“Türkiye Afet Sonrası İyileştirme Planı” üzerine…
İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından hazırlanan “Türkiye Afet Sonrası İyileştirme Planı” (TASİP), 24 Mayıs 2025’te, Resmi Gazete kararıyla yürürlüğe girdi. Bu yazıda hepimizi tedirgin eden deprem vb. doğal olayların olumsuz etkilerini bertaraf etmeyi hedefleyen ilgili plana ve kısaca nasıl yapmalı sorunsalına değineceğim.
*
Afete ilişkin tanımlarla başlayan planda, genel olarak barınma, çevresel varlıklar, eğitim ve sağlık, ekonomik destek, enerji, güvenlik, haberleşme, kültürel-sosyal hizmet, su gibi başlıklar altında yaşamsal ortamı iyileştirme çalışmalarının nasıl yürütüleceğine yer veriliyor.
Afet, “bir olayın kendisi değil, doğa, teknoloji ve/ya insan kaynaklı olayların doğurduğu sonuçtur” olarak tarifleniyor. “Afete dirençlilik” ve “afetlere dirençli toplum” ifadelerinin tanımlarında ise, olası afet etkilerine karşı dayanıklı olma, bu amaçla risk azaltma, hazırlık ve iyileştirme faaliyetleri işaret ediliyor.
“Stratejik, operasyonel ve taktik seviyede” eylemleri içeren faaliyetler dizgesi kapsamında “kısa-orta-uzun vadede” iyileştirici ve risk azaltmaya dair çözümler öneriliyor.
*
Rapor, esasen 6 Şubat depremleri öncesinde hazırlanmış ve “araya depremler” girince kurumlardan tekrar görüş alınarak revize edilmiş ve raporun bu versiyonu çıkmış ortaya.
İnsan haliyle afetle ilgili bu kurumdan, araya giren depremlerden sonra, halihazırdaki duruma ilişkin bir sorunsallaştırma bekliyor. Ancak raporda geçmiş dönemki sorunların nedenlerine, AFAD’ın önceki raporlarının neden yerine getiril(e)mediğine, eylem planlarının önündeki engellere vb. yer verilmiyor. Böylesi bir öz-değerlendirme içermemesi, olası gelecek etkilerin bertaraf edilmesi hususunda da bir iç aydınlatma sağlamıyor maalesef.
Öte yandan raporun sunduğu kentleşme politikasının, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİDB) paralelinde çalıştığını hatırlayalım. Dolayısıyla böylesi bir kentleşme politikasının içinden bir aydınlık beklemek de nafile olsa gerek.
Oysaki plan-program yapmanın bir uygulama hedefi varsa, bunun yerine gelebilmesi için, sorumluluk üstlenme, özeleştiri, daha önce neden ol(a)madı ve nasıl olmalı gibi en temel sorgulamaları içermesi elzem. Bunlar olmaksızın, şimdi de yola bir “iyileştirme planı” adı altında düşmek, sadece üzüntü verici değil, aynı zamanda hayli tedirgin edici de oluyor.
*
Bu plan AFAD’ın yayımladığı ilk çalışma değil elbette. Web sayfasında çok sayıda rapor var. Yazılı olarak dile gelen bu niyetlerin sahadaki karşılıklarını okumak için, bu kez meslek örgütlerinin açıklamalarına bakalım. Takip ettiğim kurumlar üzerinden ilerleyeceğim. TMMOB’nin, TTB’nin, KESK-Eğitim Sen’in güncel raporları veya basın açıklamaları gerek 6 Şubat depremi sonrası bölgedeki sorunlara gerekse de ülke çapındaki sıkıntılara yer veriyor. Örneğin 11 Haziran 2025’te TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulunun “Deprem bölgesinde yerinde barınma için dönüşüm başvuruları süresiz olmalı, maddi destek olanakları arttırılmalıdır” başlıklı bir basın açıklaması oldu.
İlgili açıklamada hem bölgede hem de ülke genelinde afetin doğrudan ve dolaylı etkilerinin sürdüğü, yaşanan yıkımın boyutu nedeniyle ortaya çıkan barınma sorununun çözümü için dönüşüm ve yeniden yapılaşmanın başlatılmasına karşın; sürece yönelik aksaklıkların devam ettiği işaret ediliyor.
Şöyle ki;
Hasar tespitlerine yönelik itiraz ve hukuki süreçlerin, ağır hasarlı yapılarda yıkımların devam ettiği; orta ve az hasarlı yapılarda ise güçlendirme uygulamalarının tamamlanamadığı,Planlama ve altyapı sorunlarının sürdüğü; mevcut imar planlarının bazı bölgelerde revize edilmediği, yeni kentsel gelişim alanlarında nüfus, altyapı ihtiyacı gibi planlama kriterlerinin belirsiz olduğu, yeni imar planlarının tamamlanamaması nedeniyle kadastro sorunlarının devam ettiği, Kentsel gelişim ve rezerv alanlarda kalıcı konut yapımlarının devam ettiği ve bazı illerde ihtiyacın üzerinde konut üretimi yapıldığı, Yurttaşların hak sahipliği, yapım süreçleri ve mali destekler konusunda yeterince bilgilendirilmediği, hibe ve kredi miktarlarının yetersiz kaldığı, Yerel yönetimler ve ilgili idarelerde kaynakların yetersizliği nedeniyle sürecin sağlıklı yürütülemediği, kurumlar arası yetki karmaşası nedeniyle uygulamaların aksadığı belirtiliyor.
Açıklamada, çalışmalara katkı sunmak amacıyla ÇŞİDB’den randevu talep edildiği de geçiyor.
*
Bir yanda AFAD’ın burada andığım son raporu, diğer yandan sadece birini paylaştığım meslek uzmanlarının değerlendirmeleri ve bunlar arasındaki ilişkisizlik karşısında, “ne/nasıl yapmalı” sorusu yeniden önümüze düşüyor.
İlk elden aklıma şu sorular geliyor. Tahayyül ettiğimiz başka bir dünya bağlamında, elimizdeki bu araçlarla nasıl bir yaşam kurabiliriz? Duvara konuşan bir talep siyasetini taktiksel olarak yeniden denemeyi, yine yeniden nasıl ele alabiliriz?
Kısacası, kabullerimizin, yürüttüğümüz yol/yöntemlerin ve sürekli denediğimiz yapma biçimlerimizin çalışıp çalışmadığını sorunsallaştırmanın, bizlere başka bir tahayyül zemini kurma adına, çok daha aydınlatıcı olabileceğini düşünüyorum…
Evrensel'i Takip Et