01 Şubat 2023 04:28

Mutabakat ve hücredekiler

Altılı masa liderleri ayakta İstiklal Marşı'nı okuyor

Fotoğraf: Evrim Aydın/AA

Paylaş

İktidar, kadınların ve LGBTİ+ların haklarını kısıtlayıcı bir şekilde anayasayı değiştirirken, altı muhalefet partisinden oluşan Millet İttifakı ortak mutabakat metnini açıkladı. Haklarını koruyacak araçlardan mahrum olan bir kitle, kendilerine yönelik önyargıların, nefretin, ayrımcılığın bir seçim kampanyası için seferber edildiği bir süreç yaşıyor. Nefretin hedefindeki kitle kendi iradesi dışında yakasından paçasından çekile çekile meydana çekilip aşağılanmaya, kötülenmeye, cezalandırılmaya başlandı. Peki, ses çıkarmaya çalışan bir avuç insan dışında seyirciler ne yapıyor?

Muhalefet endişeli. 14 Mayıs seçimlerinin Erdoğan ve LGBTİ+ hakları arasında bir referanduma dönüşeceğinden korkuyorlar. Haklılar. LGBTİ+lar da bundan korkuyor. Hatta aklı başında her insanın düşünebileceği gibi muhalefetten daha fazla korkuyorlar. Ancak ne yapmalı? Yolun gideceği patika belli: LGBTİ+ların kendilerini gizlemeden yaşamaları suç haline getirilirken korku ve sessizlik içinde oturmalılar mı? Ne yapabilirler? LGBTİ+lar muhalefete ulaşamıyor. Talepleri, dayanışma çağrıları içine tıkıldıkları siyasi izolasyon hücresinde yankılanıyor. Çağrılara gelen tek cevap diğer izolasyon hücrelerinden geliyor. Fiilen bu memleketin bodrumdaki hücrelerine tıkılmış diğer hak arayanlardan.

Hücrelerde tecritte yaşayanlardan kimse mutabakat metninde yok. Gayrimüslimler, Aleviler, Kürtler, çalışma haklarına erişemeyen işçiler, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına muhalefet eden kadınlar, çevre tahribatına karşı mücadele eden köylüler, çevreciler. Hücrede yaşayanlar diğer hücrelerden gelen sesleri çok net duyuyor. Ama sesler üst katlardaki basınımıza ulaşmıyor. Şimdi diyeceksiniz ki: “Yahu yıllarca meclisin üçüncü büyük partisi HDP’den bir temsilci bile çıkarmadan HDP tartışmış bir basın var. Bir de LGBTİ+ mı çıkaracaklar ekrana?” Haklısınız. Cumhur medyası iktidar kadar, Millet medyası altılı masa kadar dışlayıcı. Altılı’nın LGBTİ+ oyuna ihtiyacı söz konusu olursa onlar da ekran yüzü görebilir. O vakte kadar onlar adına başkaları konuşacak. Ne deniyordu buna? Vesayet? 

Altılı basını mutabakata övgüler düzmekle meşgul. Bu şekilde moralin yüksek tutulacağı, seçime seferberlik halinde girileceği varsayılıyor. Dikkat ediniz: Bu tip sözde “kitle psikolojisi uzmanları” genelde hayatında bir kez bile seçim kampanyasında çalışmamış, bir kapı çalıp seçim çalışması yapmamış, bir siyasi veya toplumsal hak mücadelesi vermemiş, böyle mücadeleler için bir kişi dahi örgütlememiş insanlardan çıkıyor. Bunlar kendi çıkarlarını ifade eden talepleri kitlelere dayatmaktan başka bir şeyden anlamaz. “Kitlenin moralini bozuyor” bahanesi altında hücredekilerin itirazlarını, eleştirilerini boğmaya çalışırken esas dertleri kendi çıkarlarını korumaktır. Lakin, eleştirileri sansürlemek sadece hücredekilere zarar vermez, siyasi aktörlerle kitleler arasındaki iletişimi de çarpıtır. Açıklanan mutabakat metni salonda kopan alkışlarla değerlendirilir olur. Yanlış anlaşılmasın: Moral üstünlük çok önemlidir, ancak sadece goygoyla, pohpohla, şuursuzca kendinden memnun olmakla sağlanmaz. Muktedirin moraliyle, muhalifin morali de aynı şekilde işlemez. Yirmi yıldır iktidarda olan bir yapının başvuracağı propagandayla, muhalefetin propagandası aynı tonda olamaz. Nitekim, iktidar kendi kitlesini tutmaya, muhalefet bu kitleden destek almaya çalışıyor. Yeni iletişim kanallarına, yeni taleplere, yeni siyasi mücadele alanlarına ihtiyaç var.

