06 Temmuz 2011 10:02

Türkiye’ye bakmak

Türkiye’ye bakmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’ye birkaç açıdan bakılabilir.
Devlet merkezli bakılabilir; insan merkezli ve toplumsal sınıf ve tabakalar merkezli olarak bakılabilir. Ekonomik, sosyal kültürel açılardan bir bütün olarak ya da ayrı ayrı olmak üzere de bakılabilir. Bir ilkeye ihtiyaç var.
Şöyle bir durum tespiti yapılabilir ve bu bir hükmü de içerir: Türkiye’nin asal sorunu insan hakları ve demokrasi sorunudur. Bu asal sorunun en önemli halkasını da Kürt sorunu oluşturur. O zaman Türkiye’ye bakış bu pencereden oluyor. İnsan hakları ve demokrasi sorunları asal sorun olarak tespit ediliyorsa ve Kürt sorunu da en önemli halka oluyorsa sorunun çözümüne dair düşünmek ve tartışmak gerekir.
Klasik bakış önce bu tespite karşı çıkışla başlıyor. Özetle şöyle diyor: Türkiye’nin bölücülük ve terör sorunu var. PKK yok edilerek bölücü terör sorunu çözülebilir. Esasen Kürt sorunu diye bir sorun bulunmamakta, Kürt kökenli vatandaşların bireysel sorunları bulunmaktadır. Bunlar da işsizlik, yoksulluk ve benzeri boyutlu sorunlardır. Yoksulluk ve işsizlik ise tüm yurttaşlar için bir sorundur. Dolayısıyla Kürtlere dönük özel ihmal de söz konusu değildir. Bu tür analizlere sahip kesimler arasında da farklılıklar son yıllarda görülebilmektedir. ‘İhmal var ancak kasıt yok’ ya da ihmal ‘Bazı ikincil özelliklerin (kimlikle ilgili) birincil özellik haline gelmesi endişesiyle olmuştur’ şeklinde değerlendirme farklılıkları görülebilmektedir. Bu tür bakışa sahip olup da demokrasi ve insan hakları sorunlarının çözümünü, terör sorununun bitiminden sonra ele alınacak/alınması gereken bir konu olarak değerlendirenler de olabiliyor. Daha çok, “Terör bitecek, demokrasi gelecek” sloganı altında toplanabilir bu kategori. Bu görüş ‘90’lı yıllarda sosyal demokratlar arasında da yaygındı.
Şimdi ise başka bir zaman diliminde ve farklı koşullardadır Türkiye.
Silahın devreden çıkması konusunun bir ön şart olmayıp barış müzakerelerinin hedeflerinden birisi olduğu anlaşılıyor. ‘Ön şart’ ve ‘hedef’ kavramları/konusu çok önemli. İmralı diyaloglarından ve genel olarak olup bitenlerden PKK’nin silahsızlanmasının, barış sürecinin en önemli hedeflerinden olduğunu anlıyoruz. Barış konusunda okurlar pek çok yazımızda bu konuya değindiğimizi ve konuyu iki ana başlıkta analiz etmeye çalıştığımızı hatırlayacaklardır. Haklarda ve özgürlük taleplerinde maksimalist olmak, PKK’ye uygulanacak hukuk ve prosedürel konularda da minimalist olmak (Cicero’nun formülü ile: En kötü barış en haklı savaştan iyidir) şeklinde formüle etmiştik. Burada haklar ve özgürlükler doğal ki insan merkezli. Mesele başta Kürt halkı olmak üzere yurttaşların tümünün eşit haklı yurttaş olarak muamele görmesidir. Azınlık hakları ile ilgili boyut öne çıkmaktadır. Dil ve kültür hakları, dilin eğitimde hastanede, adliyede, doğanın, yerleşim alanlarının adlandırılmasında ve benzeri alanlarda kullanımı gibi konular hemen akla gelen konular… Bunlar insan hakları hukukunun konularıdır.
Barış konusuna bakmak, demek ki, Türkiye bakışına göre de şekil alıyor. Türkiye’nin idari ve siyasi coğrafyası, merkezi ve yerel yönetimlerin yapılandırılması, inanç alanındaki sorunlar, yargı sistemi ile ilgili sorunlar ve bu tür konularla ilgili  kurumsal yapılar ve usuller hep Türkiye bakışına göre o bakışın merkezinde insan ve doğanın bulunup bulunmamasına göre şekil alacak konular.
Bu memlekette Aleviler, Süryaniler, Hristiyanlar, Museviler, Romanlar var. Çerkesler, Gürcüler, Tatarlar, Araplar var. Toplum çoğulcu dokuya sahip. Ama sistem tek bir kalıp hazırlamış ve her insanı o kalıba sokmaya çalışıyor. Her insanı...
O bakış açısının sonucu Anayasanın “Devletin temel amaç ve görevleri” ile ilgili 5. maddesinde toplumun çoğulcu etnik, dilsel, inançsal ve kültürel dokusunun korunacağına ve geliştirileceğine, bunun için devletin imkanlar sunacağına ve şartları hazırlayacağına dair bir ibare bulunmamaktadır.
Türkiye’ye bakarken toplumun artan ölçüde hak ve özgürlük talebini çeşitli biçimlerde dile getirdiğini görmek gerekiyor. Bu arada sınıf gerçeği yadsınması gereken değil kabul edilmesi gereken ve hâlâ üzerinde çok çalışılması gereken bir konu olarak duruyor.
I. Kuçuradi’ye kulak vermek lazım: “İnsanın değerli bir varlık olduğunu kabul etmezsek ne etiği ne de insan haklarını temellendirebiliriz. İnsan değerli bir varlıktır çünkü değerler üretir.”
Haklara ve özgürlüklere bütüncül bakış şart.
Bütün bu olup bitenlerin temelinde “değer” probleminin olduğunu unutmadan…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...