23 Kasım 2022 04:38

İktidar, sınır ötesine ‘bitmeyecek operasyon’ moduna mı geçiyor?

Barış Pınarı harekatı sırasında çıkan yangın nedeniyle yükselen duman

Fotoğraf: AA

Paylaş

13 Kasım günü İstanbul İstiklal Caddesi’nde 6 yurttaşımızın katledilip 81’inin yaralandığı bombalı saldırdan beri ülke gündemi, bomba, ölüm, öldürme, saldırganların yalan yanlış profilleri, savaş naraları… eşliğinde, kör gözüm parmağına gerçeklerin maniple edildiği, gri bir siyasi ortam oluşturulması için kullanılıyor.

Tam da tek adam yönetiminin isteği gibi!

Ancak bu sefer mızrağın çuvala sığdırılmasının hiç de kolay olmayacağı görülüyor.

Çünkü, İstiklal Caddesi’nde yapılan terörist saldırının PKK/YPG saldırısı olduğu üstünden kurgulanan sınır ötesi harekata bahane uydurma adımı, daha saldırının hemen arkasından ortaya çıkan gerçeklerle açıkça belli olmuştu.

Ancak önceki gün Sabah gazetesinde “bombacı terörist” Alham Albashir’in polis ifadesine dayanarak aktardığı haber İçişleri Bakanı Soylu’nun iddialarının inandırıcılığını sıfıra yaklaştırmıştır.

SABAH GAZETESİNİN HABERİ SOYLU’NUN KURGUSUNU ÇÖKERTTİ!

Çünkü Alham Albashir’in polisteki ilk ifadesinde; ağabeyinin ÖSO’da üst düzey bir komutan, ailesinin de ÖSO taraftarı oluğunu, kendisinin de YPG tarafından “ÖSO casusu” olduğu suçlamasıyla 1 ay hapse atıldığını, ailesi üstünden tehdit edilerek zorla İstanbul’a gönderildiğini söylediği ortaya çıktı. Üstelik de bunu Albashir yeni söylememiş, polis ifadesinde söylemiş! Yani İstanbul Emniyeti ve İçişleri Bakanı Soylu, Albashir’in bunları söylediğini biliyorlardı. Ama bunları bilerek Albashir’in “Beni YPG istihbarat elemanı olarak eğitip İstanbul’a gönderdi” dediğini öne sürerek bütün kurgularını ve kendi gerçeklerini bunun üstüne kurgulamayı tercih etmişler. Çünkü, böyle olmasını istiyorlardı!

Elbette yandaş medyanın amiral gemisi kabul edilen Sabah gazetesinin İçişleri Bakanı Soylu ve emniyetin sakladığı ifadeyi öne çıkararak, Soylu’nun açıklamalarının altındaki halıyı çekmesi herhalde Sabah’ın gerçekleri açığa çıkarma aşkından değildir. Tersine Sabah’ın bu haberi, gerçeğin önemli bir yanının öne çıkarılması bakımından önem taşırken aynı zamanda ve haklı olarak, AKP içinde Süleyman Soylu-Berat Albayrak (Pelikan) çatışmasının bir ifadesi olarak da anlam kazanmış bulunuyor.

TÜRKİYE, RUSYA VE ABD’DEN ‘OLUR’ ALMADAN OPERASYON YAPABİLİR Mİ?

Söz konusu olan sınır ötesi askeri harekat olunca ister istemez, ABD ve Rusya’nın izninin tartışması da gündeme geliyor. Çünkü Suriye hava sahası Rusya’nın kontrolünde ve Rusya’nın izni olmadan Türkiye’nin Suriye hava sahasını kullanması olanaklı değildi.

ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu, hava harekatından iki gün önce Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Irak Kürdistan bölgesine operasyon yapacağını duyurarak ABD vatandaşlarının bölgeyi terk etmelerini istediğine göre ABD ile de konunun konuşulduğu anlaşılıyor.

Ama Erdoğan “Biden ve Putin’le bu konuyu görüşmediği”ni söyleyerek, “İzin alma” iddialarını yalanladı. Dahası Erdoğan, Kilis ve Karkamış’ta bir çocuk ve bir öğretmenin yaşamını kaybedip bir hamile kadın yurttaşımızın da ağır yaralandığı roket saldırılarından sonrasında kara harekatı olup olmayacağını soran gazetecilere, “Bunun sadece bir hava harekatıyla sınırlı kalması söz konusu değil” yanıtı verdi.

Ama bu yanıt tamamen iç politika amaçlıydı. Çünkü hava harekatından “izin” sorunu belki esnetilebilirdi ama bir “kara harekatı”ndan söz edildiğinde operasyonun yapılacağı yere göre ABD ya da Rusya’dan hatta her ikisinden de “olur” alınması zorunluydu!

Bu yüzden de bir “kara harekatı” için ABD ve Rusya ile görüşüp anlaşmadan girişim yapmasının olanaklı olmayacağını söylemek yanlış olmaz.

ERDOĞAN’IN İHTİYACI ‘BİTMEYECEK BİR OPERASYON’ MU?

Nitekim Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’ye yönelik hava operasyonu sonrasında yaptığı açıklamalarda, Türkiye’yi Suriye’de durumu daha da kötüleştirecek girişimlerden kaçınmaya, “İtidalli olmaya” çağırdığına dair haberler batılı ajanslara düştü. ABD’nin tepkilerinin de benzer olduğu biliniyor. Bu yüzden de bir “kara harekatı” için önümüzdeki günlerde bir girişim olma ihtimali hayli zayıf!

Hürriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Hande Fırat, “Bitmeyecek operasyon Pençe Kılıç’ın şifreleri” başlığı ile yazdığı dünkü köşe yazısında Suriye ve Irak’a yönelik operasyonların, son aylardaki “Pençe Kaplan, Pençe Kılıç…” gibi önümüzdeki döneme yayılarak sürdürüleceğini yazdı.

Hande Fırat’ın Erdoğan’a dayandırarak yazdığı yazıda “Sürece yayılarak sürdürüleceği” iddiası hiç kuşkusuz afaki bir iddia olarak görünmüyor.

Çünkü Erdoğan’ın seçim stratejisinin esasının, normal koşullarda kazanma imkanı olmayan seçimi bir biçimde “götürmek” olduğu dikkate alındığında; Fırat’ın iddiası Erdoğan’ın seçim stratejisiyle de birleşiyor. Çünkü eski etkileme gücünü yitirmiş olsa da sınır ötesi askeri operasyonlar bugün Erdoğan’ın elinde sermaye muhalefetinin yedeklenmesinde ve kamuoyunun kafasını karıştırmakta ihtiyacı olan bir araç olarak önemli görünüyor.

İKTİDARIN POLİTİKALARINA PRATİKTE DE KARŞI ÇIKMAK GEREK!

Evet, iktidar sınır ötesi operasyonları, dışarda bir sonuç almaktan çok iç politikayı dizayn etmek için kullanmaktadır. Ama gerek “altılı masa”da gerekse yandaş olmayan medyada tek adam yönetiminin iç ve dış politikasına karşı çıktıklarını söyleyen politikacılar ve gazeteciler, son sınır ötesi hava operasyonuna da “Askerimizin ayağına taş değmesin”den başlayıp, “Dış politikada ayrılık gayrılık olmaz” diyen en eski ama hâlâ canlı genlerin baskısıyla Erdoğan ve Cumhur İttifakının yedeğine düşmekten kurtulamadılar.

Oysa bugün olması gereken, iktidarın ekonomik politikalarına, iç ve dış politikasına karşı olduğunu soyut planda söyleyip vaatler sıralamak değil, bu politikalarının ifadesi olan somuttaki adımlara karşı tutum almak, bunun için;

  • İktidarın yoksuldan alıp zengine vermeyi başlıca tutum yapan ekonomik politikalarına karşı yığınların tepki vermesinin önünü açmak,
  • Terörle mücadele adına HDP’nin kapatılmasına kadar gelen baskılara karşı durmak, demokratik kazanımları ve özgürlükleri savunmak,
  • Dış politikada askeri operasyonlara açıkça karşı çıkarken sorunun çözümü için emperyalistlerin bölgeye müdahalesine “hayır” diyen, bölge sorunlarının çözümünde barış ve halkların kardeşliğini esas alan bir mücadeleyi benimsemek belirleyici önemde olacaktır.

Seçim sürecinin az çok “normalleşerek” halkın iradesinin sandığa yansıması ve sandık güvenliğinin sağlanmasının ön koşulu da tek adam yönetimine karşı mücadele eden güçlerin böyle bir mücadele hattında birleşmesinden geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...