27 Kasım 2022 05:00

Kasımda öfke başkadır

Kadınların 25 Kasım pankartı

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

PAZAR
Paylaş

Bu hafta nasıl yazacağım bilmiyorum. Kahırlar içindeyim, iyi değilim, çok üzgün ve kızgınım, biçareyim, sürekli gözlerim doluyor, ansızın ağlıyorum.

Oturdum bilgisayar başına yazabilmeyi deniyorum. Kederimin sirayet ettiği, öfkemin istem dışı patladığı tüm satırlarım için peşin özürlerimi iletiyorum.

Çünkü bize böyle öğretildi. Sadece ailede değil, okulda ve sosyal hayatta da.

Bir söz verdiysen tutacaksın, bir sorumluluk aldıysan yapacaksın, hayatta kimseyi kendin yüzünden zor durumda bırakmayacaksın. Tıpkı tabakta son kalanı kapmamayı, ikram edilenler içinden en büyüğüne atlamamayı, hak edilmemişse el sürmemeyi, hata yaptıysan ya da kalp kırdıysan özür dilemeyi, iyilik gördüysen teşekkür etmeyi, başkasının hakkına el uzatmamayı öğrettikleri gibi.

Ama bize demediler ki işte bir ömür böyle kaybedeceksin, hep zora düşecek, her gün yeni sınavlara girecek, ağır bedel ödeyecek, sırtındaki yükü taşıyamaz olacaksın.

Çocuklarımın yakın arkadaşını Dünya Çocuk Hakları Günü’nde kaybettik. Yaşamak en büyük hakkıydı. Aşamıyorum.

Cenazesinde hayatımda görmediğim kadar liseliyi bir arada gördüm, her birinin ne kadar güzel çocuklar olduğunu bir daha gördüm.  İçimde alev topu var, söndüremiyorum. Biz bu çocukları binbir hayal ve umutla doğurduk, şimdi sadece yaşatmaya çalışıyoruz. Kabullenemiyorum.

Çocuk Hakları Günü... İSİG Meclisi açıkladı 10 yılda 616 çocuk işçi ölmüş, çocuktan işçi olmaz. Daha geçenlerde Milli Eğitimin Bakanı köfteci ile sözleşme imzalarken kameralara poz verdi gülerek, sanırsın bonservissiz, ucuza kelepir oyuncu bağlamış takımına. Daha kırkı çıkmadı 14 yaşındaki Dicle Nur’un, el kadar kızcağız, paketleme makinesine giysisini kaptırıp yitti gitti. 

Çocukların beslenememekten kemik yapısı bozuluyor, oysa açlığın bile ilk belirtisi sadece karbonhidrata bağlı beslenme yüzünden obezite. Onu bile geçmişiz, kuyularını açtık diye poz verdikleri Somali’nin peşinden koşuyoruz istatistiklerde. Ha acından ha aç kalmamak için işe koşulmaktan...

En az 3 çocuk buyuruyorlar ya en tepeden, nasıl büyütüleceği hakkında hiçbir fikirleri olmadan, öfkemden deliriyorum. Bakabileceğiniz kadar çocuk yapın bile değil herkes sevebileceği kadar çocuk yapsın, ilgilenebileceği kadar.

Bu memleketin sevgisizliği bu gül yüzlü çocuklara reva mı?

Mayın tarlasında çocuk mu büyütülür, havan topu mu gelecek, bomba mı patlayacak, askere mi alacaklar, sınavları mı geçemeyecek, işsiz mi kalacak, mutsuz mu olacak?

Dünya mutluluk sıralamasında 112’ye gerilemişiz zaten 146 ülke var listede. Bizden bir önceki Gana, İran bile 110’da. Afganistan en sonda.

Hiç iyi değiliz.

Statista’nın araştırmasına göre dünyada ruh sağlığı en bozuk ülkeler listesinde altıncı sıradayız, Bangladeş’ten hemen önce.

Üzüntü, stres, endişe ve fiziksel acı kriterlerinin günlük hayat tecrübesindeki yerine göre hazırlanmış bu araştırma. Afganistan en başta.

24 Kasım’da Öğretmenler Günü kutlandı, fedakarlıkları için teşekkür etmiş eğitimin bakanı.

Hiçbir meslek fedakarlığa gerek duymamalı. Emeğinin hakkını almalı insan, kıdemine ulaşmalı.

Öğretmenliğin saygınlığından dem vurmuşlar metinde, 460 bin ataması yapılmayan öğretmenin gözlerine bakarak söyleyebildi mi? Öğretmenin uzattığı çiçeği almamak için kulağını kaşıyan bakan.

