Maskeler iniyor!
Fotoğraf: Envato
Elbette ki, Meclisteki “yemin krizi”, CHP’nin Meclis çalışmalarına katılmaması, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku vekillerinin Meclisi protestosu çok önemli bir gündemdir. Ancak Türkiye’nin dış politikasındaki gelişmeler de çok önemli bir gündem.
Dış politikada Türkiye-Libya arasında (Libya muhalefetiyle yakınlaşma, Kaddafi’ye karşı düşman tavrını daha ileri götürme) son derece önemli gelişmeler yaşanıyor. Ve bunlar TV bültenlerinde son sıralarda, gazetelerin dış politika sayfasında, üstelik de Davutoğlu ve AKP Hükümetinin “Başarılı diplomatik girişimleri” babından veriliyor.
Sermaye medyası için Suriye ve Libya’ya emperyalist müdahale, sadece bombalama, çatışmalar üstünden bir propaganda ve AKP Hükümetinin “dış politika zaferi” görüntüsü olarak anlam taşıyor. Ancak gelişmelere daha yakından bakıldığında; Libya’ya batı müdahalesine Türkiye’nin “koruyucu kalkan” ülke olarak katılmasından sonra bütün yükün yavaş yavaş Türkiye’nin üstüne yıkıldığı gözleniyor.
Birkaç hava bombardımanı ve deniz ve havadan abluka ile Kaddafi’nin teslim alınamayacağının anlaşılmasından sonra, bir kara harekatını da kendileri için riskli gören (Libya’nın da Irak ve Afganistan gibi bir bataklık olmasından korkan) batılı emperyalistler, Türkiye’ye daha çok sorumluluk yüklediler. Libya’ya müdahalenin başlarında, “hem Kaddafi hem de isyancılarla görüşen ülke” olarak övünen Türkiye, giderek “isyancıları destekleyen ülke” haline getirildi. Öyle ki, isyancılara kapısını açan, onları resmen Libya’nın meşru hükümeti olarak tanıyan Türkiye, aynı zamanda Bingazi’ye Dışişleri Bakanını gönderen ilk ülke de oldu. Yetmedi; Türkiye isyancılara 100 milyon dolar gibi büyük bir yardım yaptı. Ve şimdi de 15 Temmuzda, Libya Temas Grubu’nun İstanbul toplantısından sonra 200 milyon dolar daha isyancılara yardım yapılacağı belirtilmektedir.
Sadece bu kadar da değil, Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu Temas Grubu’nun “Eş Başkanı” olarak, “bir “yol haritası” hazırladıklarını ve diğer ülkeleri bu yol haritasına kazanmaya çalıştıklarını” belirtmektedir. Yani batılı emperyalistlerin müdahalesiyle bir soruna dönüşen Libya’da, sorunları çözmeyi Türkiye üslenmiş görünmektedir. Eğer bu girişim, batılı emperyalistlerden bağımsız, örneğin Mısır, Tunus, Cezayir gibi bölge ülkeleriyle birlikte olsaydı, bu girişim “haklı”, “desteklenebilir”, “Libya’yı düze çıkarmak için bir girişim” sayılabilirdi. Ancak Türkiye bu girişimi, batılı emperyalistlerle tam bir iş birliği içinde yapmaktadır. Hatta Türkiye, onlar adına bu girişimleri sürdürmektedir.
Açıkça görülmektedir ki, batılı emperyalistler Libya belasından kendilerini kurtarmak için Türkiye’yi görevlendirmişlerdir ve o da, canla başla bu görevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Elbette AKP Hükümetinin Türkiye’yi sürüklediği batak, Ortadoğu ve İslam dünyasındaki az çok bağımsızlıktan yana halkların gözünden kaçmayacaktır. Ve bu süreç, İslam dünyasında, mazlum İslam ülkelerinin koruyuculuğuna soyunan AKP Hükümeti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın, aslında batılı emperyalistlerin çıkarlarının bölgedeki savunucusu olduğunu fark edecekleri bir süreçtir. Hele de umdukları gibi Kaddafi rejimini devirip Kaddafi’yi teslim alamazlarsa, sonrası Türkiye’nin Libya ve İslam dünyasına yönelik politikası için tam bir kaostur!
Libya’daki bu rol, Libya ile sınırlı kalmadı elbette. Libya’da üslenilen NATO görevi, Suriye karşısında da Türkiye’yi, Libya’daki gibi, batılı emperyalistlerin çıkarlarını koruma ve onların Orta Doğu’ya yeni biçim verme stratejisinin militanı olarak davranmaya itmiştir. Bütün bu gelişmeler, arasında batı emperyalizmi, Türkiye-İsrail-ABD blokunun büyük ölçüde oluştuğuna işaret etmektedir. Bunun resmen de ilan edilmesi önünde İsrail’in Türkiye’den “Mavi Marmara için özür dilemesi” gibi tamamen teferruata dair engeller vardır.
İslam’ın ve İslam ülkelerinin onurunu savunma kahramanlığından, “one minute”lerden, açıkça batılı emperyalistlerin İslam dünyası ve Orta Doğu’yu yeniden biçimlendirmesinin “ileri karakolu” olmaya gelmek herhalde az başarı sayılmaz.
Libya ve Suriye, maskeleri indiren bir mihenk taşı olarak işliyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00