İsrail’le sadece ticari ilişki mi sürdürülüyor?
İsrail-Türkiye ilişkileri, İsrail’in iki Türkiyelinin de aralarında olduğu 12 aktivistin Gazze’ye sembolik acil yardım malzemelerini götürdükleri Madleen’e uluslararası sularda el koyup bu 12 kişiyi sınır dışı etmek üzere tekneyi Aşdod Limanına çekmeleriyle yeniden gündeme geldi.
Gerçekte bu ilişki, Türkiye’nin, İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı en hunharca sürdürdüğü günlerde bile bu ülkeyle ticari ilişkilerini kesmeyip tersine artırmasıyla sürekli gündemdeydi. İsrail’in ilke edinmiş olduğu, Saray rejiminin ülke içinde uyguladığına benzer bir hukuk tanımazlıkla hiçbir yetkisi olmamasına karşın uluslararası sularda Madleen’e el koyup aktivistlere savaş esiri muamelesi yaparak ellerini kollarını bağlayıp gözaltına alması tam bir korsanlıktı. Dışişleri Bakanlığı bu korsanlığın ardından yayımladığı açıklamada İsrail’i bir kez daha “terörist devlet” olarak niteledi.
İsrail teröristse, neden onunla diplomatik ilişki sürdürülmektedir ve neden bu ülkeye üstelik saldırılarında kullanabileceği malzemeleri de içeren ihracata hiç ara verilmemiştir soruları yanıtsız kalıyor. Türkiye neden Filistin’i destekliyor ve İsrail’i kınıyor gibi yaparak “tavşana kaç tazıya tut” politikası izliyor –bu soru da yanıtsızdır!
İsrail’in sembolik yardım malzemelerine dahi el koyarak Filistin’e ulaştırılmasını engellemesi tam bir kuşatma ve ambargo uyguladığını ortaya koyuyor. Ancak hatırlansın, İsrail’le ticareti sürdürdüğü kanıtlanınca Türkiye’nin tezi “İsrail’e değil Filistin’e ihracat yapıyoruz” olmuştu. İnanan olursa, çocuk bezinin bile Gazze’ye girişini önlemek için askeri harekat düzenleyen İsrail meğer Türkiye’nin Filistin’e milyarlarca dolarlık ihracat yapmasına ses çıkarmıyormuş! Son Madleen korsanlığı bu teze kargaların bile gülümsediğini gösterdi.
Öte yandan iki ülkenin ilişkisi ticari ilişkiden ibaret olsa “neyse” dedirtecek türden bir ilişki. İlişkileri ticari ilişkinin çok çok ötesinde.
İsrail’le Türkiye, iki Amerikan müttefiki olarak, onun -sınırların yeniden çizilmesi de dahil- Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme stratejik yöneliminin başlıca aktörleri ve deklare edilmemiş, üstü örtülü müttefikleri durumunda. Suudilerle, BAE ve Katar’dan oluşan Körfez ülkeleri de bölgenin bu yeniden şekillendirilmesinin finansörleri ve şüphesiz ortak ve pay sahipleri.
Türkiye ile İsrail, çerçevesini ABD’nin çizdiği bölge politikasını, sağından solundan küçük itirazlarla uyguluyor, itirazlarıyla gelişmeleri kendi özel çıkarları yönünde yontarak bölgenin yeniden bölüşümünden kapacakları payı artırmaya çalışıyorlar. Tabii ki aralarında sorun var ve esası paylaşmadan kaynaklanıyor. Bölgede kim ne kadar söz sahibi olacak? Yeniden paylaşımdan kimin kesesine ne kadarı düşecek? Yoksa din anlaşmazlığıymış, benzeri bir başkasıymış -tümü tevatür! Ancak dinselliğe bulanmış etkenler sorunlu ittifakta hiç rol oynamıyor da değil.
İsrail SDG ile ilişkilenerek Türkiye’nin “yumuşak karnı”nı kaşırken, Suriye’de örneğin IŞİD’den peydahlanmış cihatçı terörist Colani ve HTŞ’ye güvenmiyor. Türkiye’ninse başlıca dayanağı ve rol ortağı bu ikisi. Kürt sorununu sorun olmaktan çıkarma çabasındayken kuzey Suriye’de sahip olduğu “cepler”in yanında asıl onun üzerinden oynuyor oyununu. Colani ve HTŞ de mali kaynaklarına muhtaç olduğu Körfez’i gözetmeden edemiyor, ama onlar da yaptırımları kaldıran ABD’nin yanı sıra bölge de en çok Türkiye’ye güveniyor. İsrail’in asıl güvencesiyse Amerikan desteğinin yanında kendi askeri varlığı. İşgalini Şam kapılarına dayandırırken Suriye’nin bombalanmadık askeri tesisini bırakmadı. Aralarında, üs kurup Suriye ordusunu eğitme uğraşındaki Türkiye’ye gözdağı olarak bombaladığı Humus’taki T-4 Hava Üssü de var.
Anlaşmazlıkların patlama noktasına varmamasını ABD ve iki ülkenin birbirlerine ihtiyaç duymaları sağlıyor. Trump’ın “Erdoğan’ı severim, o da beni sever” tutumu İsrail’i dizginliyor, Netanyahu’ya “Türkiye’yle çatışmak istemiyoruz” dedirttiriyor. Bu nedenle iki ülke, soykırıma rağmen desteğini sürdürdüğü İsrail’e Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından Türkiye üzerinden petrol pompalayan Azerbaycan’da bir araya gelerek bir “çatışmasızlık mekanizması” kurdu.
Kınıyormuşuz! Terörist devletmiş!
Evrensel'i Takip Et