“Cesaretin varsa” yarışları, cesur olma mecburiyeti
Zaten haklıyken neden bir de cesur olmak zorundayız? Yerinde bir soru ama ancak insanlık tarihinden haberdar olmaya yetmeyecek kısalıkta bir dünya mesaisi bunu sordurabilir. Haklılığın güç anlamına gelmediği, gücü haksız yollarla devşirenlerin kurduğu türlü çeşit baskı düzeninin geçmişi hayli uzun. Böyle rejimlerde norm kılınan itaat oluyor; atmosferin baskın gazı korku. Haklı olanların cesaretleriyle sınanmamaları için bir güce dönüşmesi gerekiyor, ki bunu da cesur olmadan başarmak mümkün değil galiba.
*
Her daim bir yerlerde birileri diğerlerinden daha fazla cesaret göstermek zorundaydı. Yine de acaba bu denli “cesaret”le çepeçevrelenen bir zaman olmuş mudur? Bir yandan artık sadece var olabilmek için gereken cesaretten söz ediyorum, günlük hayatın içine inmiş cesaret anlarından. Ama bu çağa özgü cesaret bolluğu içinde, iddialı göz makyajından kişisel gelişim literatürüne uzanarak başka bir biçimde gündelikleşen, sündürülmüş cesaret de var. Misal “cesur açıklama” tamlaması gördüyseniz mutlaka bir seks göndermesi var demektir.
Sınıfsallığın, toplumsallığın hiçbir nüvesinden nasiplenmemiş bir dille diyelim esenliği, mutluluğu yeterince cesur olmayanlara hak görmeyen bakış, ne yazık ki anaakımın süfli çemberi dışında da mevcut. Yaşamak cesaret ister. Birini bu önermenin doğruluğuna ikna etmek hiç zor değil, evet kimi durumlarda hakikaten öyle. Ama şu an bizi boğan havalı bir aforizmaya evrim süreci.
Toplumsal hareketleri sadece cesaretle fişeklenen öfke üzerinden okumakta da bir sorun var. Bu düzen sadece biz korkak olduğumuz için mi sürüyor?
*
Cesaretin varsa çık karşıma, cesaretin varsa yanıt ver, cesaretin varsa Filistin'e gel, cesaretin varsa git, cesaretin varsa laf etsene, cesaretin varsa canlı yayınla, cesaretin varsa bekliyorum, cesaretin varsa erken seçim, cesaretin varsa bakanlık kapısında bekle...
Bir yanda gündelik siyaset cesaret yarışıyla sürüyor. Ana muhalefet, korkmaz, yenilmez görünen bir figürü, Erdoğan'ı popülist siyasetin belli ki “bu halk bundan anlar” gereğince cesaret üzerinden sınıyor. Özgür Özel'in kendisine yönelik planlı olduğu aşikar saldırıdan sonra “O evlat katilinin elini çıplak yollayana söylüyorum; cesaretin varsa elini doldur da yolla” deyişi. Bu anın öfkesini anlamak meramın irkilticiliğini azaltmıyor. Hukuka, ilkelere, haklara dönmeye çalışırken çağrılan düello sahası, bu erkek lisesi bahçesi de boğuyor. Bu düzen cesaretle değil, korkuyu alt edecek mekanizmalar, uzlaşılar sağlandığı ve bu hâlâ işleyebildiği için yürüyor.
*
Andre Comte-Sponville “Büyük Erdemler Risalesi”nde harekete geçebilen bir güç, iyi davranma çabası olarak tanımladığı erdemleri sıralıyor. Öğrenilebildiğine inandığı, birbiriyle ilişkili, hatta birbiriyle var olabilen bu on sekiz erdem arasında adalet, nezaket, saflık ve basiret ile birlikte cesaret (yiğitlik) de var. Korku yokluğu değil, korkunun üzerinden gelme kapasitesi olarak cesaret, zekâ ve güç gibi iyiye de, kötüye de hizmet edebilmesiyle, tek başına ahlaki değerden yoksun olmasıyla ayrılıyor. Çıkarcı, bencil, kibirli bir cesaret gösterisini ne yapalım? Bir katilin, bir Nazi subayının cesaretine hayran mı olalım? Bazı insanlar daha korkak olsalardı kötülüğe daha az hizmet ederlerdi, diyor.
*
Bugün cesaret, öğrencilerin başına gelebilecekleri bile bile sokağa çıkması, bir gazetecinin inatla haber yapması, fotoğrafçıların inatla belgelemesi, grev hakkı bile olmayan bir işçinin yüzlerce gün süreceğini bilerek eyleme başlaması, bir kadının gece yalnız yürümesi, genç bir annenin boşanmak istemesi, bir transın hakkını araması, bir transın var olması, gökkuşağı bayrağı açılması, bugün cesaret cumhurbaşkanını eleştirmek, tek bir tweet atmak, otobüste yanındakine, sınıfta öğrencilerine konuşmak bunlardan, gerçeği kaydetmek, gerçeği paylaşmak, susmamak cesaret; susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz demek.
Özgürlük her zaman bedel istedi, cesaret gerektirdi. Keşke baştaki soruyu dün dünyaya düşmüş gibi sorabilseydik: Zaten haklıyken neden bir de cesur olmak zorundayız?
*
Andre Comte-Sponville korkuya hakim olabilme yetisi diyor cesaret için, tehlike karşısındaki ruh gücü olarak tarif ediyor: “Bir erdemdir ve tüm erdemlerin koşuludur. Sert adamların yiğitliği değildir: Yumuşakların ve kahramanların yiğitliğidir.”
*
William Saroyan'ın “Ödlekler Cesurdur” isimli öykü kitabı nasıl bağlanmasın buraya. Saroyan “Ödlekler”de Dünya Savaşı'na katılmamak için iki yıl boyunca evinde saklanan Kristofor Ağbadaşyan'ı anlatıyor. Bu şahane antimilitarist öykü şöyle bitiyor: “Ödlekler iyidirler, ilginçtirler, bir kuleden insanların üzerine ateş etmeyi asla düşünmezler. Yaşamayı arzularlar, böylece de çocuk sahibi olacak kadar uzun yaşayabilirler. Ödlekler cesurdur.”
*
“Korkma la biz halkız” her nevi “cesaretin varsa”dan daha kudretli.
Not: Andre Comte-Sponville'in “Büyük Erdemler Risalesi”, Işık Ergüden'in çevirisiyle İletişim Yayınları'ndan.
William Saroyan'ın öykü kitabı “Ödlekler Cesurdur”, Ohannes Kılıçdağı çevirisiyle Aras Yayıncılık'tan.
Evrensel'i Takip Et