24 Nisan 2016 13:32

Can Dündar: Türkiye basını savaş suçu işliyor

Türkiye PEN Merkezi ile Kürt PEN Merkezi'nin, Uluslararası PEN'in desteğiyle Diyarbakır’da düzenlediği Barış Konferansı sürüyor. Konferansta Zeynep Oral moderatörlüğünde yapılan son oturuma, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Prof. Dr. Jean Pierre Massias ve Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ konuşmacı olarak katıldı. 

'TÜRKİYE BASINI SAVAŞ SUÇLUSU'

İlk olarak konuşan Can Dündar, şunları söyledi: "Savaş ortamında barışı konuşmak aynı zamanda yarını inşa etmek anlamına geliyor. Bu sabah İzmir'de bir gazeteci gözaltına alındı. O sırada DİHA'dan bir gazeteci tutuklandı. Bir Hollandalı gazeteci de sınır dışı edildi. Kürt coğrafyası bunlara alışık deniliyordu. Şimdi bu sirayet tüm ülkeye yayılmış durumda. Türkiye basını savaş suçlusu. Uzun zamandır biz savaş suçu işliyoruz. Savaş suçu mahkemesi kurulduğunda birçok sarı basın kartı olan basın mensupları yargılanacak. Hiçbir dönemde hiçbir zaman savaş tantanası yapılmadı. Savaş yükseldikçe bu tantana da yükseldi. Ve barışın sesin duyamaz olduk. OHAL, sivil diktatöryal denetiminde savaş dili konuşuldu. 

‘EN BÜYÜK MEDYA PATRONU ERDOĞAN’ 

İktidar medya kenetlemesi olarak görüldü. Bugün Türkiye'nin en büyük medya patronu Erdoğan olduğunu söyleyebiliriz. Sadece onun dilini konuşmak ve alkış sesini çıkarmak için çıkan basılan gazeteler var. Yüzde 90'nı aşan bir medya bloğu var. Surlu bir yurttaş Sur'da yaşadığını ve TV'de gördüğü yalan karşısında çıldırıyordur. Yasama, yürütme, yargı ve medya olarak var aslında. Bazen medya devletin suçlarını örtbas ediliyor, bazen alkış tutuyor iktidara, bazen tetikçi olarak görmek mümkün. Buna karşı duran vicdan sahibi gazeteciler de var. Bunların sayıları az, birliktelik az oluyor. Bundan dolayı barış gazeteciliği tam gelişmiyor. 

‘ÖZGÜR GAZETECİLİĞİ GELİŞTİREREK AYAKTA DURABİLİRİZ’

Yarını nasıl inşa ederiz? Onun üzerinde durmamız gerekiyor. Buralarda yarınları inşa ediyorsunuz, biz de buna nasıl destek olacağız? Nasıl bir medyayı inşa edeceğiz üzerinden durmamız gerekir. Yarının medyası bağımsız, özerk olması şarttır. Özgür haberciliğimiz önündeki engel iktidarsa bir yönüyle sermaye gücüdür. Bizim bağımsız olmamız lazım. Öyle olmayınca ne devlete karşı koyabiliyorsunuz ne de reklam alıp ekonomiyi sağlayabiliyorsunuz. Hem özgür gazetecilik yapıp hem de ayakta durabiliriz. Birinci meselemiz, bağımsızlık. İkincisi, dil sorununu çözmemiz lazım. Savaşın dilini aşmakta zorlanıyoruz. Dilimiz çok eril bir dil olmuş durumda. Bu dili öğrenmemiz lazım. Yeni kuşak bir basın oluşturmamız lazım. Okullar açmamız lazım. Dayanışmamızı yitirdik. 30 üzerinden gazeteci tutuklu. Biz önlüydük biz bir süre sonra çıktık. Burada ismi bilinmeyen ve tutuklanan birçok gazeteci yazdıklarından tutuklu. Sadece ulusal değil uluslararası bir güce dönüşmemiz lazım. İsmini bilmediğimiz yurt dışından gazeteciler, insanlar bizlere destek oluyor. Bu bize çok büyük bir güç veriyor. Ben buraya haber nöbeti için geldim. Bir gün sonra Kürt gazeteciler benim duruşmama geldi. Yaralarımızı sara sara ilerleyeceğiz. Eş genel yayın yönetimlerini kuracağımız bir sistem kurmamız. Erkek egemen, savaşçı, ırkçılık dilinden uzak bir medyacılığı geliştirmemiz gerekir. Sızlanmayı bırakıp bir an önce bunu inşa etmemiz gerekmektir. 

ÜSTÜNDAĞ: DEVLET KÜRDİSTAN'I SERMAYE ALANINA ÇEVİRMEK İSTİYORDU

Daha sonra konuşan Nazan Üstündağ ise, şunları kaydetti: "Bu savaşı varoluş savaşı olarak değerlendiriyorum. Ölülere yapılan hükümet ve devletin Kürt halkını öteki dünyayla bağlantını kesmek istiyor. Yeniden hayata nasıl tutunuyorsunuz, nasıl bir daha barış diyorsunuz bunu dünya tarihi yazacak. Kürdistan coğrafyasında yaşananlar devletle ilgili o kadar zehirli şeyler öğrendik hem de unutulamayacak kadar. Türkiye'deki bu yargısızlık sürdüğü sürece JÖH, PÖH'ler yargılanmadığı sürece içimiz nasıl rahat edecek. Benim bakış açıma göre, devlet bir paradigma aracını değiştirmedi. Devletin karakol söylemlerinden biliyorduk. Devlet Kürdistan'ı sermaye alanına çevirmek istiyordu. Biz bunu biliyorduk. Barışa dair bizim de hayalimiz vardı. Bunu yaparken savaşla yapmayalım diyorduk. Bunun için çok büyük mücadele ettik. Üç aracımız vardı. Yerel demokrasi sağlamak, HDP'yi oluşturmak. Üçüncüsü Rojava'ydı. Kürt hareketinin bu hayalleriyle bilinir oldu. AKP'nin isteği olmadı, savaş aracını kullanmaya başladı. 

‘BİRLİKTE MÜCADELE ETMEMİZ GEREKİR’

Kürdistan'da savaş başlayınca kendimizi kayıp olarak bulduk. Kürt halkının bu kadar vahşet karşısında araç gerçekleştiremedik. Bir Türk bu ortamda onurlu kalabilir mi? Bunu tek sağlayacak şey mesleki olarak olabiliri gösterdik. Gazeteciler haber nöbetiyle, barış için kadın girişimi, sağlıkçılar ve daha birçok kişinin destek ağı geliştirdik. Kürt halkı da var olmanın mücadelesindedir. Cem Küçük, söyledi Erdoğan söyledi. Sosyal ölümü dayatın. Meslektaşlarımız konuşmuyor, mesleki özgürlüğümüz elimizden alınıyor. Birlikte mücadele etmemiz gerekir.

MASSİAS: KÜRDİSTAN'DA YAŞANANLARIN BENZERİNİ BASK'TA YAŞADIK

Son olarak konuşan Prof. Dr. Jean Pierre Massias da, şunları vurguladı: "Ben Basklı biriyim. Küçük bir ulus var orada. Benzer bir problemimiz var. Bizim azınlık problemi olarak görülüyordu. Birçok dil Avrupa'da varken Bask dili yasaklı dildi. Eğitimimizi yapacak okullar yoktu. Bazen evlerde, bazen mutfaklarda yapıyordu. Şiddet konusu da vardı. Bizde de benzer sorunlar vardı. Kürdistan kadar şiddetli olmasa da şiddet vardı. Tutuklu gazetecilerimiz de vardı. Filistin'de de benzer sorunların olduğunu biliyoruz. Teoride bazı şeyler ortaya çıkıyor. Barış kelimesi yerine pasifize kelimesini kullanıyorum. Bu ancak sakinleşme pasif olarak yorumluyorum. Çatışma sonrası sürece çatışma sonrası olarak kullanılması gerekir. Ateşkes yerine yeniden yaşamı inşa olarak dile getirmek gerekir. Savaş zamanında şehirler yıkılıyor, tecavüzler oluyor. Bunların telafisi için inşaya gitmek gerekir. Teoriyi geçip bu adımlarımızı atmamız gerekir. 

‘YENİDEN YAPILANMAYA GİTMELİYİZ’

Şiddet önce bütün sorunları ortaya çıkarır sonra da kültürel, toplumsal şiddeti ortaya çıkarır. Bunların üstesinden gelmek büyük kahramanlıklar gerekir. Şiddetin hiçbiri asla kabul edilemez. Bir toplumun içindeyseniz barıştan sonra öncelikle şiddetin kökenine inmemiz gerekiyor. Yeniden yapılanmaya gitmemiz gerekir. Yeni yasalar, yeni bir çatıyı gerçekleştirmemiz gerekir. Şiddeti çözmektir bunların amacı. Bir adım atılacaksa illa arkadaş olmamız gerekmiyor ama toplumsal yönü böyle gelişir. Bu klasik bir tanımlamaydı. Barışı oluşturmak, sonra küresel kriterler düzeyinde barışı oluşturmamız gerekir. Bask ülkesinde de şiddet problemi vardı. Özgürlük için savaşan ETA grubu vardı. Şiddetin hala tam olarak bittiğini söyleyemeyiz. Sadece o değil orada faşist bir diktatörlük vardı. Bu sadece şiddet problemi değil demokrasi sorunu da getirdi. Yeni bir otonomi yeni bir özerklik gerekliydi. Bask toplumu çok büyük bir travma yaşadı. Franco kökeninden yaşanıyordu bu yaşananlar. Savaştan sonra diktatörlük karşımıza çıkıyor. Savaştan sonra insanların yaşadığı acılar büyük olduğunu bilmemiz gerekir. Bunları bir bütünen çözüme kavuşturmak gerekir. Bunu yapacaksak da beraber yapmalıyız." 

Barış Konferansı bugün yapılan oturumların ardından yurttaşların sorularıyla son buldu. Barış Konferansı'nın sonuç bildirgesi yarın saat 10.30'da yapılacak basın toplantısıyla açıklanacak. (DİHA)

Evrensel'i Takip Et