Televizyondan
Barış
Uzatın ellerinizi. Elleriniz birbirine değdikçe, girildikçe kol kola, durdukça yan yana, geldikçe yüz yüze yeneriz korkuları hep birlikte. Barış olur.
Hava kapalı
Sabahları uyanır uyanmaz pencereye koşuyorum. Açık mı, kapalı mı diye hava. Bir gün açık, bir gün kapalı. Televizyonlar değiştirmedikçe gün ortası haberlerle hep kara.
Kalabalıkla
“Geçmiştir” damgası vuruldu geçmişe. Kollar sıvandı geleceğin yolunu açmaya. Kalabalıkla. Geceler boyu yollarda. Sabah kapıda.
Televizyondan
Ağzımız sulansa da tadamıyoruz hiçbirini eskisi gibi. Yaz meyvelerinin resimlerine bakıyoruz, televizyonlarda renk renk. Dizimizde kalan tatları eksilerek.
Şarkılarla
Dalına bir kuş konduğunda mırıldanır ağaç. Yakınır yalnız kaldığından. On kuş konduğunda konuşur. Havalardan, fırtınalardan, baltalılardan korkusunu. Yüz kuş konduğunda şarkı söyler, eşlik ederek kuşların cıvıltısına.
Ufka doğru
Durma, yürü ileriye. Bakmadan geriye, yürü daha ileriye. Daha da ileriye. Görününceye kadar ufuk.
Yağma
Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin;/Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!/Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak/Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak!/Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak. Atıştırın, tıkıştırın kapış kapış, çanak çanak...
(Tevfik Fikret, “Han-ı Yağma”)
Tamamlanmak istenen
Bu yılki “Orhan Kemal Roman Armağanı” Ayşe Kulin’in bütün romanlarına verildi. Orhan Kemal’in yargılandığı mahkemede yargıç suçlayıcı bir dille: “Neden hep yoksul insanlardan söz ediyorsun, varlıklı, mutlu insanların yaşadıklarından söz etmiyorsun?” diye sorar. Yazar “Ben onları tanımadım ki nasıl yaşadıklarını yazayım” diye karşılık verir. Bu yılki armağanla Orhan Kemal’in bu eksiği mi tamamlanmak istendi?
Evrensel'i Takip Et