27 Temmuz 2022 04:47

Eşcinsel harekette iki tarz-ı siyaset

Magnus Hirschfeld (soldaki)| Fotoğraf: Wikimedia Commons, Adolf Brand (sağdaki) | Fotoğraf: Welcome Images/Wikimedia Commons (CC BY 4.0)

Paylaş

II. Wilhelm’in çevresinde patlak veren seks skandalları saray kliğini dağıtırken parlamentoyu güçlendirmekten ziyade şahin bir dış politikayı savunan ordu kliklerinin fiilen iktidarı ele geçirdiği bir rejimin yolunu açtılar. Eulenberg’le beraber ifşa edilen General Moltke’nin mahkeme süreci ordunun itibarı açısından özellikle yaralayıcı olmuştu. Berlin şehrinin komutanı ve Kayzer’in emir subayı olan Moltke’nin bir eşcinsel olarak ifşa edilmesi ve eski eşinin mahkemede Prusyalı Tümgeneral’i evde nasıl tartakladığını anlatması ordunun hakim erkeklik imajında büyük bir gedik açıyordu. Mahkemede Albert Moll ve Magnus Hirschfeld gibi yeni doğmakta olan seksoloji uzmanlarının bilirkişi olarak dinlenmesi de yeni bir eşiğe işaret ediyordu. Nitekim o zamana kadar tıp içinde marjinal bir yeri olan seksoloji iktidarın tepesinde oturan bir saray kliğinin cinselliğini tespit etmek üzere mahkemeye çağrılıyordu. Hirschfeld’in Moltke’nin fiiliyata geçmese de eşcinsel eğiliminin olduğunu tespit etmesi yeni tartışmaları da beraberinde getirecekti. Bu tarihten itibaren iktidar sahibi gizli eşcinsellerin açık eşcinseller tarafından ifşa edilmesi taktiği eşcinsel camianın tartışma gündeminden hiç inmeyecekti. Homofobi, homofobik araçlar kullanılarak alt edilebilir miydi?

Bu sorunun cevabı eşcinsel hareket içindeki farklı siyasi yaklaşımlara göre değişmekteydi. On dokuzuncu yüzyıl sonu, yirminci yüzyıl başında Almanya’da iki temel yaklaşım vardı: Magnus Hirschfeld’in (1868-1935) temsil ettiği sosyal demokrat yaklaşım ve Adolf Brand’ın (1874-1945) temsil ettiği liberteryen-anarşizan yaklaşım. Her iki aktivist de cinsel reform ve bilhassa eşcinsel ilişkiyi yasaklayan paragraf 175’in kaldırılmasını hedeflerken gerek cinsellik anlayışları gerek hak mücadelesi yöntemleri birbirinden ayrılıyordu. Doktor Hirschfeld cinsel reformun ancak bilimin hakikatleri ortaya çıkarmasıyla mümkün olacağını düşünüyor, bilimsel bilginin üretimi ve paylaşımını merkeze koyuyordu. Aydınlanma’yı model alan Hirschfeld bilimsel araştırmanın yanında kültürel kaynak ve tıbbi destek hizmeti de sunan tarihin ilk Cinsel Bilimler Enstitüsü’nü kurdu ve buradaki çalışmalarıyla özellikle sosyal demokrat ve liberal kamuoyuna etki etmeye çalıştı. Brand’ın ilham kaynağı ise Max Stirner’di. 1896’dan 1931’e kadar yayımladığı ve dünyanın ilk eşcinsel süreli yayını olan Kendisi (Der Eigene) adlı derginin başlığı Stirner’in bireyin öz mülkiyeti kavramını geliştirdiği “Birey ve Onun Mülkiyeti” (Der Einzige und sein Eigentum, 1844) adlı kitabına bir göndermeydi. Hirschfeld’in bilimi aktivizmin merkezine koyan yaklaşımına karşı Brand kültürü ve metafizik felsefeyi öne çıkarıyordu.

