İzmit SEKA’nın dönüşümünü politikleştirmek
Geçen hafta Tarih Vakfı’nda, Kocaeli Dayanışma Akademisi, Tarih Vakfı ve Heinrich Böll Stiftung iş birliğinde hazırladığımız “İzmit SEKA’nın dönüşümü” isimli projemizi paylaştık. Bir Web sayfası, çalıştay ve kitap çıktısı olan bu projenin açık kaynaklarına İzmit Seka isimli internet sitesinden erişmek mümkün.
Çalışmamız, endüstriyel alanların yeniden kullanımını; mekânsal, ekolojik, toplumsal dönüşümler ve miras üretimi açısından ele alarak Kocaeli-SEKA Fabrikası örneğine odaklanıyor.
Çalışmayı kısaca endüstriyel alanların “miraslaştırılması” sürecine, bu sürecin öngördüğü bellek, kimlik, mekân tasarımlarına ilişkin eleştirel bir inceleme olarak özetleyebiliriz.
Kent hakkı bağlamında transdisipliner bir yaklaşım modelini arzu eden çalışma, SEKA’lılar, kent halkı, kentsel-toplumsal hareketler, STK’ler gibi paydaşlar ile karşılıklı fikir alışverişini de içererek kamusal alanın güçlendirilmesi ve demokratik örgütlenmeyi hedefledi.
Ancak bu hedef çeşitli nedenle istediğimiz biçimde yerine ulaşamadığı gibi, alandaki dönüşüm de halen devam ediyor.
Bu yazıda, İzmit SEKA’nın süregiden dönüşümünün politik bağlamına değinmek istiyorum.
*
Görselde yer alan ekran görüntüsü SEKA Kağıt Müzesi’nin Web sayfasında, “SEKA tarihi kronolojisi” sekmesinde yer alan kronolojik akışın son kısmı.
1998’den 2016’ya dek, SEKA’nın özelleştirme kapsamına alınması, faaliyetlerinin durdurulması, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesi, sonra da ilgili müzenin açılması olarak anlatılan akış, müzede de çelişkisiz, çatışmasız, steril… bir şekilde “tertemiz” akıyor.
Oysa ki Web sayfamızda ve kitabımızda da geçtiği üzere bu sürecin politik bir çerçevesi var.
Şöyle ki, Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararları ile IMF denetiminde neoliberal politik-ekonomi uygulamasıyla KİT’lerin özelleştirme süreci başlar. Özellikle 1998-2005 yılları arasında IMF’nin gözetimi ve Dünya Bankası’nın özelleştirme lehine hazırladığı raporlar kapsamında kamu fabrikalarının kapatılma, devir, satış gibi süreçleri gündeme gelir. Bu tesislerin bir kısmı satılarak özelleştirilir, bir kısmı da bedelsiz olarak devredilir.
SEKA’nın da işlevsel sürekliliği bu süreçte tehlikeye girer. 2005 yılında işçilerin ve kent halkının direnişine rağmen fabrika kapatılır ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne devredilir. Belediye kıyıyı park olarak düzenler, kâğıt fabrikalarının ikisi müze olarak yeniden işlevlendirir, alanın üçte biri de TRT’ye 49 yıllığına film ve dizi alanı olarak kiralanır.
2021’de de “SEKA Kültür Havzası” adıyla bir proje daha gündeme gelir. Alandaki dönüşüm süreci, halen türlü çatışmalarla da olsa devam ediyor.
*
Öte yandan SEKA gibi bir emek mekânı olan endüstri alanlarında, sermaye-emek çelişkisi, sınıf çatışması, yoğun bir emek sömürüsü, artı değer üretimi, çevre kirliliği, grevler, sendikalaşma gibi çok çeşitli çatışma ve çelişkiler mevcuttur.
Diğer bir deyişle bu alanlar steril, evcil, romantik alanlar olmadıkları gibi, insan-doğa, emek-sermaye, toplumsal cinsiyet vb. çok farklı boyutlardaki çelişki ve çatışmaların mekânsal karşılığıdır.
Peki bu sorunları yaratan sistemin içinden, bu çatışmaları bertaraf edecek bir yeni proje çıkabilir mi? Ya da buradaki sorunları görünürleştirmek ve mekânı/ekosistemi demokratikleştirmek nasıl mümkün olabilir?
Nesneler gibi kenti de metalaştıran sistem içinde, mekânın mübadele/dönüşüm değeri yerine kullanım değerini talep ederek olabilir mi?
Kullanım değerini, insandan doğaya gasp edilen hakları da dikkate alarak, bir hak yaratım konusu olarak ele almak mümkün mü?
Bir talebin ötesine geçen kent hakkını inşa ederken, mekânın üretim/yeniden üretim süreçlerine en üst seviyeye, karar verici pozisyona taşıyan bir katılım tahayyül edilebilir mi?
*
Sonlarına soru işareti eklediğim bu cümleler daha da uzayabilir elbet. Bunların hepsi birer fikirsel inşa sürecini işaret ediyor.
Bir sanayi alanını değer olarak tanımlamak da işlevsiz bırakmak da yeniden işlev atamak da miraslaştırmak da müzeleştirmek de… Hepsi birer yapım süreci. Bu süreci kontrol edenler, politik zemini de kuranlar oluyor.
Peki bu politik zemini halihazırdaki karar vericiler yerine bizler kurmak istiyor muyuz? Yoksa bize sunulanlar içinden en iyisini talep etmek bizim için yeterli mi?
*
İzmit SEKA’nın süregiden dönüşümünü politikleştirme meselesini şöyle toparlayayım.
Geçen yüzyıldan bu yana, fabrikalara mekân olan kent, artık bir toplumsal fabrikanın kendisi.
“İzmit SEKA’nın dönüşümü” isimli çalışmamızda detaylarıyla ele aldığımız SEKA gibi dönüşümü süren tarihi bir fabrika, çağımızın toplumsal fabrikasının arzularını ziyadesiyle açık ediyor.
Bu süreci nasıl okuduğumuz veya politikleştirdiğimiz ya da buradan nasıl bir yerde yaşamak istediğimiz sorularını üretmek ise, bu çerçevede hayli zihin açıcı gözüküyor…
Evrensel'i Takip Et