20 Ağustos 2017 01:10

Bosna'da savaş bitti, yüzleşme ve adalet arayışı sürüyor

Meltem Akyol, Srebrenitsa katliamından sağ kurtulan Nedzad Avdic'le konuştu.

Paylaş

Meltem AKYOL
Saraybosna

Bosna... Ülke koca bir mezarlık adeta... Savaşın üzerinden geçen 22 yıla rağmen acılar hâlâ taze, yaralar kanamakta. 

Tarihler 1992 yılının Mart ayını gösterdiğinde, Bosna’da büyük bir iç savaş yaşandı. Sovyetler Birliği dağılmıştı, Bosna Hersek referandum sonucunda bağımsızlığını ilan etmişti. Ve Sırp güçleri başkent Saraybosna’yı ablukaya aldı, saldırılar başladı... 3 yıl boyunca süren kuşatmada yüz bini aşkın insan öldü, milyonlarcası yerini, toprağını terk etti. Anlatılacak çok şey var. Örneğin Sadece Srebrenitsa’da 11 Temmuz 1995’te başlayan kıyımda 8 bin 372 Boşnak katledildi. 

Bu rakamların farkındalığıyla, bir grup gazeteci ile birlikte gittiğimiz Saraybosna’da Srebrenitsa’ya doğru yol alıyoruz. Belki bu tarihi bildiğimizden, belki de değil... Ama bu coğrafyanın üzerinde derin bir keder var sanki, yol boyunca bize eşlik eden. Gazeteci Merdijana Sadoviç de bizimle, katliam coğrafyasında yol alırken bilgiler veriyor. Sırp bayrakları dalgalanıyor geçtiğimiz bölgelerde, günlerdir kaldığımız Saraybosna’da hiç bayrak görmediğimi fark ediyorum sonra. 

GÖZÜNÜZÜN GÖREBİLDİĞİ HER NOKTA MEZAR TAŞI

Srebrenitsa’da, Avrupa’da 2. Dünya Savaşı sonrası ilk soykırım olarak da nitelenen katliamın tanıkları ile görüşeceğiz, anıt mezarı ziyaret edeceğiz. Öyle de yapıyoruz. Görüşmeler, ziyaretler, yoğun bir program var. Anıt dediğimiz bölgede, gözünüzün görebildiği her nokta mezar taşı. Srebrenitsa’da katledilen 8 bin 372 kişiden 6 bini yatıyor burada. Henüz bulunamayan 2 binin üzerinde insan var. Bulunamayan... Kemikleri... Ne kadar tanıdık geliyor diye düşünüyorum o arada... Buradan katliam fotoğraflarının gösterildiği Soykırım Anma Müzesi’ne geçiyoruz... Sonra da katliamdan sağ kurtulmuş Nedzad Avdic ile buluşuyoruz. 

HAZIR MIYDIK?

Biz yemek masasındayken giriyor içeri Nedzad Avdic. Masamıza oturuyor, dostça selamlıyor. Anlatmaya başlıyor hemen, başlamadan da uyarıyor: “Ben şimdi 10 dakika diye başlarım, 2 saat sürer. Ama isterseniz 2 gün de bir ay da anlatırım. Hazır mısınız?​”  Hazır mıydık bilmiyorum, ama ‘hazırız’ dedik. O anlatırken yaşadığımız topraklar geçti aklımdan. İtiraf etmeliyim ara ara da, yeterince acılı bir coğrafyadan geldiğimi, orada ne işim olduğunu düşündüm. Ağlamak mı, hiç ağlamadık, sanırım Nedzad Avdic’in anlatımı nedeniyle. Sadece birkaç kez gözleri doldu, sesi boğazına takılı kaldı sanki. O zamanlarda ne söylemek istedi bilemiyoruz, ama kısacık susmaları çok şey anlattı bize. Ve siz bu yazı boyunca onun bize anlattılarının çok azını, bazen onun ağzından, bazen benim aktarımımla okuyacaksınız. Ve şunu söylemeliyim ki, dünyadaki bütün katledilenler ve katledenler birbirine benziyor. Hikayeleri de... Şunu da eklemeliyim ki adalet ve yüzleşme gerçekleşmeden gerçek bir barışa ulaşmak mümkün olmuyor. Nedzad’ın anlattıkları da bunu doğruluyor. Ama umut var, umut biraz sonra okuyacağınız gibi  Nedzad’ın ve Bosna’nın nefretle büyümeyen çocuklarında....

SON SIĞINAK: SREBRENİTSA

Nedzad Avdic 1995’te 17 yaşında. Liseye henüz başlamış. Aslında Vlasenica’dan... Bizim Srebrenitsa’ya giderken içinden geçtiğimiz bir yermiş burası. Saldırılar başlayınca kaçarak Srebrenitsa’ya sığınmışlar, takvimler ’93’ü gösterirken. Annesi, babası ve 3 kardeşi ile birlikte. Biz, ‘neden oraya’ diye düşürken o yanıtlıyor aklımızadan geçeni anlamış gibi: “Srebrenitsa Birleşmiş Milletler (BM) kuvvetleri tarafından ‘koruma’ altında. O nedenle oraya gittik.” Koca bir mülteci kampı gibi şehir... Öyle anlatıyor... 

