22 Mayıs 2022 00:20

Filistin'in kötü durumu

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

New York'taki halk forumunda Filistin’in dramını ele alıp tartışırken, yakın zamanda ölen, halk tarafından çok sevilen Başpiskopos Desmond Tutu’nun Filistinlilerin iradesine yönelik zulmü sert eleştirmesinden dolayı da onurlandırıldığını unutmayalım. Tutu, Filistinlilerin zor durumunu, Güney Afrika’daki acı apartheid sistemi altında nesiller boyu acı çekenlerle karşılaştırdı. Dolayısıyla bu noktada Başpiskopos Tutu’nun çabalarını hatırlamak ve bu bağlamda Frankofon Afrikalı Bilim İnsanı Achille Mbembe’nin son gözlemlerine atıfta bulunmak yerinde olacaktır. Mbembe, “Politiques de l’inimitié” (2017: Düşmanlık Politikası, İngilizce baskı 2019: Necropolitics) adlı kitabında, küreselleşme çağında sürekli olarak ortaya çıkan düşmanlık olgusunu inceliyor. Frantz Fanon’un psikiyatrik ve politik iç görülerinden yola çıkıyor ve 20. yüzyılda sömürgelikten kurtulma hedefli çatışmaların bir sonucu olarak, fetih ve işgal biçimindeki savaşın nasıl zamanımızın bir özelliği haline geldiğini gösteriyor.

Yazar, eserinde Filistin ile ilgili bazı dikkat çekici yönler de ortaya koyuyor. Mbembe, “Beton duvarların, tel çitlerin ve diğer güvenlik bariyerlerinin inşasının” her yerde nasıl tüm hızıyla devam ettiğini anlatıyor. Duvarların yanı sıra “kontrol noktaları, çitler, gözetleme kuleleri, hendekler ve her türlü sınır çizgisi” gibi diğer güvenlik yapıları da var. Çoğu durumda, duvarlar ve çitler, sözde tehdit olarak algılananları dışarıda tutmayı başaramadan, bütün toplulukların çevrelenmesini artırmaktan başka fonksiyona sahip değiller. Bu kelimenin tam anlamıyla kuşatılmış ve İsrail yerleşim bölgelerinden kontrol edilen tüm Filistin kasabaları için de geçerli.

Profesör Mbembe, bu baskı sistemini Güney Afrika’nın apartheid sistemiyle karşılaştırıyor ve oldukça şaşırtıcı bir şey buluyor. Filistin’deki uygulamalar ona, geniş bir ucuz emek havuzu olarak Bantu bölgelerini, buna uygun olarak farklı yetki alanlarına sahip “sadece beyaz bölgeleri” ve ayrımcı şiddeti ile apartheid modelini hatırlatıyor. Ancak Mbembe, “apartheid metaforunun” İsrail’in etnik ayrımcılık projesinin özel karakterine tam olarak hakkını vermediğini açıklıyor. Bu proje, 1940-1980’lerde Güney Afrika’da ortaya çıkan Kalvinist projeden daha karmaşık, daha derine işleyen ve psikolojik ve tarihsel olarak daha derin.

Sonuç olarak zulmün nasıl işlediğini en iyi baskı altında tutulanların bildiğini saptamalıyız. Nerede olursa olsun - ister Güney Afrika’da ister Filistin’de.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa