07 Mart 2016 00:58

Pembe tablo, gerçeklerin üstünü örtemiyor

Pembe tablo, gerçeklerin üstünü örtemiyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, İran gezisi, “çok kritik dönemde yapılmış önemli bir gezi” olarak sunuldu. Basında İran’ın imkanlarının, Türkiye için nasıl büyük bir pazar olduğu, Davutoğlu’nun çok hoşlandığı biçimde tarih ve coğrafyadan da alınan dayanaklarla süslendi.

Davutoğlu’nun gezisi vesilesiyle ortalık; “Dönem kritik, 10 milyar dolarlık ticaret hacmi 30’a hatta 50 milyar dolara çıkarılacak. Taşımacılık, enerji, petrol, otomotiv sanayiinde işbirliği yapılacak, karşılıklı bankalar açılacak. İran keşfedilmemiş bir hazine olarak Türk sermayesine açılacak. İki ülke bir ülke gibi davranacak, ticaret kolaylaşacak, turizm coşacak,...” propagandasına boğuldu.

BU İRAN’LA O İRAN AYRI ÜLKELER Mİ? 

Davutoğlu ziyaretini, “Bu ziyaretimin zamanlaması ve muhtevası açısından bakıldığında yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirme kanaatindeyiz” diye özetledi.

Sanki bir ay önce, Cumhurbaşkanından başlayarak yetkili zevatın İran hakkında, ağzına ne gelirse söylediği, “bölgenin şer odağı”, “Rusya’nın kuklası” ilan ettikleri bu İran değilmiş gibi Davutoğlu, Türkiye-İran dostluğundan, yakınlıktan, iyi komşuluktan, iki ülkenin birbirini tamamlayan “puzzle” gibi olduklarından dem vurdu; İran’a övgüler yağdırdı. 

Ama İran öyle kolay gaza gelen bir ülke değil. Tersine İran, Ahmedi Nejat gibi bir “dengesiz kişiliğin” cumhurbaşkanlığı döneminde bile çizgisi olan bir dış politika izlemeyi başarmış; ambargo altındayken bile dış dünyada saygınlığını korumayı başarmış bir ülkedir. Bu yüzden de daha çok iç politikaya yönelik bir propaganda mahiyetindeki İran methiyeciliğinin İran nezdinde çok pirim yapması beklenemez.

‘ZOR GÜNLERİNİZDE SİZE İYİLİK YAPTIK UNUTMAYIN!’ 

Başbakan, “Tüm dünya İran’a ambargo uygularken Türkiye her fırsatta buna karşı çıktı. İranlı muhataplarımız bunu unutmamışlar (unutmasınlar demek istiyor), bunu gördük” deyip duruyor. Bu Erdoğan-Davutoğlu yönteminin bir tarzı. Birisine bir “iyilik yapmışlar”sa bunu sürekli söyleyerek başa kakmak, karşısındakini kendilerine borçlu hissettirmek, bunu da kaba bir biçimde yapmak, bir yönetimin tarzı. Ama bu hatırlatma, sadece “o kötü günlerde” Türkiye’nin ambargoyu tanımamasını değil, ama aynı zamanda “o kötü günlerde” Türkiye’nin bunu nasıl kendisi için bir fırsata dönüştürdüğünü de hatırlatmıştır. Ve elbette bu İranlılara, dün idam cezasına çarptırılan Babek Zencani’nin iş ortağı, halen Türkiye’de bulunan ve İran’a teslim edilmeyen Rıza Zerrap’ı koruyup kollandığını da hatırlamıştır!

Bu yüzden İran’a “o kötü günlerini” hatırlatmak pek akılıca bir diplomasi tutumu olmasa gerek! 

GÖRÜŞ AYRILIĞI ‘OLUR BU KADARI’ DENMEYECEK KADAR BÜYÜK!

Bir de Türkiye-İran ilişkilerinin sıcak boyutu var: İki ülkenin bölge politikaları!

“Bölgesel gelişmelerde kritik bir dönemeçteyiz” diyen Başbakan, “Suriye’de ateşkes kırılgan da olsa sürüyor. Irak’ta DEAŞ’a karşı mücadele var. Körfezde yaşanan gelişmeleri de değerlendirdik. Dostça ve samimi şekilde görüş ayrılıklarını da değerlendirdik” diyor. Ama burada sözü edilen “görüş ayrılıkları” öyle “Ne olacak canım ülkelerin arsında görüş ayrılığı olur” denip geçilecek cinsten değildir. Tersine Suriye, Irak ve bölgedeki gelişmeler içinde oluşan iki karşıt kampta yer almaktadır.