ÖLÜMLERE ALIŞMAK...

Sonra saldırılar ve dolayısıyla kaçış başlıyor. Annesi ve kız kardeşleri bir yöne, Potoçari’ye, o ise babası ile başka bir yöne, Tuzla tarafına (Tuzla Bosna’da bir kanton) kaçıyor. Tuzla’ya gideceklerle buluşuyorlar.  Yaklaşık 10-15 bin kişi var. Çoğu erkek çocukları ve onların babaları. Bombalar patlıyor yanı başlarında ve o kargaşada babasını kaybediyor, Nedzad Avdic. Babasını bulamayınca kafile ile birlikte kaçmaya devam ediyorlar. Yollarda yaralılar, ölüler... Ormanın içine kaçıyorlar. Bu arada Sırp askerlerin sesi yükseliyor derinlerden, çağrı yapıyorlar: ‘Teslim olun!’ Eğer teslim olurlarsa onlara iyi davranacak ve öldürmeyeceklermiş. Bütün bunları anlatırken arada şunu söylüyor Nedzad Avdic: “93 yılında benim köyüm komple yakılmıştı, çok insan öldü, buna alıştım, ölüme alıştım ama ’95 yılında olanlara yine de kimse hazır değildi.” Ve insanlar Sırp askerlerin çağrısına uyarak yola çıkıyorlar. 

‘İNSANLAR KENDİ İDRARINI İÇİYOR’

Sonra gelen kamyonlarla onları bir araziye taşınıyorlar. Bir süre orada kaldıktan sonra bu sefer başka bir yere ve sonra tekrar aynı yere taşınıyorlar kamyonlarla.  Bunun neden yapıldığı ise savaştan sonra bir Sırp askerin ifadesi ile çıkıyor ortaya: “Nerede öldüreceklerine karar verilememiş.” Temmuz, hava sıcak, insanların ‘suuuu” diyen çığlıkları yükseliyor kamyonlardan. Taşındıkları kamyonlar tıka basa dolu. “Belki 200 kişi bir kamyon kasasında.” Öyle diyor Nedzad Avdic... Oradan da Vornik’e. Kamyon sayısı sürekli artıyor bu arada, diğer kamplardan, ormandan toplananlar da ekleniyor çünkü onlara. Ve 14 Temmuz... Kamyonlardan oluşan büyük bir konvoy düşünün... İçinde binlerce insan, ölüme gittiklerini bilmeden, belki biraz bilerek... İlerliyorlar... Bir okula getiriliyorlar, Zvornik yakınlarında... Okulun etrafı boş otobüslerle, kamyonlarla dolu. Hava sıcak, su vermiyorlar. İnsanlar susuzluktan kendi idrarını içiyor. 

BİRKAÇ YUDUM SU OLSA DA...

Sonra karanlık çökmeye başlayınca insanlar öldürülmeye başlanıyor. ‘Biz’ diyor Nedzad Avdic, “Tamam bir kişiyi, on kişiyi, yirmi kişiyi öldürebilirler ama buradaki herkesi öldüremezler. Bunu yapmak için sebepleri yok ki.” Ama öyle olmuyor. O gece orası korkunç bir toplu katliama sahne oluyor ve bu katliam tarihteki yerini alıyor. 

Beşer kişilik sıralarla dizilen insanlar, sonra kurşun sesleri, çığlıklar. “Her şey” diyor Nedzad Avdic, “Her şey o kadar hızlı oldu ki. Onlar ateş etmeye başladı. Ben o şokta sadece sağ tarafımda bir acı hissettim, vücuduma toplamda 5 kurşun denk geldi. Bekliyorum, son kurşun bana ne zaman denk gelecek diye.” 

Gelmiyor, kamyonlar gidiyor, O kendi ölümünü beklerken, az öteden bir ses geliyor: ‘yaşıyor musun?​’ Evet, yaşıyor. Birbirlerini çözüyorlar ve hayatta kalmak için yeni bir mücadele başlıyor.

‘ÖLÜ BEDENLER İŞ MAKİNELERİ İLE KALDIRILIYORDU’

5-6 gün gün boyunca açlıkla, susuzlukla mücadele edip bir köye varana kadar, ormanda kalıyorlar. Nedzad Avdic, pek iyi durumda değil, arkadaşının ise yarası hafif. O yüzden o gidiyor yemek bulmaya, su bulmaya. Ölülerin kepçelerle, iş makineleri ile taşındıklarına da tanık oluyorlar bu arada... O anları anlatırken yüzünde o dakikaya kadar görmediğimiz bir ifade beliriyor, öfke mi, acı mı, belirsiz. Sonra yürüyerek, sürünerek şans eseri Boşnak askerlerinin kontrolündeki bir bölgeye ulaştıklarını aktarıyor. Köye vardıktan sonra bayılıyor Nedzad Avdic. Uyandığında çevresinde ağıt yakan, ağlayan kadınlar. “O ana kadar hiç ağlamamıştım ama o zaman ağladım. Kadınlar bana sürekli su veriyor, ben ağlıyorum” diyor Nedzad Avdic.

