24 Mayıs 2025 00:05

Halkın "sevgilisi" Adnan Menderes ve Aşık Veysel

1950 yılı genel seçimleri, 2002 yılı genel seçimlerinin benzeri gibi, hatta ondan da daha şatafatlı olarak Demokrat Partinin iktidara taşındığı dönüm noktasıdır. 1950 yılındaki iktidar değişikliği şekilsel demokrasi yanlısı siyaset bilimleri tarafından çok partili dönemin başlangıcı olarak tanımlanır. Evet, CHP’den kopanlarla kurulmuş olan Demokrat Partinin iktidara gelişi gerçekten dönem siyasetinin iki parti üzerinden yürütüldüğünü yansıtıyordu. Bu konuyu ileride etraflıca tartışmak üzere, şimdilik üstü kapalı olarak geçelim.

1950 dönemi, halkımızın yanlış idrak, ya da yanlış bilinçlenme mantığı ile algıladığı bir özgürlük dönemi değil, tam tersi, Türkiye’nin ABD hakimiyetindeki yeni emperyalist sisteme entegre edildiği dönemin başlangıcıdır. İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında Avrupa’nın kalkındırılması amacıyla ABD’nin Marshall yardımının ucunun Türkiye’ye dokunması ile Türkiye sisteme alınmış, hatta yapıştırılmış oldu. Böylesi sisteme entegre edilmenin sonucudur ki, ticari emperyalizm dönemi olarak anılan bu dönem 1958 moratoryumu ile sonuçlanmıştır. Moratoryum devletin iflası anlamındaki anlaşma türünün adıdır, alacaklı devletlerle yapılan anlaşma Paris’te imzalandığı için anlaşmanın adı Paris Anlaşması’dır.  Emperyalizme dahil ediliş, ekonomi bağlamında hızla gelişen Avrupa sanayisine piyasa oluşturma demekti. O dönemde fındık, incir, tütün gibi tarım ürünleri ve bazı ham madde dışında ihracat ürünü olmayan Türkiye dış üreticilere piyasa olarak açılınca kaçınılmaz olarak dönemin ikinci yarısında bulutlar kararmaya ve sistem koyulaşmaya başladı. İlginçtir ki, bu dönem ve Demokrat Parti, halkın algılaması ve sempatisine dayandırılarak, kimi çevrelerce CHP karşısında sol parti olarak tartışıldı. Oysa sağ olarak gösterilen kurucu partinin, her ne kadar devlet kapitalizmi bağlamında olsa da, hiç değilse KİT sistemine yönelerek, devlet eliyle sanayileşmeye ağırlık vererek, örneğin devletçilik döneminde sanayileşmenin belkemiğini oluşturarak zamanın kısıtlı olanaklarıyla topluma hizmet sunmaya çalışması karşılığında sağ siyasi akım olarak anılması iktisat mantığı ile değil, ancak yanlış bilinçlenme içindeki halk mantığı ile açıklanabilir.

Bu faslı kısa geçtikten sonra gelelim konumuza. Batının ticari emperyalizmi altında her gün biraz daha kötüye giden ekonomi siyasete de baskıcı rejime yöneliş şeklinde yansıdı. Öyle zaman geldi ki, gazeteler silinmiş sütunlarla çıktı, Tahkikat Komisyonu diye bir şiddet komisyonu kuruldu, 1960 nisan ayına doğru Anayasa Hukuku Hocası Prof, Dr. Hüseyin Nail Kubalı, Tahkikat Komisyonuna Ankara’ya alındı, derslerimiz bir ay boyunca boş geçti. Vatan Cephesi diye bir sistem oluşturuldu. Her akşam radyoda 19.00 haber bülteninden sonra Vatan Cephesine katılanların ismi okunarak, devlet aygıtı halkın bir bölümünün aleyhine çalıştırılıyordu. İsimler öylesine sayılıyordu ki, alt alta toplansa belki de Türkiye nüfusunu da geçebilirdi.

Adnan Menderes Manisa’da yaptığı bir konuşmasında herkesi Vatan Cephesine üye olmaya davet ediyor ve bu davete icabet etmeyenleri de vatan hainliği ile suçluyordu. Bir bakar mısınız, lütfen; bu davranış, kendisini sadece belirli bir zaman için siyasal hizmetkar olarak seçmiş olan halka karşı nasıl bir saygısızlık ve cürettir! Bir devlet adamının halkına bakışı! Ham hayali içinde yükseklerde uçan Demokrat Parti yöneticileri Vatan Cephesi saçmalığı ve baskı kuralına uymayan Âşık Veysel’i de vatan hainliği ile suçluyor ve asi davranışı nedeniyle mahkum ediyor. Verilen emir üzerine, Âşık Veysel Sivas Valiliği tarafından hapsediliyor ve seyahat özgürlüğü kısıtlanıyordu. Bunun üzerine Âşık Veysel de, Adnan Menderes’e şu şiiri yazıyor:

Demokrasinin budur rejimi,
Vatan milletindir, kim kovar kimi;
Sıkma savcıları kovma hâkimi,
Şekavet yok, adalet var bu yolda.

Topkapı’da Kayseri’de Uşak’ta,
Kimin hakkı vardır bu sefil halkta;
Parmaklar oynuyor türlü nifakta,
Selamet yok, felaket var bu yolda.

Radyo denilen milletin malı,
Neşriyatlar tarafsızca olmalı;
Hâkimiyet milletindir, bilmeli,
Esaret yok, hep millet var bu yolda.

Manasız, mantıksız Vatan Cephesi,
Vatan milletindir, bu neyin nesi;
Maksat Menderes’in seçim dalgası,
Menderes yok, memleket var bu yolda.

Milletsiz bir devlet yoktur, olamaz,
Eğri bakan aradığın bulamaz.
Hiçbir parti ebediyen kalamaz,
Şikâyet yok, nihayet var bu yolda.

Veysel söyler, ama duyulmaz sesi,
Doğru diyene diyorlar asi;
Böyle değildir bu demokrasi
Tahkikat yok, hürriyet var bu yolda.

Sanat ve edebiyat, olayları ve yaşananları ustalıkla dizilmiş birkaç sözle öylesine öğretici ve doyurucu anlatıyor ki, bizlere bunları anlamak ve böylesi süzülmüş mantık parıltılarını sadece zevkle okumak değil, çağlara ve olaylara göre yorumlayarak, onlardan ders çıkarmak düşer.  

ABONE OL

İzzettin Önder

Halkın "sevgilisi" Adnan Menderes ve Aşık Veysel
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et