‘Neredeeeennn nereye…’
Sizler bugün bu köşeyi okurken, ben çok uzaklarda olacağım bir süreliğine. Kardeşimin desteği ile yanına, ABD’nin Kentaki eyaletine gidiyorum. Bir yıllık beklemeden sonra aldığım vize ile geldiğim Amerika’dan bakmaya çalışacağım bir süre Türkiye’ye. Bu arada Evrensel’in duayen gazetecilerinden, Ankara’nın aranan siması Fevzi Argun’un esprisini de yazmadan edemeyeceğim izninizle: Sen gidiyorsun diye Trump Amerika’dan kaçtı, ülkeyi terk etti! (Trump’ın Ortadoğu gezisini kastederek.)
İçinde olunca yakından görüyorsunuz, yaşıyorsunuz adaletsizleri, baskıları, halkın susturulmaya, basının elinin kolunun bağlanmaya çalışıldığını… Bir dönem bölgede DEM’li ya da önceli partilerden seçilen belediye eş başkanlarına, belediye yöneticilerine, seçilmişlere yönelik kayyım saldırıları, şimdi CHP üzerinde “Demoklesin Kılıcı” gibi sallandırılıyor. İktidar, 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ertesi gün sabahın köründe evi basılarak, gözaltına alınması ve tutuklanması ile başlattığı operasyona, bu kadar büyük tepki beklemiyordu elbet. Başta üniversite gençliği, geleceğini karanlıkta gören liseli, işçi, işsiz gençler, bir bütün olarak her görüşten vatandaş gidişata “dur” dedi. Demeye de devam ediyor…
***
Hava yağmurlu, şimşekler çakıyor, ama tepede helikopter sürekli dönüp duruyor. Kısmen alıştı Ankaralı özellikle TBMM’ye yakın oturanlar, yolu oradan geçenler… Ama yine de başlar yukarı kaldırılıp, “Ne oluyor?” diye sormadan da edemiyor kimileri.
Ne mi oluyor?
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan Mecliste grup toplantısında... Zaten Meclisin kapılarında ellerinde uzun namlulu silahlı özel timi, akrepleri görenler anlıyor, Erdoğan Mecliste diye…
Meclisin içi de, onca arama ve kontrolden sonra içeri girenlerden korkulduğu için olacak, o gün olağanüstü önlemle dikkat çekiyor. AKP grubunun toplandığı büyük salonun olduğu muhalefet kulisinin içinde, şeritler gerilerek oluşturulmuş uzun koridorlar ve abartısız yüzlerce koruma ile önüne gelenin, Meclise sıkı aranarak girmiş bile olsa geçmesi engelleniyor bu bölüme. Hatta gazeteciler bile korumaların engelleri nedeniyle yaklaşamıyor Erdoğan’a… Kulise çıkan koridorlardaki koltuklar ters çevrilip, o bölüme geçilmesi engelleniyor, korumalardan adeta canlı kalkan oluşturularak Erdoğan’ın salona giriş ve çıkışı sağlanıyor. Korumalar ve Erdoğan’ın özel danışmanlarının izni doğrultusunda ancak yaklaşabiliyor gazeteciler bile…
AKP’nin ilk kuruluş yıllarını, eski Başbakanlıktaki basın toplantılarını ve AKP Genel Merkezindeki programları da izleyen bir Başbakanlık, Parlamento muhabiri olarak şimdi bakıyorum da Erdoğan’ın ünlü sözü gibi, “Neredeeeennn nereye…”
***
Eski Başbakanlık demişken, Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon hükümeti dönemine değinmeden geçmek istemiyorum bugün ile kıyaslayarak… Başbakanlık önünde, merdivenlerde elinde mikrofon, fotoğraf makinesi ya da kayıt cihazı ile gazeteciler Ecevit, Bahçeli, Mesut Yılmaz ya da sonra ‘Ekonomiyi kurtarsın!’ diye Dünya Bankası, IMF tarafından gönderilen Kemal Derviş’ten, diğer bakanlardan görüş almaya çalışır, soru sorardı. Soru derken bugün uçakta ‘gazeteci’lerin sorduğu çanak, önceden ellerine tutuşturulmuş sorular değil, gerçek sorulardı... Zaten soru sormak gazeteciliğin olmazsa olmazıdır. İktidarlar açıklama yapar, gerçek ile açıklama arasındaki çelişki gazetecilerin soruları ile açılmaya, gizlenenler ortaya çıkarılmaya çalışılırdı. Bugün ise gerçek bir soru soran, sorabilen gazeteci bırakılmadı, soranlar da zaten ikinci bir soruyu sorma şansını bulamadan, o ortamlara, Saray ya da AKP Merkezine, bakanlıklara sokulmuyor. Akreditasyon adı ile türettikleri (Bu konuda iktidarın, Erdoğan’ın akıl hocası ise dönemin Başbakanlık Başdanışmanı Akif Beki’dir) uygulama ile bırakın muhalif yayınların muhabirlerini, iktidara yakın muhabirler bile kıskaç altında tutuluyor.
Düşünün ki o dönem bir esnaf Başbakanlık önüne gidebiliyor, ekonomik politikaları yazar kasa atarak protesto edebiliyor, sorgulamadan sonra serbest bırakılıyordu. Şimdi yazar kasa atmak, Erdoğan’a yaklaşabilmek bir yana, sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı bile yaşlı, genç, kadın çocuk demeden içeri atılıyor. Yine Erdoğan’ın deyimi ile “Neredeeeennn nereye…”
*** Koalisyon hükümeti ve AKP’nin ilk dönemlerinde sendikalar, konfederasyonlar da çok hareketli idi. Özellikle kamu sözleşmeleri döneminde sefalet artışlarına karşı işçiler ve örgütlü oldukları sendikalar, konfederasyonlar da ayakta idi. Günlerce süren büyük grevler, direnişler ile en çok da sesi çıkan Hak-İş idi koalisyon döneminde. Şimdi ise ne Türk-İş’in ne de Hak-İş’in. Aylardır kamu sözleşmelerinde bir adım ilerleme yok. İktidarın kendilerinden olduğundan sesi çıkmayan konfederasyonlar, tepkilerin yükselmesi ile çıkıp bir basın toplantısı ile tepkileri yumuşatmaya çalışmanın ötesinde, eyleme geçen sendikaları da tehdit etmekten geri durmuyor. Sendikalar açısından da Erdoğan’ın sözünü hatırlatalım: “Neredeeeennn nereye…”
Evrensel'i Takip Et