UNUTMAK İSTİYORDUM AMA...

Ve sonra hayat. Kabuslarla dolu, zor... Önceleri yoksulluk içinde, travmalı... Şöyle diyor: “Her şey geçtikten sonra, Srebrenitsa bitti, artık konuşulmayacak, ben fiziki olarak iyileştim. Okuluma devam ettim, Tuzla’da liseyi, üniversiteyi bitirdim, başka bir şeyi seçmek istedim, artık Srebrenitsa’yı konuşmak istemiyordum, unutmak istiyordum ama kolay kolay geride bırakılmıyor.” 

‘HERKES SUSUYORDU, BEN ARTIK SUSAMAZDIM’

20 sene boyunca tek kelime etmemiş, basına ya da gelen ziyaretçilere. Sadece çok yakınlarına. Onlar da ne yaşadığını tam olarak bilmemişler hiç. 2007 yılında, üniversiteyi bitirdikten sonra Srebrenitsa’ya dönmeye karar veriyor. Ailesinde başka dönen de yok. “Nasıl oldu, zor oldu mu?​” diye soruyoruz. İlk yılın çok zor geçtiğini, Sırplarla bir arada çalışmak zorunda olduğu için dayanamayıp işten ayrıldığını anlatıyor. O firmadan ayrılmış, evlenmiş sonra, 3 de çocuğu var şimdi.  “Neden 20 yıl sonra karar verdin konuşmaya?​” diye soruyoruz,  yanıtlarken biraz öfkeli: “Srebrenitsa dendiği zaman herkes susma hakkını kullanıyor. Sırplara bakıyorum, kimse ben yaptım demiyor, herkes reddediyor. Ben de bu yüzden, 20 sene sustum ama, 20 sene sonra konuşmaya karar verdim. Hak, hukuk için savaşmamız gerektiğini anladım, o günlerde hayatta kalmak için nasıl savaştıysam bugün de hak hukuk için savaşmam, savaşmamız lazım.”

‘KÖTÜLÜĞÜ YENMEK İÇİN KONUŞMAMIZ LAZIM’

Bütün bu yaşananlardan sonra nasıl onarılacak bu yaralar aklımızdaki soru bu. Bitirince konuşmasını hemen soruyoruz, “Bir kere şunu bilmek lazım. Kötülüğü yenmek için konuşmamız, mücadele etmemiz lazım. Ben şimdi adalet arıyorum. Sırp bölgesi yönetimini babam ve kendim için adalet yerini bulsun diye mahkemeye verdim. Ama mahkemeler adaleti sağlamadı. Dolayısıyla kendinize şu soruyu sorun: Dünyada adalet var mı?​” diye yanıtlıyor Nedzad Avdic. Bütün bu yaşananların esas sorumlunun ise siyasetçiler olduğunun altını çiziyor Nedzad Avdic: “Bunu tepedekiler yaptı. Elbette sıradan insanlar, Sırplar bize neler yapılacağını biliyor ama buna itiraz etmeye korkuyorlardı.” “Toplumsal barış peki”, diye soruyoruz. Bu konuda iyimser değil ne yazık ki: “Bunca yaşanan acıdan sonra barış mümkün mü? Siz de kendinize şunu sorun: Bir taraf tüm ailenizi öldürdü ve bunu reddediyor. Belki sizi hayal kırıklığına uğratacağım ama barış bana çok zor görünüyor. Adalet olmadan barış gelmez.”

‘ÇOCUKLARIM SIRPLARDAN NEFRET ETMEYECEK’

Son sözleri ise umut veriyor yine de bize. Kızlarından bahsediyor, onların sürekli yaşadıklarını öğrenmeye çalıştığından. Son sözümüz onun kızlarına dair olanı olsun: “Bu çocukların nefretle büyümesini istemiyorum. Eğitim sistemi değişiyor, Sırp ve Boşnak okulları ayrılıyor. Nefreti doğuracak bu tür sebeplerden korkuyorum. Tekrar ediyorum, çocuklarımı Sırplardan nefret etmeyecekleri şekilde büyütürsem, bu benim için büyük bir kazanç olacak. Zaten bir defa hayatı kazandım... Şimdi bunu kazanmak için uğraşıyorum...”

ÖNCEKİ HABER

Norveç’te mahkemeden mülteci çocukları hapseden devlete ceza

SONRAKİ HABER

Değinmeler 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...