Bugünden bakınca Hirschfeld ve Brand arasındaki farklılıkları sosyal demokrat-anarşist, liberal-liberteryen veya Aydınlanmacı-metafizikçi gibi çerçevelerle yorumlamaya meyledebiliriz. Bunlar kuşkusuz ilginç araştırma patikaları. Ancak iki aktivistin biyografileri bugün pek sorgulamadan kullandığımız bu kavramların tarih yazımında bizi yanıltabileceğini hatırlatıyorlar. Örneğin, Brand Stirner referansına rağmen Hirschfeld’den çok daha muhafazakar ve milliyetçi bir profil çiziyor.

Hirschfeld cinsel reform için bilimsel çalışmalarının ürünü olan üçüncü bir cinsellik tanımlamaya çalışıyordu. Cinselliği bir sürem içinde yorumlamaya çalışan bu anlayışı II. Dünya Savaşı’ndan sonra Alfred Kinsey’in başlattığı cinsellik incelemelerinin öncüsü olacaktı. Brand’ın eşcinsellik anlayışı ise on dokuzuncu yüzyılın aristokratik erkek sosyalleşme kalıplarını güncelleyen maskülenist (erkekçi) bir tavır sergiliyordu. Cinsel çeşitliliği vurgulayan Hirschfeld’e karşı Brand hakim ikili cinsellik kalıbını olumluyor, eşcinselliğin tıpkı Antik Atina’da olduğu gibi eşi, çocuğu, ailesi olan erkekler için vazgeçilmez bir kültürel pratik olduğunu savunuyordu. Bugünün amiyane tabirliyle ifade edersek “erkek adam erkek sever” diye özetleyebileceğimiz bu tavırda hem güncel eşcinsel kültürlerde de önem bir yer tutan kadınsı-erkeksi tartışmasının kökenlerini hem de eşcinsel hareketin kadın hareketiyle arasındaki farklı ittifak anlayışlarını gözlemlemek mümkün.

Eulenburg-Moltke davaları hareket içindeki farklı cinsellik anlayışları arasındaki gerilimi tetikleyerek Hirschfeld ve Brand arasında küskünlüğe neden oldu. Brand, skandalın Eulenburg-Moltke kliğini tasfiye etmeye çalışan Bülow tarafından organize edildiğini ve Bülow’un kendisinin de Eulenburg’la ilişkisi olduğunu iddia ederek yeni bir davanın açılmasını sağladı. Nihayet skandal kemale ermiş, bizzat imparatorluğun idaresinden sorumlu Şansölye’nin eşcinselliği dava konusu olmuştu. Mahkeme sırasında Hirschfeld’in bilirkişi olarak Bülow’un eşcinselliğini belgelemesi talebini reddetmesi üzerine Brand kendisini yalnız bırakmakla suçladı. Brand ifşa taktiğini bir siyasal araç olarak kullanırken, Hirschfeld eşcinselliğin bir şantaj aleti olarak kullanılmasına karşı çıkıyordu.

Dava, Brand’ın Şansölye’ye hakaret suçuyla ceza alması ve hapse girmesiyle sonuçlandı. Böylece yıllar süren Eulenburg-Moltke skandalı davaları içinde Brand hapis cezası alan tek kişi olacak ve kısa bir süre için eşcinsel hareket içinde ikonik bir konuma yerleşecekti. 1918-9 Almanya Devrimi eşcinsel hareketin önündeki fırsatları eşsiz bir şekilde genişletecek, bu ortamda Hirschfeld ve Brand yeniden işbirliği olanakları bulacaklardı. Elbette tekrar tartışmak ve ayrılmak üzere.

Yirmi yüzyıl eşcinsel hareketinin öncüsü olan bu iki isim Nazizmin yükselişiyle bambaşka yollara gireceklerdi. Hirschfeld İkinci Dünya Savaşı patlak vermeden Fransa’da sürgünde, Nazilerin takip etme ihtiyacını bile hissetmediği Brand ise eşiyle beraber Amerikan bombardımanında ölecekti. İkisinin Almanya eşcinsel hareketi tarafından tekrar keşfedilmeleri için seneler geçecekti.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa