12 Mayıs 2022 00:41

Ekonomik yıkım

İstanbul'da Zamlar Geri Alınsın Koordinasyonu'nun çağrısıyla yapılan eylemden bir fotoğraf.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Türkiye’nin çarpık ekonomik ve toplumsal yapısı, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçileri ve yoksulları korumak bir yana, sürekli olarak yeni yoksullar üreten yapısıyla dikkat çekiyor. Türkiye’de yoksullar ya da yoksullaşma riskiyle karşı karşıya milyonlar bizzat tek adam rejimi ve başındaki şahsın kişisel çabalarıyla içine itildiği ekonomik yıkımın bedelini ödüyor.

Türkiye’de sadece ücretli emekçiler, işsizler, iş ve gelir kaybı yaşayanlar değil, Türk lirasında yaşanan değer kaybı ve yüksek enflasyon nedeniyle güvenceli bir işe ve düzenli gelire sahip olanlar da ciddi anlamda ekonomik kayıplarla karşı karşıya kaldılar. Ekonomik kriz süreci çok sayıda işçinin düşük ücretle ve kayıt dışı çalışmaya yönelmesine neden olurken, son dönemde tartışılan göçmen emeğinin hemen hemen bütün sektörlerde yoğun olarak kullanılması ve ucuz emeğin yaygınlaşması patronlar için önemli bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Yıllardır en temel harcama giderleri sürekli artan, kendisinin ve ailesinin en temel harcamalarını bile karşılamakta zorlanan emekçiler uzun süredir yaşanan zamlar ve geçim sıkıntısı sorunu yaşıyor. TÜİK verilerine göre her dört gençten birisi işsizken, her ailede en az bir tane işsiz var. Emekçilerin yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle açlık sınırının asgari ücreti geçmiş olması, ortalama ücretlerin asgari ücrete yaklaşması ve satın alma gücünde yaşanan dramatik düşüş yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyor. Milyonlarca insanın yaşam maliyeti sadece birkaç ay içinde o kadar çok arttı ki, bütün aile fertleri çalışabilse bile, mevcut koşullarda geçimlerini sağlayabilmeleri bile zor görünüyor.

Ekonomik kriz süreci sınıfsal ayrışmayı ve gelir eşitsizliğini daha önce hiç olmadığı kadar derinleştirmeye başladı. TÜİK’e göre 2019’un son çeyreğinde milli gelir içinde emeğin payı yüzde 32 iken 2021’in son çeyreğinde bu oran yüzde 25.8’e geriledi. Aynı dönemde sermayenin payı ise yüzde 51.5’ten yüzde 57.8’e yükseldi. Başka bir ifade ile geçtiğimiz iki yıl içinde emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 6.2 azalırken, sermayenin payı yüzde 6.3 arttı. Tek başına bu veriler bile Türkiye’de yaşanan ekonomik krizden doğrudan etkilenenlerin sadece emekçiler, yoksul halk kesimleri olduğunu, patronlar açısından bilinen anlamda bir ekonomik krizin olmadığını gösteriyor.

Siyasi talimatla faiz oranlarının düşürülmesi önce döviz kurunu yükseltti, yüksek döviz kuru enflasyonu tetikledi ve yüksek enflasyon sorunu milyonlarca insanın yaşam koşullarını altüst etti. Ekonomide bizzat iktidar eliyle yaratılan kısır döngüden çıkarmak adına hiçbir adım atılmadığı gibi, ekonomi biliminin temel ilkeleriyle inatlaşmanın bedelini milyonlarca insan işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı ile ödemeye devam ediyor.

Ekonomide yaşanan sorunların artarak devam etmesi nedeniyle zor günler geçiren, önemli bölümü yıllarca iktidar partisini destekleyen milyonlarca insan, toplanan vergilerin, bütçe kaynaklarının nerelere nasıl harcandığını görmeye başladı. Salgın sürecinde olduğu gibi, bizzat iktidar eliyle derinleştirilen ekonomik sorunlara çözüm iddiasıyla açıklanan ekonomi paketlerinin sadece patronları ve müteahhitleri kurtarmayı hedeflediği, halkın yaşadığı sorunların iktidarın gündeminde olmadığı görüldü.

Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu karanlık tablo, bugüne kadar ekonomide yapılan yanlışların, atılan yanlış adımların faturasının giderek büyüdüğünü gösteriyor. Uzun süredir geçim sıkıntısı içinde olan milyonların yaşadığı ekonomik yıkımın etkilerini hafifletecek somut adımlar atılmaması halinde, küçük bir azınlık dışında kalan milyonlarca insanın yaşam koşullarının daha da zorlaşması kaçınılmaz görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...