Bu kamplaşmada İran, başında Rusya’nın bulunduğu, Irak, Suriye rejiminin, Hizbullah’ın da içinde olduğu taraftadır. Türkiye ise ABD’nin ve batılı emperyalistlerin içinde oluduğu diğer kamptadır. Dahası İran’la Türkiye “bölgesel liderlik” konusunda rakiptir ve burada Türkiye, İran’ın can düşmanı Suudi Arabistan’la can ciğer kuzu sarmasıdır. Ve Suriye’de, Irak’ta açıkça karşı karşıya gelen İran’la Türkiye bölgesel bir savaşta birbirinin baş düşmanı adaylardır. Dolayısıyla İran ve Türkiye arasındaki “görüş ayrılığı” aslında tüm diğer kültürel,  ekonomik bağların eskiliği, “bölgesel yakınlık”, “birbirlerine duydukları ihtiyaç” gibi “olumlu nedenleri” gölgede bırakacak mahiyettedir.

Davutoğlu’nun İran’ın ruhani lideri Hamaney’le “önceden planlandığı halde” gerçekleşememesinin nedeni de İran’ın kendine has bir hoşnutsuzluk ifadesi olarak görülmelidir. Başbakan bun görüşmenin “yas” nedeniyle  yapılamadığını söylemektedir. Tabi inanan çıkarsa!

BÖLGE DIŞI GÜÇLERİ BÖLGEYE GETİREN KİM? 

Başbakan Davutoğlu, Türkiye ve İran’ın ilişkilerini değerlendirirken, bu ilişkilerin önemini “Bölgemizin kaderini bölge dışı aktörlere bırakmamalıyız.” diyor.

Laf güzel! Bölge halklarının da duygusuna karşılık geliyor olabilir. Bu yüzden de Davutoğlu’nun İran ziyaretiyle ilgili yandaş basını en öne çıkardığı değerlendirme de bu oldu. Ancak bu değerlendirme; “Türkiye’nin, zor günlerinde İran’ın yanında olduğu” değerlendirmesinden daha boş bir değerlendirme. 
Çünkü Davutoğlu’nu bu hamaseti karşısında İranlı politikacılar herhalde yüzüne karşı bir şey söylememişlerdir. Ama Davutoğlu “Bölgemizin kaderin bölge dışı aktörlere bırakmamalıyız.” deyince, Ruhaninin aklından; “Sen 60 yıldır NATO’yu getirip bölgenin bağrına bir hançer gibi sapla. Bununla da yetinme Suriye’de bana karşı kullanılmak üzere hazırlan ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan,... gibi ülkelerin savaş uçaklarını İncirlik’te üslenmesine izin ver. Batlı emperyalistlere bütün üslerini açtığın ilan et. Sonrada gel bölgemizin kaderine bilge dışı aktörlere bırakmamalıyız de! Çocuk mu kadırıyorsun?” diye düşünmüş olmalı.

BÖLGENİN KADERİNE HALKLAR EL KOYARSA...

Evet; İran ve Türkiye bölgenin en büyük, ekonomik, kültürel, sosyal bakımdan da ortak yanları çok fazla, birbiriyle sıkı ilişkiler kurabilecek ülkelerdir. Ama buna ne Erdoğan-Davutoğlu’nun batı emperyalizmini çıkarlarına bağlanmış” yeni Osmanlıcı” politikaları ne de İran yönetiminin bölgede Şii-Sünni çatışması üstünden elde etmek istediği amaçlar izin verir. Tersine gidişat iki ülkenin daha çok çatışması ve birbirine karşı pozisyon alması doğrultusundadır. Bu yüzden de Davutoğlu’nun   “Bölgenin kaderini bölge dışı aktörlere bırakmamalıyız” söylemi tamamen iç politikaya dönüktür. Ve ancak bölge halkları kendi kaderlerine el koydukları ölçüde bölgenin kaderini de bölge dışı aktörlere bırakmayacakları bir mevziye girebileceklerdir. Bu nedenlerdir ki, bu tür ziyaretleri emperyalistler ve bölge gericileri halkların kafasını karıştırmak için kullanılmakta, onları kendi politikalarının arkasında mevzilendirmek için kullanılmaktadırlar.

Davutoğlu’nun İran ziyaretinde elbette ekonomik, kültürel, sosyal kimi ilişkiler kurulacak, ticarette bir artış sağlayacak anlaşmalar devreye sokulacaktır. Ama bunların çizilen gerçeklerle kıyasladığında bir kıymeti harbiyesinin olmayacağı da besbellidir. Çünkü iki ülkenin politikalarının karşıtlığı çizilen pembe tablo ile örtülemeyecek kadar gerçek! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...