Çeteler üstüne gerçekler ve yalanlar
Fotoğraf: Envato
Yıllardır süren Ergenekon davalarının nedeni sorulduğunda hükümet önde gelenlerinin ve yandaş basının yanıtı hazırdır: “Devlet içindeki çeteleri temizliyoruz!”
“Peki ne yapmış bu çeteler?” derseniz yine yanıt hazırdır:
“Ne yapmamışlar ki; insanlarımızı faili meçhul biçimde katletmiş, gözaltına aldıklarını kaybetmişler, darbe yapmak için aralarında görüşmeler yapmışlar, planlar yapmışlar; biz de onları bu suçlardan yargılıyoruz!”
Eğer söylenenlere inanırsanız, bizim söyleyecek bir şeyiniz kalmaz.
Ancak gerçek bu kadar basit değildir.
Çünkü bu davalarda kayıpların, faili meçhullerin faillerini bulup yargı önüne çıkarma diye bir çaba görülmemektedir. Bu davalarda, köy yakanların, provokasyonları yapanların, suikast düzenleyenlerin Hizbullah’ı örgütleyip bölgeyi kan deryasına çevirenlerin ve onları bu suça teşvik eden, bu çeteleri kurup ortaya salanların değil ama sadece AKP Hükümeti hakkında darbe hazırlığı içinde (Gerçek bir darbe değil de darbe lafı ederek nostalji yapanların) olanların yargılandığını artık herkes biliyor. Evet, “JİTEM’i ben kurdum!” deyip, “Bundan da Genelkurmay, devlet habersizdi!” diyerek gerçekleri karartanlar ve JİTEM de bir çok cinayet emrini veren birkaç kişi de vardır. Ancak bunlar, JİTEM’le ilgili değil, aktık gizlenemez biçimde faili oldukları cinayetlerden ya da “darbecilikten” yargılanmaktadırlar.
Ve asıl cinayetler JİTEM’in katliamları, Özel Timin marifeti faili meçhullerin gömüldüğü toplu mezarların açılması için bile yıllarca uğraşmak gerekmektedir. Halkın gayretleriyle ortaya çıkarılan toplu mezarlardan çıkan kurbanların kemikleri, kimlik tespiti için gönderildikleri adli tıp raflarında tozlanmaya bırakılmıştır.
JİTEM’i kuranlar, “Böcek yiyen böceklerle terörü yok edeceğiz” diye kürsülerde suçlarını itiraf edenler (Dönemin Başbakanı Tansu Çiller) atanlar, o karanlık dönemin Tansu Çiller’leri, Mehmet Ağar’ları, emniyet istihbarat ve jandarma yetkilileri, JİTEM’in komutanları, katilleri, Hizbullah’ın eğitimcileri, itirafçıların koruyucu kollayıcıları; binlerce faili meçhul ve kaybın sorumluları, cinayetlerden, kayıplardan, toplu mezarlardan, sorgulanmamaktadır. Ama sorarsanız hükümet ve yandaş basının çokbilmişleri; “İşte Ergenekon davası açtık ya, orda devlet içindeki çeteleri yargılıyoruz ya!” diye renksiz, kokusuz yanıtlar vermektedirler.
İşte bu çelişkiden dolayıdır ki, AKP Hükümetinin, “Devlet içindeki çeteleri yargılıyoruz, artık çetesiz devlet dönemini açtık” iddialarına karşın “kayıp yakınları”, “faili meçhul cinayet mağduru aileler”, insan hakları savunucuları, demokratik ve özgür bir Türkiye yanlıları, ülkeni her yanında haykırıyorlar: “Kayıplar bulunsun!”,”Faili meçhullerin failleri bulunsun!”
Geçtiğimiz cumartesi gün Dersim’de, “Mirik mezrası”nda yapılan “Mirik kayıpları bulunsun!” çağrısı da yapılan konuşmalarda ortaya konan gerçekler, hükümetin kayıpların ve faillerin bulunmasında ne kadar umursamaz olduğunu, halkın kendi gayretiyle açığa çıkardığı kayıp toplu mezarların açılmasında bile ne kadar ayak sürüdüğünü göstermektedir.
Dersim Muhabirimiz Kemal Özer’in pazar günkü gazetemizde ki haberinde de belirttiği gibi, 23-24 Eylül 1994’te askerler tarafından Işık ve Serin ailelerinden kaybedilen, biri üç yaşında 7 kişinin cesetlerinin bulunması için yapılan açıklamada, İHD Dersim Şube Başkanı Avukat Barış Yıldırım, 17 yıldır devletin bu olayla ilgilenmediğini, kayıpların bulunması için hiçbir şey yapmadığını kanıt göstererek, “Katliamın devlet güçleri tarafından”, “Yetkililerin bilgisi dahilinde” gerçekleştirildiğini öne sürmüştür.
Bütün bu çıplak gerçekler ortadayken; çetelerin marifetlerinin ortaya çıkmaması için devletin direnmesi apaçıkken, ağızlarını her açtıklarında “çeteleri yargılıyoruz”, “çetesiz devlet dönemine geçtik” diyen hükümet erkanının söylediklerine kim inanır?
Çünkü bu yalanlar soyut bir “çeteleri yargılıyoruz ya” iddiasına dayanmaktadır.
Gerçekler ise; binlerce faili meçhulün faillerinin bulunmamış olmasına ve kayıpların aranmamasına, daha da önemlisi bu doğrultuda hiçbir ciddi gayretin gösterilmemesine!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00