16 Mayıs 2025 00:08

Fesih, sebep ve sonuç

Bu ülkenin halkı “sebep ve sonuç” üzerine mevcut iktidarın başı sayesinde epeyce bir birikime sahiptir. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur, Nas var sana bana ne oluyor” diyen Erdoğan, zaten var olan ekonomik çöküntüyü hızlandıran ve yaygınlaştıran bir süreci tetiklemişti. Sonrasını hep birlikte yaşayıp, görüyoruz.

Erdoğan’ın sözleri sebep sonuç ilişkisinin tersinden kurulmasına bir örnektir. Ama bu ülkede bu ilişkiyi doğru kuran ve kullanan insan sayısı da oldukça fazladır. Bunun son örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. Diyarbakır’da A Haber muhabirine, onun PKK’nın feshine ilişkin sorusunu yanıtlarken konuşan bir Kürt vatandaş “PKK sebep değil, sonuçtur, yasalara dayalı eşitlik istiyoruz” diyordu. Sebep sonuç ilişkisi burada yerli yerine oturduğu gibi, geleceğe uzanan yolun da pusulasına işaret edilmiştir. Diğer taraftan bu cümleler Kürt Sorunu hakkında tüm tarihin de bir özeti gibidir.

PKK Kongresi’nden sabırsızlıkla beklenen açıklama geldikten sonra, bunun üzerine epeyce bir değerlendirme yapıldı. Gazetemizde de gerek köşe yazılarında gerekse de haber ve röportajlarda bu konu yeterince işlendi ve işleniyor. Bu nedenle burada tekrar bir değerlendirmeye girilmeyecek. Ama bu açıklama üzerine çeşitli çevrelerden gelen “eleştiri ve yorumların” üzerinde kısaca durmak gerekiyor. Özellikle kendilerine “ulusalcı ve cumhuriyetçi” diyen bir kısım çevre PKK Kongresi’ndeki Lozan ve soykırım değerlendirmelerine dillerini dolamış durumdalar. Hep birlikte koro halinde ülkenin “kuruluş tapusuna” ve tarihine saldırı olduğunu ileri sürüp, gelişmeleri mahkûm etmeye soyunuyorlar. Bunları yaparken “barışı ne kadar savunduklarını” yazmayı da ihmal etmiyorlar. Bir parti kendi mücadele gerekçesini ve amaçlarını -içeriğinin doğruluğu, yanlışlığı bir yana- kendisi değerlendirir ve tespitlerde bulunur. Her halde aklı başında hiç kimse macera olsun diye mücadeleye atıldık denmesini beklemiyordu. Ve daha önemlisi bugün tartışılması gereken asıl meseleler de bunlar değildir.

Kürt siyasi hareketinin lideri Öcalan ortak yaşam ve gelecek konusunda bir irade ortaya koymuş, uzun, ağır ve tecritle geçmekte olan bir mahkumiyete rağmen, stratejik olduğu anlaşılan ve demokratik bir toplum kurulmasının önünü açabileceği inancıyla, örgütün kongre toplamasına ve fesih kararı almasını sağlamış, bu güce ve iradeye sahip olduğunu göstermiştir. Şimdi asıl sorun şudur: Türklerin ve Kürtlerin birlikte ortak yaşamı hangi temeller üzerinde şekillenecektir? “Ulusalcı ve cumhuriyetçi” çevreler Lozan üzerine harcadıkları enerjinin yüzde birini bile bu soruna harcamamaktadırlar. Onlar için sorun bütün bu yaşananların iktidara yarayacağı ve Erdoğan’ın başkanlık sorununa gelip dayanmasıdır, bütün amaç budur, İmamoğlu tutsak, Öcalan özgürdür. Estirdikleri rüzgara bakılınca sanki iktidarın bütün kötülüklerinin kaynağı Kürtlere “ayrıcalıklar sağlamak” istemesidir!

Onlara göre Öcalan ve Demirtaş adeta ortalıkta gezmekte, içeri tıkılan yüzlerce Kürt siyasetçi serbest bırakılmış, zindanlarda tutulan tutsaklara kapılar açılmıştır, kayyımla görevden alınan belediye başkanları göreve dönmüş, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük talepleri ya karşılanmıştır ya da karşılanmak üzeredir! Bu nedenle de iktidarın yıllardır halka karşı sürdürdüğü gerici, faşist politikaların sorumlusu Kürtlerdir!  Oysa bütün bunların hiç birisi gerçek olmadığı gibi, iktidarın bugüne kadar bu konularda adım atacağına dair bir beyanı da -söylenti bol- bulunmamaktadır. İmamoğlu, Öcalan, Demirtaş dahil tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması, ülkede demokratik hak ve özgürlüklerin egemen olması, eşit yaşam ve bu temelde kardeşliğin kurulması Kürt ve Türk halkının ortak isteğidir ve bu sorunların çözülmesi için mücadeleden başka bir yolda görünmemektedir. PKK’nin feshi ve silahlı mücadelenin bırakılması sadece demokratik mücadelenin zeminini güçlendirecek, bahaneleri ortadan kaldıracaktır. Suriye’deki sorunların bahane edilmesine söylenecek tek şey, Suriye’yi Suriyelilere bırakın, oraya burnunuzu sokmayındır.

Açıkçası demokrasi, demokratik hak ve özgürlükler, barış ve eşit yaşam için verilmesi gereken mücadele orta yerde durmakta, bu amaçların gerçekleştirilmesi için Türklerin ve Kürtlerin birlikte mücadelesinden başka bir yol görülmemektedir. Ulusalcı çevrelerin saçmalığa varan iddialarının azımsanmayacak bir kesimi etkilemekte olduğu görülmektedir. Ancak cumhuriyetin kuruluşundan bu yana görülmüştür ki, ülkede bir demokrasi ve özgürlük sorunu bulunmakta, Kürtlerin eşit yaşam talebinin üzeri sürekli örtülmektedir. Silahlı örgütün feshi demokratik mücadelenin zeminini güçlendiren, onun meşruiyetini ve haklılığını artıran bir etken olmuştur.

İktidar dahil, gerici ve şövenist çevreler silahlı örgütün feshini Kürt Sorunu’nun çözümü olarak takdim etmekte, köklü ve temel bir değişiklik olmadan mevcut durumun bazı tamir ve tadilatlarla sürgit devam edeceğinin hesaplarını yapmaktadırlar. Demokrasi, demokratik hak ve özgürlükler için verilecek mücadelenin iktidarı ve Erdoğan’ı güçlendireceği tespitleri de politik gerçeklere, ülkenin içinde bulunduğu duruma aykırı olan tespitlerdir. İktidar oyalama ve mevcut politikayı küçük makyajlarla sürdürme yolunda ısrar ederse, gelinecek yer, Diyarbakırlı vatandaşın doğru kurduğu sebep sonuç ilişkisinin mantıki sonuçlarının yeni baştan yaşanması olacaktır.

ABONE OL

Ahmet Yaşaroğlu

Fesih, sebep ve sonuç
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et