplantısına katıldığını görüyoruz, ertesi gün Zaman'da Fethullahçılara "terör örgütü diyemem" diyor...

Twitter'da Zaman gazetesine ve Fethullahçılara gövdesini siper edenlerin başında Cumhuriyet Vakfı İcraa Kurulu Başkanı Akın Atalay geliyordu. Bence toplumu birbirine düşürmediği sürece cemaatler tarikatlar gazete çıkarır...

Ama devletin için sızmış bir örgütün, İlhan Selçuk'un ölümüne sebep olan bir örgütün yayın organlarının avukatlığını cansiparene bir şekilde yapması beni üzmüştür. Üzdü, çünkü o gazeteyi var eden, ayakta tutan insanlardan biri benim.

11.50

Gericiler tarafından ailesi ve kendisi yıllarca tehdit edilmiş biri, gelip gericilerin katlettiği Kubilay ile ilgili bir yazı yazdığı için tazminatsız kapının önüne konuyor...

Bence İlhan Selçuk'un ardından Cumhuriyet'te düşünce özgürlüğü kalmadı.

11.40

Mehmet Faraç: 2010 yılında bugün bu davada yargılanan kişilerin talimatıyla işten çıkarıldım. Bunun nedeni Kubilay’la ilgili bir yazının sansürlenmesini protesto etmemdi.

O dönem CHP’de Baykal’dan sonra dönüşüm oldu. O dönüşüm içerisinde, parti tabanının baskısıyla ve ben Cumhuriyet’in bir yazarı olarak CHP PM’ye seçildim. Bu durum Cumhuriyet’te bazı kesimlerin tepkisini çekti. "Cumhuriyet çalışanı siyasetçi olur mu?" diye yazdılar.

O dönem CHP’de vekil ya da görevli olan 6 kişi daha yazıyordu ama tek bana operasyon yapıldı. Kıskançlık olarak açıklayabileceğim acayip bir tepki oldu. Gazeteden sonra partide de altımı oydular.

11.34

Mehmut Faraç: Ben tanık olmak için başvuruda bulunmadım, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla geldim. Tanık olmamın nedeni Cumhuriyet ile ilgili yazdığım yazılar. Bu konuda bazı çevreler Cumhuriyet’i şikayet ettiğim gibi mesnetsiz suçlamalarda bulundu. Hayatım boyunca kimseyi şikayet etmedim Açık açık yazdım, ihbar kabul eden ediyor 18 yaşımda Cumhuriyet'e girmiş çok genç bir muhabirdim.

11 yıl sigortasız çalıştım sonra merkeze çağrıldım. Ardından köşe yazarı oldum. Benim gibi taşradan gazete yönetimine giren az sayı kişi var. Benim ailem Adalet Partili. Cumhuriyetle tanışınca Atatürk’ün ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Cumhuriyet’te gazeteciliği öğrendim, siyasal anlamda geliştim.

11.30

Eski Cumhuriyet Yazarı Mehmet Faraç tanık olarak ifade vermek üzere kürsüye geldi.

Mehmet Faraç: Cumhuriyet savcısının tanık olmam talebi nedeniyle buradayım. “Cumhuriyet’i şikayet etti” gibi mesnetsiz suçlamalar olmasın.

MEHMET FARAÇ İFADE VERİYOR

11.17

Mahkeme başkanı Namık Kemal Boya, Leyla Tavşanoğlu ve Mehmet Faraç'ın tanık olarak ifade vermek üzere salonda bulunduğunu söyledi.
Avukatların talebi üzerine tutuksuz sanıklar avukatlara yakın olabilecekleri tutuklu sanıkların olduğu bölüme alınıyor

11.15

Duruşma başladı. Avukat Leyla Han Tüzel 3 avukat sınırlandırılmasının kaldırılmasını istedi. Savcılık talebin reddi yönünde görüş bildirdi.

DURUŞMA BAŞLADI

10.26

İzleyiciler, duruşma salonuna alınmaya başlandı. Silivri’deki büyük duruşma salonunda gazeteciler, yargılanan meslektaşlarına yakın sıralar boş olmasına rağmen en uzak köşeye yerleştirildi. Gazeteciler, “Mahkeme heyetini, yargılananları, tanıkları, kimseyi göremiyoruz. Neden boş sıralara gazeteciler değil de jandarma görevlileri oturuyor” diye itiraz etti.  


ÇGD: GAZETECİLER REHİN ALINIYOR

Cumhuriyet davasına ilişkin bir açıklama yayımlayan Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) “Onlar çocuklarına onurlu bir gelecek bırakacak ya siz?” diye sordu. 

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Dava kapsamında meslektaşlarımıza yöneltilen suçlamalar, tamamen gazetecilik faaliyeti olup, iddianamede de delil olarak ağırlıkla haberler ve Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasına ilişkin savcılığın kendinden menkul yorumları yer almaktadır. Her gazetenin yayın politikasının, o gazetenin varlık nedeni olduğunu bilmeyenler, gazeteciliği ya ‘havuz medyası’ üzerinden tanımlamakta ya da bugüne kadar Resmi Gazete dışında bir gazete okumamış olmalılar. Yakın zamanda Deniz Yücel’in tahliyesinde de gördüğümüz gibi, mevcut iktidarın siyasi ikbaline göre meslektaşlarımız rehin alınmakta ve yargılamaları pazarlıklarla yürütülmektedir. Her değeri pazarlık konusu yapanların idrak etmesi zor olsa da, haber alma hakkı yolunda habercilik yapan gerçek gazeteciler için en önemli değer kalemini satmadan onurlu yaşamaktır.” (MEDYA SERVİSİ)


DAVANIN GEÇMİŞİ

Mahkeme heyeti, 25 Aralık 2017’de görülen beşinci duruşmada verdiği ara kararında her “sanık” için 3 avukat sınırlaması getirmişti. Avukatlar Fikret İlkiz ve Bahri Belen, mahkeme heyetinin tarafsızlığını yitirdiğini belirterek reddi hâkim talebinde bulunmuştu. Ara kararda söz konusu talebin, bir üst mahkeme tarafından değerlendirileceği bildirilmişti.

5. duruşmada Ahmet Şık, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in “Türkiye’de nüfusa oranladığımızda yüzde 8 civarında kişi şüphelidir” dediğini hatırlatarak iktidara yönelik olarak birtakım eleştirilerde bulunmuştu. “Ülkenin yüzde 15’ini şüpheli, terörist olarak gören bir iktidar, terörist iddiasını akıl almaz suçlamalara dönüştüren bir yargı var” diyen Şık'a Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ’ın yanıtı “Böyle devam edersen keserim. Bu savunma değil. AKP iktidarını gidin milletvekili olup eleştirin” olmuştu. Dağ, daha sonra sözlerine “Bu siyasi bir davadır” diye devam eden Şık'ı salondan çıkarmıştı.

Akın Atalay ve Murat Sabuncu da Ahmet Şık’ın duruşma salonundan çıkarılmasına tepki göstermişti. Her iki isim de savunma yapmayacaklarını vurgulayarak Şık'ın yanına gitmek istediklerini belirtmişti.

SÜREÇ NASIL İLERLEDİ?

“PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir oldukları” iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında 31 Ekim 2016’da  gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile  Kadri Gürsel, Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Turhan Günay, Bülent Utku, Önder Çelik ve Hakan Kara, 4 Kasım 2016’da tutuklandı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Akın Atalay da, Almanya dönüşü sonrası çıkarıldığı mahkemece 12 Kasım 2016’da cezaevine gönderildi.

Gazete muhabirlerinden Ahmet Şık, 31 Aralık 2016’da sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımlarda “FETÖ progpagandası yaptığı” iddiasıyla tutuklandı. Şık hakkında ileri sürülen iddialar, kamuoyunda tartışmalara neden oldu. Şık'ın dosyası daha sonra Cumhuriyet davası ile birleştirildi.

Karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri Bülent Utku ve Önder Çelik, vakfın Danışma Kurulu Üyesi Avukat Mustafa Kemal Güngör, Okur Temsilcisi Güray Öz, Köşe Yazarı Hakan Kara ve Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay 5 gün süren ilk duruşmada 29 Temmuz’da, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel ise davanın 24 Eylül’de görülen üçüncü duruşmasında tahliye edilmişti.

“Mor Beyin” programının altına yerleştirilen programları kullanmaları nedeniyle iradeleri dışında ByLock IP’lerine yönlendirilen 11 bin 480 kişiden biri olan muhasebe çalışanı Emre İper ise tutuklululuğun 267. gününde tahliye edildi.

Davada, Twitter’da “Jeansbiri” adlı hesabı kullandığı iddia edilen Kemal Aydoğdu da tutuklu bulunuyor.

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ile yazarlar Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya da tutuksuz yargılananlar arasında.

İDDİANAME ÇÜRÜTÜLDÜ AMA...

Gazete çalışanlarına yönelik iddianame, tutuklamalardan 5 ay sonra hazırlandı. Gazeteye yönelik soruşturmayı başlatan, ancak daha sonra hakkında ‘FETÖ’ davası açılan Murat İnam’ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı. Davanın ilk duruşmasında Cumhuriyet çalışanları ve avukatlar tarafından çürütülen iddianamede, Mehmet Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçmalasıyla ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.

Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik’in ise “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlamasıyla ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi. 

Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya’nın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlamalarıyla ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istenirken Ahmet Şık’ın ise “PKK ve DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçlamasıyla 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapsi talep edildi. (MEDYA SERVİSİ)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa