15 Mayıs 2025 00:07

Müjdeler!..

“Her an müjdeler alabilirsiniz!” dedi Erdoğan. “Terörsüz Türkiye!” söylemiyle bütünleyerek! PKK’nin silah bırakması ve lağvedilmesi kararını beklerken ve duyarken işaret ettiği en ileri hedef “terörsüz Türkiye” oldu. Bu sağlanabilirse ona ve ‘uhdesinde bulundurduğu’, “Emrihak tecelli edene kadar” yönetmeye devam etme kararlılığını defaaten ilan ettiği iktidar aygıtının hemen her düzeydeki sorumlu ve aparatlarına göre, yüz yıl Türkiye’nin olacaktı! Anlaşılan “terör” Kürt hareketinin silahlı savaş örgütü veya örgütleriyle özdeş görülmekteydi. PKK silah bıraktığında terör bitecek, ülkede ve bölgede prangalarından sıyrılacak olan Türk burjuva iktidarı, ABD’nin desteği-korumasındaki İsrail’in önünü kesecek şekilde, onun “Büyük Kürdistan kurma” şantajını boşa çıkarmakla kalmayıp bölgenin en güçlü dizayn edici gücü konumuna da gelecekti! Kitlelere açık şekilde anlatılmayıp, üstü örtülü de olsa acil iç cephe birliği çağrısına gerekçe gösterilen dış tehdit(ler)in başında bu ihtimal veya varsayım yer almaktaydı. HTŞ’nin Şam devlet koltuklarına yerleştirilmesi ile birlikte PKK ve sadece Türkiye’deki değil Suriye ve Iraktaki bağlantıları da anlaşmaya bağlanırsa, “Hiçbir taviz verilmeksizin, herhangi pazarlık olmaksızın” amaç hasıl olacaktı!

Bu kadarının on yıllardır yaşanmış ve büyük yıkımlara neden olmuş çatışma-savaş nedeni sorunun üstünden atlamak olduğu görülür olmalı: Gelişmeyi bir yandan dış tehditlerin büyüklüğü nedeniyle “Bin yıllık kardeşliği sürdürme ihtiyacı”yla gerekçelendirmek diğer yandan “Zaten artık silahlı mücadele yürütme koşulları da son derece kısıtlanmış olan örgütün mecburiyeti”yle açıklamaya çalışarak taviz verilmediğine ikna olma ve ikna etme ihtiyacı duymak, çelişkili de olsa hem alışkanlıklara uygundur hem de Türk şovenizminin engelleyici etkisi her he kadar ise, onu da aşma gereğiyle bağlıdır. Aralıklı ‘soğuma’ durum ve dönemleri olsa da Osmanlı’dan tüm cumhuriyet tarihi boyunca çözümsüz kalmış bir sorun kaynaklı talep ve hareketleri hemen her zaman düşman göstermelerine karşın, iktidar aygıtı yönetenleriyle cümle devlet asalaklarının, farklı uluslardan halk kitlelerini kitlesel düşmanlığa sürükleyememesi, ülke ve bölge halklarının bir kazanımı sayılmalıdır. Azınlıkların katlini vacip gösteren bezirganlar olmasına, yüz binlerce Ermeni ve on binlerce Dersimli katledilmesine; devlet kışkırtmalı Rum-Ermeni nüfusa karşı pogromlar düzenlenmesine ve ulusal taleplerle hareket etmeye yöneldiklerinde Kürtler “bölücü hain” gösterilmesine rağmen, Kürt-Türk emekçi kitlelerini birbirlerine düşürememeleri, halkların çok ama çok önemli bir kazanımı ve hasletidir. Şoven milliyetçi ve faşist güruhların kışkırtmaları, saldırı ve linç girişimleri ya da devletin baskı ve katliama varan saldırılarını alkışlayanlar elbette eksik olmadı. Ama onlar azınlıkta olageldiler. Şimdi, 40 yıla yakın süredir devam eden çatışmalara, bazı açıklamalara göre 50 bin Kürt genciyle 14 bin ‘devlet güvenlik elemanı-asker ve polis’in ölmüş olmasına karşın, “Silah bırakma ve barış” üzerine söylem ve girişimlerin büyük destek görmesinde, halkça öncelik ve hassasiyetlerin de payı bulunuyor.

Ama ‘gel gör ki’ sorun çözülmüş olmayıp hatta olmadığı yönünde rivayetlere yeni gerekçeler bulunmaya çalışılmaktadır. Silah bırakma-örgüt dağıtma kararı alanlar “Devlet ve toplumla bütünleşme”yi kabullenip iktidardan “demokratik siyaset” için “Hukuki boyutun hazırlanması”nı isterken, devlet yönetimi cephesinden ilan edilen, “Hiçbir taviz verilmeden teröre son verilmekte olduğu”dur! “Devlet ciddiyetiyle gelişmelerin takip edildiği”ni söyleyen Erdoğan, Kürtlerin ana dilinde eğitim, politik tutukluların serbest bırakılması, söz basın yayın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, seçme-seçilme hakkının gasbı anlamına gelen kayyım uygulamalarına son verilmesi, yasaların ve Anayasa’nın tek milletçi ayrımcı anlayışlardan arındırılması vb. gibi taleplere ilişkin en küçük bir “müjde!”den, beklenti amaçlı olsa dahi söz etmemektedir.

Kuşkusuz “devlet ajandası”na dair lafazanlık eksik değildir. Bazı iyileştirmelerin yapılacağı; silah bırakanların ve PKK yöneticilerinin “Devlet ve toplumla bütünleşme”lerinin sağlanması için bazı düzenlemelerin yapılacağı rivayetleri yaygındır. Ancak Kürtlerin ulusal varolma ve yaşamlarıyla bağlı taleplerinin gözetileceği-dikkate alınacağı vb. yönlü hiçbir değini veya ‘vaat’ yoktur. Hal böyle olunca sürmekte olan “politika değişikliği”nin, adı konmamış olmasına karşın Kürt sorunuyla ilgili yeni bir iyileştirme düzenlemesini içereceği beklentisi de varsayımdan öteye geçmemektedir.

Oysa sorun kaynaklı yaşanan olaylar, ortaya çıkan örgütler, bazı burjuva politikacıları tarafından “son Kürt isyanı” olarak nitelenen PKK’li dönemin ortaya çıkardığı sonuçlar, çözümsüz bırakıldığında sorunun benzer, ya da hatta daha olumsuz sonuçlar doğurmaya aday olduğunun da göstergeleridir. Amaç ve hedef farklılığı, on yıllardır sürmekte olan bir ‘savaş durumu’nun sona ermesine dair yapılan açıklamalar, ülke nüfusunun düşünebilme yetisine sahip büyük çoğunluğu tarafından benzer sorunların bir kez daha yaşanmaması için yapılması gerekenlerin yapılması isteminden güç alan bir beklentiyi de canlı tutuyor. Buna rağmen ama sadece beklentinin sorun çözücü olmadığı da yaşanarak görülmüştür. Kürt-Türk ve tüm diğer halk kitleleri, sorunun barışçıl çözümüyle “barış ve demokrasi”nin mücadele edilmeksizin mümkün olamayacağını bilerek hareket etmek durumundadırlar.

ABONE OL

A. Cihan Soylu

Müjdeler!..
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et