Van’da Harun Titiz, Birecik’te Murat Kaya, Mersin’de İsmail Karahan atamaları yapılmadığından canlarına kıydılar, daha bu sene. 25’inde intihar eden Merve Öğretmen’in acısı hâlâ taze.

Gidip Şehit Öğretmenler Anıtı açtılar, Öğretmenler Günü’nde. Hiç mi demediniz neden ölür bir insan derslikte? Anıtını dikmek midir devletin görevi, çatışma iklimini durdurmak mı?

Çocuklara ya asgari ücret altına, sendikasız, sözleşmeli öğretmenler ya da fedakarlık buyurulanlar eğitim veriyor. Kim kimin derdine yana?

Bu satırları yazarken Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için kadınların sokağa çıkması yasaklandı.

Bir haftadır bildiri dağıtmaya, 25 Kasım’da Taksim Tünel’e çağrıya çıkan kadınlara müdahale ediyorlar. Şiddete karşı mücadele ederken şiddete uğruyor kadınlar, devlet eliyle, kolluk kuvvetiyle, şaşmadan, her sene.

Her sene olduğu gibi bu sene de zorlayacak kadınlar barikatları. Ben yazıyı çoktan göndermiş olacağım. Erken yazıyorum, çünkü belli ki 25’inde yazamayacağım.

Belki yine parmakları kopacak, ağızlarının içine gaz sıkılacak, yerlerde sürüklenecekler, otobüslerde gaz içinde ters kelepçe bekletilecekler.

Yargılanacaklar, en iyi ihtimalle yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol. -Bu iktidar bir yandan muhalif kesimlerin tamamından nefret edip, nefret ettiklerinin ülkeden gitmesinden neden korkuyor?

Sonra affınıza mağruren yavşağın biri pijamasını altına çekip evinde battaniye altından tweet atacak: İran’da kadınlar devrim yapıyor, bizimkiler simli pankart peşinde diye. Gel de delirme.

Ben iyi değilim. Bu ülkede Ceylan Önkol 12’sinde havan topuyla öldüğü günden sonra uyuyabildik ya, yaylım ateşte ölen 12’sinde Uğur Kaymaz’ın, 15’inde Berkin Elvan’ın ardından uyuyabildik ya, Aladağ’daki 11 kız çocuğunun adını ezberimizde tutamadan, 2 yaşında açlıktan ölen Kezban bebeğe rağmen, yaşayabildik hani insanız sanarak, her gün isimlere isim ekleye ekleye ağlayıp diz dövüp sonra devam etmekte pek mahir, hani Sezen Aksu diyordu ya şarkısında “Masum değiliz hiçbirimiz” iyiliğimizden sual olunuyor bizim de, ölen çocuk öldüğüyle kalıyor da biz bu hiçbir şeye benzemeyen dünyayı aynı şekilde ve inatla döndürüyoruz işte.

O yüzden demem o ki; birilerine astar biçerken kılı da kırk yarıyoruz ya, trajikomik bir hal bizimkisi. Bu sinikliğimiz pespaye, bu pek bilirkişi tavırları her birimizin, hep akıl verişimiz, hiç de dinlenmeyişimiz, hiç dinlemeyişimiz, her şeyi herkesten çok bilişimiz, sipsivri köşelerimiz, hepimiz pek erdemli, pek bilgili, pek tecrübeli, pek iyiyiz, peki biz neden yirmi yıldır bu haldeyiz?

Ne güzel insan sevmemekle övünüyor herkes, çok tebrikler, iyi meziyet. İnsanı sevmedikçe, birer birer ölüyor sevgisizlikten insanlar, acından, empatisizlikten, bazıları yakasında hak etmediği bir suçlu rozetiyle bazısı çaresizlikten, açlıktan.

Tasvip etmediğim kanlı bir eylemde dile gelmiş olsa da bu ülkede halka söylenmiş en basit, samimi cümleydi: Halkımız sizi çok seviyoruz.

Filikalarda önce kadınlar ve çocuklar yazar, bizde ilk bu ikisini vurdular.

Acım ve öfkem öyle büyük ki sevgim de artık galiba sadece onlara kadar.

İyi insan demek zor ama iyiliğe meyli olan varsa, onunla saf tutalım diyeceğim bundan sonra her sorana.

Biri de desin ki “Hesap kitap bir yere kadar, seviyoruz halkımızı, her şey onlar için, gerisi boş işler” diyemediler, sevemediler.

Canım yanıyor, tüm dünyaya ve kendime de öfkeliyim.

Size de sıçrattığım için özür dilerim.

Özür, dilerim çünkü bize öyle öğrettiler.

Bunlara kim, neyi, nasıl öğretti aklım almıyor...

İyi değilim, kimse de iyi değil.

Yerseniz, iyi pazarlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...