Ne Altılı basını ne Altılı aydını ne Altılı kamuoyu araştırmacısı farkında değil ama dünya çapında müstesna, olağanüstü bir olayla karşı karşıyayız: Mevcut rejimin onaylanıp, reddedileceği bir genel seçim bir LGBTİ+ hakları referandumuna dönüştürülüyor. Ne yapsınlar? Partilerin nasıl seçim kazanabileceği üzerine spekülasyon yapan siyaset bilimciden başkasını görmemişler ki! Siyaset tahayyülü sandıkta oy vermekten ibaret olan, tatile gitmeyip oy kullandığı için birbirini tebrik eden bir kitleden şiddet, cinsiyet, çevre, sınıf çalışan bilim hayal etmelerini beklemek haksızlık. Herkesin seçimden sonra yapacağı çok işi gücü var. Böyle şeyler iş, ekmek, özgürlük derdindeki işsiz güçsüzlerin meselesi.

2015’ten beri giderek artan bir endişe ve korku ortamında yaşayan lubunyaları zor günler bekliyor. Endişe ve korkudan bunları bastırarak kaçamayız. Tersine bunlar gerçekçi korkular. Kabullenelim ve bunlara rağmen mücadele etmenin yollarını arayalım. Gerçekçi bakarsak durum şudur: Gökkuşağı 2013 Gezi protestolarının bayrağı olmuş, yetmemiş merdivenlere, duvarlara, hatta kaldırım taşlarına, mantarlarına işlenmiştir. Barikatlarda sallanan gökkuşağı bayrağı dünyada da Gezi’ye ilişkin tutumda etkili olmuş, AKP’nin liberalizm iddiasını yerle bir etmiş, iktidar bütün bunların faturasını lubunyalara kesmiştir. Bu ortamda 2013 muhalefeti kendini yenilemek, Y kuşağına ulaşabilmek için gökkuşağı bayrağı sallamakta adeta birbiriyle yarışmıştır. Şimdiki yalnızlığımıza bakıp beise kapılmayınız. Gün döner, bugün yüzünüze bakmayanlar sizden de önde bayrak elde yürüyor olur. O gün geldiğinde kim ne tavır almıştır unutmayın yeter.

Peki, önümüzdeki anayasa değişikliği sadece gökkuşağının Gezi’de simgeleşmesiyle açıklanabilir mi? Elbette hayır. Gezi ardından gelen baskı dalgası 2015’ten beri bütün azınlıklara kök söktürüyor. Bugünkü anayasa değişikliği çikletten çıktı. Lafı uzatmaya gerek yok: LGBTİ+lar CHP’nin helalleşme politikasının peşinatını ödemiştir! Bunun bir de taksitleri olacaktır. Üstelik maliyetini üstlendiğimiz bu “siyasi ürünün” bize bir faydası olup olmayacağı belli değildir. Bu gün görünen manzara şudur: CHP’nin geçmişte başörtülülere verdiği zararı telafi edebilmesi karşılığında bizim haklarımız anayasal düzlemde kısıtlanmaktadır. Başkalarının kendi haklarına kavuşmalarına, zararlarının karşılığında tazminat almalarına bir itirazımız olamaz. Herkesin hakkını savunuruz. Ne var ki ne geçmişte ayrımcılığa uğramış başörtülülere maddi bir tazminat vardır, ne de ileride bizimle de helalleşileceğine dair bir emare. Sanki üniversitelerde, kamu kurumlarında başörtüsünü LGBTİ+lar yasaklamıştır!

Bu tespitleri yapmak umutsuzluk anlamına gelmemektedir. Umutsuzluk bizi çaresizliğe, çıkmaza sokanlardan medet ummaktır. Umudu yanlış yerde aramanın sonucu hayal kırıklığı ve daha büyük bir umutsuzluktur. Mevcut rejim değişmelidir, evet. Ancak, Altılı’nın mutabakat zemini bu rejimi değiştiremez. Bugünkü rejim, Gezi’nin ortaya çıkardığı siyasi ve toplumsal enerjinin, 2015’ten itibaren bir dizi terör saldırısıyla, bir darbe girişimiyle ve nihayet Suriye’ye müdahale aracılığıyla bastırılmasıyla ortaya çıktı. Dolayısıyla rejim değişikliği ancak bu sürecin tersine çevrilmesiyle mümkün. Rejime giden yollar döşenirken başbakanlık, bakanlık yapmış kişilerin oturduğu bir muhalefet masasının Gezi’nin simgesi gökkuşağını “flu görmesinde” şaşılacak bir şey yok. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...