Demokrasi ve siyasal erkin davranışı
Fotoğraf: Envato
“Güçlü iktidar” ve “istikrar” ifadeleri son seçime gidilirken birbirini tamamlayan ve halkımızın oylarını avlayan iki sahte slogan olarak işlev gördü. Aynen neoliberalizm politikasında toplumun hangi kesiminin özgürleştirildiğinin anlaşılmaması gibi, güçlü iktidarın sağladığı istikrarın da neyin ve kimin lehine olduğu anlaşılamadan halkımızın oyları yönlendirildi. Sonuçta göstermelik demokrasi sağlandı ve hükümet programı açıklandı. Programda emekçiler için, aldatılmış gerekçelerle sergilenen kıdem tazminatı ve esnek çalışma koşulları, emperyalizmin doğrultusunda ve burjuvazinin çıkarları lehine ekonomiyi yönlendiren siyasiler lehine oy kullanmış olan emekçilerimize armağan olsun! Bu program doğrultusunda işletilecek ekonominin çarkları arasında ezilen emekçileri ve halkımızı artık ne cemaat ilişkileri ne de milliyetçilik bağlantıları kurtarabilir. Emperyalizmin emrinde oluşturulacak yeni anayasanın inşasında MHP’nin AKP zihniyetine destek vermesi durumunda, bağdaşmaz gibi görünen milliyetçilik ile emperyalizm arasındaki ilişki de netleşmiş olacak!
2000 Derviş programının kurtardığı ifade edilen ekonomide iç ve dış finans parazitleri yüksek faizle servetlerine servet katarken, ithal girdiye dayandırılarak montaj alanına savrulan ekonomide üretimin yükselmesine rağmen işsizliğin önlenememesi sürpriz değildir. Üretimde verimlilik yükseltilemediği için de enflasyonun kıpırdanmasından korkularak gelir dağılımını düzeltici zamlardan şiddetle kaçınılmaktadır. İşte, ülkemizi “ileri demokrasi” ufkuna taşıdığı iddia edilen güçlü siyasal iktidarın on yıl boyunca uyguladığı IMF politikalarının halkımız üzerindeki etkisi budur!
Devlet İstatistik Enstitüsü yılın ilk üç ayında milli gelirimizin yüzde 11 gibi yüksek oranda arttığını açıkladı. Lütfen, aynı dönem içinde gelirimizde meydana gelmiş olan artışa bir bakalım. Gelirimizde bir atış oldu mu, oldu ise ne oranda oldu? Kesinlikle söyleyebilirim ki, okuyucularımızdan çoğunun bu soruya tanıtı olumsuzdur. Peki, bu durumda milli gelirde sözü edilen yüksek artış kimlerin cebine girdi, ya da ekonomide bu denli geniş çaplı yüksek istihdam yaratıldı da, yeni işe giren emekçiler mi bu geliri aldı? Mesele gayet sarih ve nettir; ekonomi her zaman olduğu gibi, son gelir artışından söz edilen dönemde de sermaye kesiminin lehine çalıştı, ne var ki, gelirde meydana gelen artış hepimizin yüreğini ısıtırken, gerçek sıcaklık toplumun sadece belirli az sayıdaki güçlülerin cebine yansıdı. İşte güçlü iktidar ve onun oluşturduğu huzur dolu istikrarlı ortamı!
Görüntümüz siyasal alanda da parlak değildir. Seçimlerde halkımızdan aldığı yüksek oylarla parlamentoya girmeye hak kazanmış olan, daha doğrusu halkımızın güvenine mazhar olarak vekil olma sıfatını kazanmış olanları yargı organı tutmaktadır. İktidar partisinin ve bazı aydın geçinenlerin yaptığı gibi meseleyi salt hukuksal olarak görmek, işin özüne girmek istememek anlamına gelmektedir. Zira bu meselede işin özü toplumsal, çözüm yeri siyasal, çözüm aracı ise hukuksaldır. Üç aşamada çözülecek olan bir meselenin salt son aşamada manipülatif olarak takılması ve tartışmaların da bu safhada kilitlenmesi kasıtlıdır. Konunun temelini oluşturan toplumsal karar aşamasında halkımız kararını vermiştir. Bütün mesele siyasal erkin harekete geçmesi ve hukuksal aşamada kilitlenmiş meseleyi çözmesidir. Böylesi bir çözüm ise hukukun işleyişine müdahale anlamına asla gelmeyip, hukukun yapılışına müdahaledir ki, parlamentonun asıl görevi tam da bu alandadır. Ancak, demokrasi adabına yakışmayan mutlak iktidar otoritesi mantığı kendine rakip tanımak istemediği gibi, muhalefeti de isabetsiz karar almış olma durumuna itmeye çalışmaktadır. Bu yazı yazılırken basında, AKP cephesinin sorunu çözmede elinden geleni yapacağı sözü vermesi ile CHP’nin yemin görevini yerine getireceği şeklinde haberler yer almakta idi. Umalım, başbakanın son beyanatının ima ettiği biçimde bu bir politik usta manevrası(!) olmasın ve sözler yerine getirilsin!
Kontrolsüz güç fevkalade tehlikelidir. Son referanduma gidilirken, AKP’nin elini kolunu bağlayan yasal ve yönetsel unsurlardan kurtulmak için çaba göstermesini olumlu karşılayan aydın kesiminin tavrı beni dehşete düşürmüştür. Zira bir güç başlangıçta iyi niyetli olsa dahi (ki, bunun böyle olmadığı deneylerle sabittir), onu denetleyecek mekanizmaların lağvedilip, kontrolsüz hale getirilmesi çok ciddi bir gaflettir. Güç karşıt güç istemez, ancak gücün bu talebine olumlu yanıt veren toplumun psikolojisi de hayli tartışmalıdır! Böylesi güçler öyle mekanizmaları devreye sokabilir ki, ilk anda anlaşılmaları olanaklı olmadığı gibi, kendilerine avantaj sağlayacak yeni alanlar da yaratılmış olabilir. Son şike olayı ve Deniz Feneri operasyonlarının hangi gerekçelerle ancak şimdilerde ve seçim sonrası bir dönemde devreye sokuldukları halkın merakını mucip olgular olmalıdır! Hukukun ihlali veya geciktirilmesi salt yargı organının sıkışıklığı ya da geç karar alması ile değil, pekâlâ siyasî çıkarlar doğrultusunda yüksek yargı organlarının şekillendirilmesi, davaların başlatılmasının geciktirilmesi vs gibi önlemlerle de olanaklı olabilir.
- Bir bayram yazısı 13 Nisan 2024 04:34
- Seçimden ekonomiye 06 Nisan 2024 05:34
- Hükümetin çarpık altyapı algılaması ülkeyi felakete sürüklemektedir 30 Mart 2024 04:50
- Enflasyon olgusuna bir de şöyle baksak 23 Mart 2024 04:45
- Halkın tercihi emperyalistinki ile örtüşürse! 16 Mart 2024 04:51
- Günlerin gerçek anlamları 09 Mart 2024 05:14
- İstanbul’un trafik sorunu ve seçimler 02 Mart 2024 04:40
- 47. iktisatlılar haftası 24 Şubat 2024 04:06
- Akademinin kaybı 17 Şubat 2024 05:55
- Seçim kızıştıkça görüntü hüzün veriyor 10 Şubat 2024 04:45
- Emperyalizmin böl-yönet siyaseti ülkeyi parçalar 03 Şubat 2024 04:53
- Emek sömürüsü ücretle bitmiyor 27 Ocak 2024 04:40