28 Mayıs 2022 04:41

Alman hocalara vefa

Fotoğraf: Kadıköy Belediyesi

Paylaş

Hitler’in Almanya’da estirdiği faşist rüzgarı üniversite sisteminde büyük tahribat yaratmış ve Avrupa’nın en güçlü akademik yapısını uzun yıllar toparlanması olanaksız şekilde dağıtmıştır. Faşizmin en büyük düşmanı bilim ve aydınlık olduğundan, güç kazanan faşizm ilkin kendi can düşmanını çeşitli yollardan güçsüzleştirmeye ve kendine ram etmeye yeltenir. Böylece hem düşmanını zayıflatmış, hem de içini kemiren cahilliğini bastırmış olur. Yunan felsefe geleneğinden sonra en önemli felsefe geleneğinin yeşermesini yaşamış, Kant, Hegel gibi tarihe mal olmuş filozoflar yetiştirmiş olan Almanya, ne yazık ki, Hitler gibi tarihsel koşulda sahneye çıkma fırsatını eline geçirmiş olan bir cahil faşiste alan açabilmiştir. Daha da acı olan şudur ki, Martin Heidegger gibi ekol oluşturmuş bazı felsefe ve bilim insanları da Hitler faşizmine destek vermiş, Türkiye’deki “yetmez, ama evet” aymazlarının yaptığına benzer şekilde despotik gelişme sürecine odun taşımıştır. Bununla beraber, Alman bilim insanlarının üstün cesaretini de teslim etmek zorundayız. Örneğin, üniversite üzerindeki, Nazi baskısını yandaşlıkla savunmaya çalışan teslimiyetçi Johannes Stark ve diğer bazı bilim insanları kendi camiası içinde dışlanmış ve yalnız kalmışlardır. Despotizme yönelen her ülkede Hitler Almanyası’nda yaşanan böylesi insanlığa umut vadeden mücadeleler okunmalıdır. Hitler Almanyası’ndan çeşitli ülkelere göçmüş akademisyenlerle ilgili bir belge mevcuttur: Vor Fünfzig Jahren: Die Emigration deutschsprachiger Wissenschaftler 1933-1939, Geselschaft für Wissenschaftsgeschichte Münster.              

Konuyu dağıtmadan basiretli bir memurun öz güvenine dayalı inanılmaz cesaretinin insanlık için nasıl yararlar sağladığı, zulme boyun eğmeme konusunda doktora tezi niteliğinde bir örnektir. İlgili programlarda izlemiş olan değerli okurlarımız da görmüşlerdir ki, Hitler Almanyası’ndan ABD’ye göç etmek isteyen Albert Einstein’in ABD’ye ilhakı görüşmelerini sürdüren ABD’li yetkilinin Einstein’e bir komünist teşkilata üye olup olmadığını sorması ve bundan böyle bu tür kuruluşlara üye olmayacağı konusunda söz vermesini istemesi ve vizeyi bu koşula bağlaması karşısında, Einstein’in bilimsel düşünce sistemine bağlı bir insanın böyle bir taahhüde giremeyeceğini söylemesi üzerine, tüm sorumluluğu alarak, yetkilerini de aşarak Einstein’e vize vermesi birçok kişinin yaşama kavuşmasına yol açmıştır. Arent’in sergilediği Nazi duruşmalarında faşistlere emir kulluğunu fazilet addeden zavallıların yanında, tüm sorumluluğu ve daha önemlisi kişisel riski alarak Einstein’e vize veren memurun yürekliliği bir insanlık örneğidir. Ahlaklı memur verilen emri sorgusuz sualsiz yerine getiren değil, tarihin önünde, çocuklarının ve dostlarının karşısında dik durabilecek şekilde vicdanına göre davranan kişidir.

Hitler’in faşist baskısına maruz kalarak ülkeyi terk eden öğretim üyeleri başta farklı yöntemlerle ABD olmak üzere; çeşitli ülkelere dağıldılar. Bunun önemli örneğini Ünlü Fizikçi von Braun oluşturur. Faşizme destek vermiş olan bu ünlü fizikçi hapis ya da ABD’nin füze çalışmalarına destek vermesi seçeneği karşısında doğal olarak ikinciyi seçerek ABD’de füze çalışmalarının başına geçmiştir. Kör faşist kendi kısır döngüsünde kilitlendiği hedefe giderken hiçbir mantıksal düşünce ve öneriye yer vermediği için günahı kadar nefret ettiği akademiyi tahrip ederken ülkesini nasıl büyük maliyetlerle karşı karşıya bıraktığını bir an olsun düşünmez, çünkü fersude beyin yapısıyla içini kemiren cehaletini yenme arzusu ülkesini düşünme erdeminin üzerindedir.

Hitler zulmünden kaçarak Türkiye’ye gelen fen ve sosyal bilimler alanlarında ünlü hocalar Türkçe öğrenmiş, Türkçe eserler vermiştir. Örneğin, iktisat fakültesinde maliye enstitüsünün kurucusu olan Prof. Dr. Fritz Neumark, fevkalade düzgün bir Türkçe ile Maliyeye Dair Tetkikler başlıklı harika bir kitap yazmıştır. Hukuk alanında, çalışma ekonomisi alanında ve fen bilimleri alanında da önemli çalışmalar yapmış ve eserler vermiş olan Alman hocalar Türk meslektaşlarına Batı dünyasındaki gelişmelerin aktarılmasında önemli işlevler görmüştür.

Türkiye’ye iltica eden hocalar Marx’ın memleketinde yetişmiş olmakla beraber, belki de zamanın ruhu etkisiyle liberal ve piyasacı mantığa bağlı kalmışlar. Ordoliberalizmin öncüleri olmuşlardır. Bu durumun ilgili kişilerin akademik çalışma ve merakından çok, bulundukları zamanın olağanüstü elverişsiz koşullarına bağlı gelişmeler olarak yorumlamak daha uygun olabilir, kanaatindeyim. Şöyle ki, geldikleri ülkede Hitler, devlet aygıtını içeride halka zulüm, dışarıda ise dünyayı kana boyama aracı olarak kullanmaktan geri durmamıştır. Anı dönemde İtalya’da Benito Mussolini de devlet aygıtını faşizmin baskı aracı olarak kullanmaktadır. Hatta 1937 yılının eylül ayında Mussolini yeryüzünün en demokratik iki ülkesinden birinin İtalya, diğerinin ise Almanya olduğunu söyleyebilmiştir; bir faşistin çok tipik içsel-isteksel algılaması! Aynı Dönemde Stalin’in anayasasında da sosyopolitik kurumların parti organınca denetlenebileceği kuralı getirilmiştir. Avrupa’yı saran ve sarsan faşizmin bir ucu da Francisco Franco ile İspanya’da hüküm sürmekte idi. Hal böyle iken, devleti savunmak çok zor idi. Nitekim Türkiye’ye sığınan Alman hocalardan Rüstov ve Röpke, bugünkü neoliberalizmin kuruluş konferansı olan 1938 Walter Lippmann Kolokyumu üyeliklerinde bulunmuştur. Avrupa’da esen faşizm rüzgarlarının Alman hocalarla Türkiye’ye yansıması, maalesef, sosyalizm yönünde değil, liberal akımının gelişmesi şeklinde olmuştur.

25 Mayıs 2022 Çarşamba günü, saat 13.00’te Kadıköy’de Caferağa Mahallesi, Mühürdar Caddesi başlarında, Kadıköy Belediye Başkanı Avukat Şerdil Dara Odabaşı tarafından bir tabela açılışı yapıldı. Alman hocaların büyük çoğunluğunun kaldığı bölgeye hocalara saygı olarak, belediye başkanı ve bazı hocaların konuşmaları eşliğinde bir tabela koyuldu. Prof Dr. Çiğdem Boz Hoca’nın olağanüstü gayretleriyle bu zarif girişim önemli bir vefa örneğidir. Belediye başkanının belirttiği gibi, keşke bu ufak merasime İstanbul Üniversitesi Rektörü, ilgili fakültelerin dekanları da katılarak, vefa borcumuz çok daha kalabalık bir grup tarafından ve anlamlı şekilde dile getirilmiş olsa idi. Yine, belediye başkanının belirttiği gibi, keşke bu merasimde benzer sebepten ülkemizi terk etme zorunda bırakılan akademisyenler de bulunmuş olsa idi.

Faşizm akademi ve akademisyenden günahı gibi nefret eder, çünkü faşizm kendi kör hedefine kilitlendiği için farklı görüşlerden, özellikle de aydınlık fikirlerden ürker. Faşizmin baskısı gücün değil, aydınlık ve özgürlükten duyduğu ürküntünün sonucudur. Tarih göstermiştir ki, toplumsal diyalektik gereği, her karanlığın mutlaka aydınlığı vardır ve olacaktır.

Sol gelişmelere rağbet etmemiş olmakla beraber, akademi dünyamıza önemli katkılar yapmış olan Alman hocaları saygıyla anarken, böylesi vefa borcumuzun ifadesine önayak olmuş Prof Dr. Çiğdem Boz’a ve projeyi ele alarak gerçekleştirmiş olan Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Şerdil Dara Odabaşı’ya da akademi dünyamızın minnettar kalacağını düşünüyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...