09 Haziran 2022 04:00

Potansiyel umut veriyor

Milli takım

Fotoğraf: İsa Telli/AA

Paylaş

A Milli Takımın, UEFA Uluslar C Ligi grubundaki ilk iki maçını farklı skorlarla kazanması umut verse de temkinli olmayı elden bırakmamakta fayda var. Bu iki maçtaki rakipler, Faroe Adaları ve Litvanya, oyun seviyesi ve oyuncu kalitesi bakımından Avrupa’nın en zayıf ülkeleri arasında yer alıyor. Milli Takımın bu ekiplere, gol yemeden toplam 10 gol atması  (Faroe Adaları’na 4, Litvanya’ya 6 gol) elbette önemli ancak abartılı yorumlardan da kaçınmak gerekiyor. Ortada henüz Teknik Direktör Stefan Kuntz’un “Takımımla gurur duyuyorum” dediği gibi bir tablo yok. Kaldı ki emek varsa, skordan bağımsız olarak gurur da zaten vardır. Bu nedenle gurur gibi kavramları işin içine sokup oyunu somut gerçeklerden uzaklaştırmanın gereği yok. Moral değerlerin yükseltilmesinden önce oyunun gelişimi için atılması gereken somut ve kararlı adımlara ihtiyaç var.

Böyle rakipler karşısında alınan farklı galibiyetlerin ardından övgü ve gurur odaklı açıklamalarda bulunmak yerine eleştirel bir bakış açısıyla oyunu analiz etmek, takıma daha büyük katkı sağlar. Dolayısıyla bu iki maçta yapılanlardan çok, yapılamayanlar hakkında kafa patlatmak gerekir…

Örneğin Faroe Adaları maçının ilk yarım saatinde sergilenen berbat oyun görmezden gelinmemeli, sonradan atılan 4 gol, ilk yarım saatteki sinikliğin sorgulanmasını engellememeli.

Faroe Adaları gibi bir rakip karşısında maçın ilk yarım saatlik bölümünde etkisiz kalmanın ve oyuna ağırlık koyamamanın herhangi bir gerekçesi olabileceğine insanları inandırmak imkansız.

Ayrıca bu iki maçta, savunmada verilen açıklar dikkat çekti. Savunmanın dengesi çok kolay bozulabiliyor. Bu nedenle de güven verdiği söylenemez. Savunma zaafları, daha üst seviye rakipler karşısında can yakabilir.

Milli Takım, Stefan Kuntz’un dediği gibi paslaşmalarda yavaş kalıyor. Bu da, rakibi zor duruma düşürecek denli akışkan bir oyun temposuna ulaşılmasını engelliyor. Özellikle as olarak tabir edilen bazı oyuncuların topla gereğinden fazla oynaması tempoyu ve akışkanlığı olumsuz etkiliyor.

Kuntz’un saptaması doğru ancak bu sorunu giderecek olan da yine kendisi. Takıma hızlı paslaşma ve buna bağlı olarak daha akışkan bir oyun anlayışını yerleştirebilirse, büyük iş başarmış sayılabilir. Bunu başarmak, oyun seviyesini yükseltmenin yanında, oyuncuların bireysel gelişimine de ciddi katkı yapmak anlamına gelir.  

Görünen o ki, Milli Takımın bu dönemdeki en büyük kozu dinamizm. Tabii bunda, kadrodaki genç oyuncu sayısının artmasının payı çok büyük. Litvanya gibi oyunu doğrudan fiziksel güç üzerinden kurgulayan bir rakip karşısında bile genç oyuncular ezilmeden kora kor mücadele etti ve fiziksel mücadelede asla rakiplerinden aşağı kalmadı. Teknik üstünlük de buna eklenince ortaya 6-0 gibi farklı bir skor çıktı.

Stefan Kuntz’un en iyi tarafı, bazılarının “Şu oyuncu niye yok”, “Bu oyuncu niye var” tarzından buram buram fanatizm ve çok bilmişlik kokan yaygaralarına hiç kulak asmayıp bildiğini okuması. Zaten Milli Takım bağlamında bir dönüşümden ve gelişimden söz edilecekse, bunun ancak fanatik yaklaşımlara prim tanımamakla gerçekleşebileceğini bilmek gerekir.

Milli Takım yaş ortalaması düşük, alternatifi bol kadrosu ve kaynağını buradan alan yüksek dinamizm potansiyeliyle ciddi bir avantaja sahip. Bütün bu özellikler bir sistem çerçevesinde oyuna yansıtılabilirse çok şey değişebilir ve önemli mesafe katedilebilir.

Daha sağlıklı değerlendirme yapabilmek için ise Milli Takımın 11 Haziran’da deplasmanda Lüksemburg ile oynayacağı gruptaki üçüncü maçına bakmak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...