22 Ağustos 2018 12:36

Borçlarını ödeyemeyecek şirket sayısı 400’e ulaştı

Ekonomi yazarı Bahadır Özgür, ekonomik krizden kaynaklı borçlarını ödeyemeyeceği ilan edilen şirket sayısının 400’e ulaştığını açıkladı.

Footoğraf: Pixabay

Paylaş

Ekonomi yazarı Bahadır Özgür, ekonomik krizden kaynaklı borçlarını ödeyemeyeceği ilan edilen şirket sayısının 400’e ulaştığını ve sırada onlarcasının olduğunu söyledi. Özgür, “Yılda 240 milyar dolar borç ödemesi gereken Türkiye’de kurun düşmesini beklemek hayalcilik olur” dedi.

ABD ile diplomatik sürtüşmenin ardından gelen yaptırımlara karşılık veren Türkiye’nin, yaptırımlarının dişe dokunur bir tarafının olmadığını belirten Özgür, bu zamana kadar somut olarak atılan tek adımın ABD’den ithal edilen bazı ürünlere ek vergi getirmek olduğunu hatırlattı. Bu yaptırımın da alkollü içkiler, testere talaşı, makyaj malzemeleri ve binek otomobilleri gibi önemsiz konumda olan ithalat ürünlerini kapsadığını belirten Özgür, “Mesela tonlarca aldığın pamuğa vergi koyamıyorsun, onlarca tarım ürününe ve daha pek çok ciddi ürüne koyamıyorsun. Buna karşın ABD çeliğe gümrük getirdi. Daha ağır bir yaptırım çünkü Türkiye’nin önemli ihraç ürünüdür. Bir de iPhone kırma vs. gibi ciddiyetsiz şovları yaptırım saymak zaten abesle iştigal olur. Dolayısıyla ABD ile Türkiye arasında karşılıklı bir ticaret savaşı yok. Ama ABD’nin ciddi sıkıştırması var. Bu elbette ekonomik olarak Türkiye’yi etkileyecek” dedi.

‘İRAN’A YAPTIRIMLAR BAŞLADIĞINDA ETKİ ARTACAK’

Kasım ayında ABD’nin İran’a yaptırımları başladığında bu etkinin daha da artacağını, finans gücü olan ABD’nin Türkiye’ye dair olumsuz algı ve sürtüşmenin daha da yoğunlaşacağı görüşünde olan Özgür, kredi derecelendirme kuruluşları S&P ve Moody’s’ın Türkiye’nin notunu “borçlarını ödeyememe riskine sahip, yatırım için güvenilmez” anlamına gelen bir seviyeye çekme nedenlerinden birinin bu olduğunu söyledi.

‘KURUN DÜŞMESİNİ BEKLEMEK HAYALCİLİK OLUR’

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Modeli’nin sığ kaldığını ve bu konuda yegane karar vericinin Erdoğan olduğunu dile getiren Özgür, “Kurun yükselişinin ardında da bu açıklamaların spekülatif etkisi olsa da esas olarak ekonomik dengelerin sarsılması vardır. Yılda 240 milyar dolar borç ödemesi için para bulmanız gerekirken, bu borcu bulabileceğiniz piyasalarda tahvil faizleri yüzde 30’lara dayanmışken kurun düşmesini beklemek hayalcilik olur. Yerlisi de yabancısı da o kurun yılsonunda en az 6.50- 7 TL olacağını çoktan defterine yazdı ve hesabını buna göre yapıyor. Bakın BOTAŞ bile sanayiciye sattığı gazda kuru 6.50’ye sabitledi” diye konuştu.

KUR ARTIKÇA SIKINTI BÜYÜYOR

ABD ile krizin ekonomide ve özellikle kur üzerinde ciddi bir spekülatif etki yarattığını ve her siyasi gelişmenin de ilerleyen kriz ateşine odun taşıdığını sözlerine ekleyen Özgür, kimi çevrelerce krizin ekonomik anlamda ciddi etkilerini göstermeye başladığı konusunda da hemfikir. Sermaye Piyasası Kurulu’nun zor durumda olan şirketler hakkında yorum yapmayı, haber yapmayı soruşturma nedeni sayan bir karar aldığını da anımsatan Özgür, ortaya ne gibi sonuçların çıkacağına ilişkin öngörülerini şu sözlerle dile getirdi: “Demek ki bu alanda durum ciddi. Zaten resmen, mahkeme kararı ile borçlarını ödeyemeyeceği ilan edilen şirket sayısı neredeyse 400’e ulaştı. Sırada daha onlarcası var. Kur arttıkça ödenmesi gereken dış borç katlanıyor. Yani şirketlerin ihtiyaçları olan finansı bulmaları giderek imkansızlaşıyor. Şu yaz günlerinde ucuz TL’den dolayı ihracatçı şirketler ve turizm dışında düzgün ticaret yapabilen şirket sayısı o kadar az ki. Bakın inşaatçılar hükümetten teşvik istiyor. Daha doğrusu açıkça satılamayan konutlar için kredi faizlerinin önemli kısmını devletin üstlenmesini istiyorlar. İnşaat tamamen durdu. Hükümetin şu anda almaya çalıştığı tedbirler şirketlerin tamamını değil bazılarını kurtarmak yönünde. Bunun dışında da bankalara krediler konusunda siyasi telkinlerde bulunarak en azından borçlu olanların biraz daha yüzdürülmelerini sağlamaya çalışıyor. Ama bu bankaların üzerine yük bindirmek olur ki, krizin daha tehlikeli yansıması da zaten bu olacak.”

‘BU İKTİSADİ REJİM KRİZİDİR’

Özgür, geçtiğimiz günlerde hükümet kanadından açıklanan KOBİ ve girişimciler için destek paketinin KOBİ’leri kısa vadede rahatlatabileceği ve kimseyi kurtaramayacağını dile getirdi. Özgür, değerlendirmelerini şöyle tamamladı: “Çünkü bu kriz sadece belirli alanda çıkmış veya belli ekonomik aktörleri etkileyen bir kriz değil. Bu esasında 2001 sonrası uygulanan ve 2008’de temelleri atılan bir iktisadi rejim krizidir. En önemli nedeni de borçlardır. Hep tekrarlıyoruz, borçların toplamı milli gelirin üzerinde. Yani teşvikle, kredi açarak üstesinden gelinebilecek bir kriz değil. Ya siyasi ikballerini riske atıp tamamen sıkı mali ve para politikasına yönelecekler. Faturayı orta ve küçük işletmelere, inşaatçılara, asıl olarak de tüm ücretli kesimlere kesecekler ya da bu popülist uygulamaları sürdürüp krizin bir yıkıma yol açmasına neden olacaklar. Üçüncü yolu hiç söylemiyorum çünkü tamamen farklı bir iktisadi akıl gerektirir. Sermaye hareketlerine kesin sınırlama koymayı, vergiyi tavana yaymayı, birilerini zengin eden tüm projeleri durdurmayı; yapılmış olan ve Hazine kaynaklarına dayalı köprü, hastane, otoyol vb. gibi dev altyapı hizmetlerini yeniden kamulaştırmayı vb. gerektirir ki, bu iktidarın böyle bir fıtrata sahip olmadığı malum.”

‘ERDOĞAN’IN ELİNE KISA VADEDE AJİTATİF SİLAH VERİLDİ’

ABD ile siyasi gerilimin ekonomiyi etkilerken, Erdoğan’ın eline de kısa vadede ajitatif bir silah verdiği yorumunda bulunan Bahadır Özgür,  “Öyle veya böyle ABD meselesini meydanlarda krizin siyasi örtüsü yapmaya çalışıyor. Bu başarılı olur mu? Kısa vadede belki krizi bu örtü ile örtüp yerel seçime kadar durumu idare edebilir. Tabii buna muhalefet cephesinin dağınıklığı ve hala krize karşı ciddi bir refleks gösterememesi de yardım ediyor. Fakat orta vadede bu strateji eninde sonunda ekonomik gerçeklere yenilir” diye belirtti.

‘KRİZİ ABD İLE SINIRLAMAK ERÇEK DİNAMİKLERİ GİZLER’

ABD ile Türkiye arasında yaşanan gerilimin ne boyutta olduğunun doğru yerden okunamadığını vurgulayan Bahadır Özgür, yaşanan gerilimin popüler bir yansıması olarak gördüğü rahip krizinin ötesinde durumu Ortadoğu politikasından bağımsız ele alınamayacağını ifade etti. Özgür, şöyle devam etti: “İki yıldır tutuklu bir vatandaşı için ABD ne oldu da son bir ayda bu kadar duyarlı hale geldi açıklamak zor. Demek ki İran ve genel olarak Ortadoğu ekseninde daha kapsamlı bir politik pazarlık ve gerilim düzlemi üzerinde ilişkiler yürüyor. Bu nedenle her an, daha önce olduğu gibi bu ilişkinin bir anda farklı eksenlere kaydığını görebiliriz. Rus uçağı düşüren Türkiye’nin kısa sürede en sıkı dostunun Rusya olması ve buna benzer çok fazla diplomatik manevraya geçmiş kısa sürede tanık olmamız bu tür krizlerin her zaman göründüğü gibi sonuçlanmayabileceğini de öğretti. Bu yüzden ekonomideki krizi ABD ile gerilimin belirleyeceğini söylemek veya buradan tahminlerde bulunmak çok da isabetli olamayabilir. Üstelik böyle bir yaklaşım, krizin gerçek dinamiklerini de gizler.”

KATAR VE ÇİN’İN ETKİSİ SINIRLI

Katar gibi ülkelerle içine girilen ekonomik ilişkiler ve Çin’den doğru yatırım hamlelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Bahadır Özgür, bunun çözüm olmaktan uzak ve etkisinin de sınırlı olacağının altını çizdi. Özgür devamla, şunları ifade etti: “Bir kere iki ülke de veya benzer ülkeler de Türkiye ekonomisinde ağırlığı olmayan ülkeler. Sanayicin de bankacın da borsan da tamamen Batı sermayesi ile ilişkilere bağlı. Ortakların, yatırımcın ve borçların da Batılı sermayedarlardır. Katar’ın verebileceği para miktarı belli zaten ve bu parayı nakit olarak eline saysa dahi bir aylık borcunun faizini karşılar. Veya kuru bir kaç gün aşağı çeker. Çin ise bambaşkadır. Çin karşılığında somut ve verdiğinden daha değerli bir şey almadan hiç bir ülkeye kredi açmaz. Kendi belirlediği stratejik alanlar vardır. Oraları elde edeceğini görürse kredi verir. En son kime kredi verdi? Ciner’e. Karşılığında ne aldı? Türkiye’nin en büyük soda üretimine ortak oldu. Üstelik Çin’in temel hedefi her zaman kendi ürünlerine pazar açmaktır. Çin ile girilecek bir finansal ve ticari partnerliğin sonucu senin pazarının Çin malı ile dolması olur. Üretimi kendi ülkesinde yapar.” (İstanbul/MA)

ÖNCEKİ HABER

Hayvana şiddet ve istismarda ceza paraya çevrilmemeli, ertelenmemeli

SONRAKİ HABER

Erdal Beşikçioğlu, tiyatro oyununu vincin üzerinde sahneledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...